KAYBEDİLEN TOPRAKLAR DAVASI
NASIL KAZANILIR?
Bilindiği gibi, Osmanlı Devleti’nin yıkılış yılları; Batılılar tarafından kurulan misyoner okullarında yetiştirilen Ermeni teröristlerin katliamlarına sahne oldu. Birinci Dünya Savaşı öncesinden başlayarak bir kısım Ermeni çeteler Doğu ve Güney Anadolu’da; aynı amaca hizmet eden diğer Ermeni çeteleri ise Güney Azerbaycan’ın Salmas, Sulduz vb. bölgelerinde ve Kuzey Azerbaycan’ın Nahçıvan, Guba, Gence, Bakû vb. şehirlerinde toplu katliamlar gerçekleştirdiler.
Gerçekte bu topraklar Ermenilerin yurdu da değildir; Osmanlı Devleti’nin yıkılma döneminden başlayarak Birinci Dünya Savaşı sonrasına kadar; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıllarda dahil, özellikle İngiltere ve Rusya tarafından Ermeniler kitleler hâlinde getirilerek Batı Azerbaycan’a (şimdiki Ermenistan) yerleştirilmişlerdir. Bununla da yetinilmemiş, Sovyet Hakimiyeti yıllarında Zengezur, Gökçe ve Dilican bölgeleri Azerbaycan’dan alınarak Ermenistan’a, Derbent bölgesi de Dağıstan’a, yani diğer anlamıyla Rusya’ya bağışlanmıştır.
Bu bölgelerin gayri Türk unsurlara verilmesinin esas gayesi Türkiye ile Orta Asya Türklüğünün organik bağını koparmak, bu bağın önemli mihenk taşını oluşturan stratejik Azerbaycan devletini ortadan kaldırmak, buna da nail olunamazsa, onu güçsüz ve pasif bir siyasî varlık haline getirmektir. Ermenistan, Türkler arasına emperyalizmin ördüğü ve halen yıkılmamış bir utanç duvarıdır, Türk dünyasını bölmeyi amaçlayan bir settir.
Yukarı Karabağ bölgesiyle Fuzuli, Gubatlı ve Zengilan bölgelerinin de işgale maruz kalması yine aynı emperyalist idealin tezahürü vasfındadır. 1964 yılından beri İran-Türkiye sınırına Fars iktidarlar ve özellikle Pehleviler tarafından ayrılıkçı Kürtçü düşünceye hizmet edecek aşiretlerin yerleştirilmesi, aynen Zengezur koridoru gibi bir koridoru Ermenilerle işbirliği halindeki Kürtler eliyle oluşturmayı amaçlamaktadır. Bu bölgenin Zengezur’a bitiştirilmesi, aynı hattın Irak’ın işgaliyle hazırlanan Kuzey Irak’taki Kürt bölgesi ile bağlantılandırılması; bu bağlantının Suriye’nin kuzeyindeki bölgelerle irtibatlandırılarak Akdeniz’e açılması ve bu yolla Türkiye’nin adeta kuşatma altına alınması amaç edinilmiştir.
Bu sebeple, Azerbaycan’ın işgale maruz kalan toprakları ve etnik temizlikle Batı Azerbaycan’dan (bugünkü Ermenistan’dan) çıkartılan Azerbaycan Türkleri’nin meselesine, yalnızca Azerbaycan’ın kendi sorunudur savıyla yaklaşılamaz. Emperyalist güçler zayıf bir Azerbaycan ve kendi iç meseleleriyle boğuşan, Türk Dünyasına önderlik edemeyecek bir Türkiye yaratmak düşüncesi doğrultusunda hareket etmektedir. Bir zamanlar ASALA, daha sonra ise ortaya çıkan PKK terörü aynı amaca hizmet etmiştir ve etmektedir. Ermeni diasporasının ve Ermenilerin varlık gayesi sözde soykırım meselesiyle özdeşleşmiştir; çünkü Ermeniler, gelecekte varolma sebeplerini adeta bu meseleye bağlamışlardır ve bu konu da Türkiye ile birlikte Azerbaycan’ı da ilgilendirmektedir. Müşterek bir meseledir. Bir ülkenin diğerinin toprak davasına sahip çıkması her ikisi için de bir kader meselesi önemindedir. Karabağ ve kaybedilmiş topraklar davası Azerbaycan’ın ve Türkiye’nin müşterek problemidir.
Kısacası bugün Rus ve Batı yayılmacılığının Türklere karşı koçbaşı olarak kullandığı Ermenistan; Türk milletini tehdit eden hedefler taşısa ve işgaller yapsa da Türk Devletinden bölünmüş değildir. Sovyet Rusya’nın bağrında, Birliğin dağılmasına kadar hazırlanmış ve doğurulmuş; halk olarak eski, devlet olarak geleneksiz bir yerden bitme, türedi devlettir. Anayurdumuza taşınarak kurulmuş bir ‘tüp devletçik’tir. Politik olarak bu devlet, odak değil, alet olarak tasarlanmıştır. Böyle bir oluşum ise insancıl ve makul değildir.
Bu sebeple Azerbaycan ve Türkiye bu konuda el ele vermek, Türkiye ve Azerbaycan dışında kalan, her iki ülkeye de gönül ve kan bağıyla bağlı olan akraba topluluklar konusuna, bu gerçekler ışığında yaklaşım göstermek durumundadırlar.
Diğer taraftan kaybedilmiş topraklar, bir noktada Azerbaycan’ın varlık ve gelecek davasıdır. Bakû-Ceyhan petrol boru hattı, Bakû-Erzurum doğal gaz hattının Batı’ya ulaştırılması, Kars-Tiflis-Bakû demiryolu projeleri görünürde Azerbaycan’ın bu meseleyi halletmesinde yardımcı bir unsur olarak algılansa da, ne Batılılar ne de Rusya bu konuyu çözmede kıllarını bile kıpırdatmayacaklardır. Türkiye’nin yıllardır çözmeye çalıştığı ve haklı olduğu Kıbrıs Davası buna örnek olarak göz önünde durmaktadır. Kaybedilmiş topraklar meselesi; nihayetinde, ya Ermenistan Türkiye-Azerbaycan hattına çekilerek, bu iki gücün kanatları altına girmeyi kabul etmesiyle veya silahla, son derece mobil ve güçlü bir orduyla çözülecektir. Ancak her iki sonuç için de zorunlu olan bir şey vardır: Davayı dünya kamuoyuna doğru biçimde duyurmak ve kabul ettirerek meşru zemin elde etmek lazımdır.
Ermenistan içinde barış taraftarı olmayan militarist unsurları Rusya beslemektedir. Ermeni unsurları bu topraklara yerleştirenlerin konunun çözülmemesi için ellerinden gelen bütün çabaları sarf edecekleri kesinlikle bir tarafa bırakılmayacak kadar stratejik bir düşünce olmalıdır. Ancak bu öylesine mühim bir projedir ki; Bu davanın hâlli, onu çözüme kavuşturan siyasî şahsiyeti baş tacı edecek ve kendine ebedî önder yapacaktır.
Siyasî iradenin bu gaye için kendine hareket alanı sağlayacak kültürel, sosyal ve sivil mücadele yürütecek öncü bir oluşumun planlı, istikrarlı ve kararlı çabasına ihtiyacı vardır.
Bunun için yapılması gerekenleri şöyle özetlemek kabildir:
1- Azerbaycan’a gönülden bağlı insanlardan kurulu, uluslar arası seviyede çalışacak, bir teşkilat oluşumuna gidilmelidir. Bu uluslar arası çevreye ulaşan yeni oluşumsivil toplum kuruluşu mahiyetinde olmalıdır. İlk planda siyasi görüntü verilmemelidir. İnsani bir hak mücadelesi şeklinde çalışma yürütülmelidir. Böylece etkilenen kamuoyu, bu tezi savunun siyasiler için uygun ortam oluşturmuş olacaktır.
Unutulmamalıdır ki, konu birden fazla ülkeyi birebir ilgilendirmektedir. Bu sebeple uluslar arası baskılara göğüs gerebilecek, özellikle de Batı’da kendisini kabul ettirmiş (merhum Erich Feigle gibi) insanlar bu oluşuma alınmalıdır. Azerbaycan’ın hak sesini dünya kamuoyunda duyurabilecek, İnsan Hakları Mahkemesi, Birleşmiş Milletler, Uluslar Arası Af Örgütü, İslam Konferansı, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği vb. kuruluşlara götürecek, gerektiğinde oralarda görüşmeler yapabilecek ve savunacak nüfuzlu şahıslar konuya celp edilmelidir.
2- Bu sivil toplum kuruluşunun temelini oluşturacak olan şahıslar; Türkiye’de Azerbaycan Davası’na gönül vermiş, teşkilatçılığı iyi bilen ve kendini bu konuda kabul ettirmiş, bağımsızlığın kazanılmasının öncesinden itibaren Azerbaycan’ın menfaatleri için mücadele vermiş ve Azerbaycan Devleti’ne destek olmuş ve olmaya devam eden, kültürlü, konuya vakıf, bürokratik ve sosyal çevre sahibi idealistlerle, Azerbaycan’dan da devletin tayin edeceği şahıslardan kurulu olmalıdır.
3- Azerbaycan’ın haklı gayesine ulaşması yolunda, anılan sivil toplum kuruluşunun yürüteceği çalışmalar ve alanları şu çerçevede ele alınmalıdır:
a- Az-Tv veya Azerbaycan Devleti’nin tavsiye edeceği tv. kanal ile TRT müşterek bir tv kanalı ve radyo açmalı. Bu tv ve radyo istasyonu Bakû’de kurulmalı, yalnızca bu davaya hizmet edecek programlar üretmeli ve yayımlanmalı. Bu tv ve radyonun başına da işin ehli olan, davayı iyi bilen insanlar tayin edilmeli ve kesinlikle adam kayırma düşüncesine kapılmamalı. Bu tv kanalı ve radyo ile Ermenistan üzerinde muazzam dezinformasyon ve etkileme, ikilik çıkarma, Türkiye ve Azerbaycan’ın yenilmez gücü kalıcı, caydırıcı bir dille anlatılarak psikolojik üstünlük sağlanabilir.
Tv ve radyo kanalı asgari Hazar havzası ve Azerbaycan’ın komşularına ulaşacak biçimde yayın yapmalıdır.
Bu kanal dışında aynı amaca imkanlarını tahsis edebilecek imkanları itibarıyla güçlü davaya inanmış insanların yayıncılığa adım atmaları ve aynı amaçla çalışmaları teşvik edilmeli, yardımlaşılarak kanal sayısı çoğaltılmalıdır.
Kaybedilmiş Topraklar ve Karabağ konusuna dair, katliamı yaşadıklarında çocuk olup bugün genç olanlar, bugün yaşayan ve olayları dile getirecek maharette olanlar ve yaşadıkları trajedinin işlenmesi amacıyla işbirliği yapılmalı; bu dramatik hikayeleri anlatan çizgi filmler, çizgi romanlar, hikayeler, oyunlar, filmler, dramalar, romanlar hazırlanmalı ve bu fikrin arkasında ortak hareket edecek bir kamuoyu ve halk desteği oluşturulmalıdır.
b- Bu olaylardan dolaylı ya da direkt olarak etkilenmiş bütün Azerilere ulaşıp onları bir araya getirerek örgütlemeli ve katledilen, sürülen, maddi ve manevi kayba uğrayan insanlar bu konuyla ilgili ellerinde bulunan bütün dökümanları bir araya getirmeli bu konuyla ilgili belgeseller hazırlanmalı. Bu belgeselin farklı ülkelerin televizyonlarında yayınlanması sağlanmalı. Bu film ücreti verilerek tüm dünyada isim yapmış bir şirkete hazırlatılırsa daha etkili olabilir.
Olayın insani yönüne vurgu yapılmalı ve sanıkların hala hayatta olduğu ve cezalandırılmadığı özellikle vurgulanmalı. 100 yıl önce yaşanmış olan ermeni tehciri konusunu ve 60 yıl önceki Yahudi soykırımı konusunu gündeme alanların günümüzde yaşanmakta olan bu sorun karşısındaki sessizliğini sorgulamalı.
c. Söz konusu yeni sivil toplum kuruluşu tarafından rehberlik yapılarak Karabağ’lı mazlum ve mülteci Azerbaycan halkının hakları için uluslararası mahkemelerde tazminat davaları açılmalı. Evlerini, topraklarını ve mallarını talep etmeliler. Rumların Kıbrıs’ta açtığı davalar örnek gösterilebilir.
Bu davalarda avukat ve temsilci olarak Avrupa’da isim yapmış, Avrupa hukukunun inceliklerini bilen kişiler tutulmalıdır. Bu da davaya olan ilgiyi arttıracaktır. Başlı başına bu ilgi bir propaganda fırsatı olarak değerlendirilmelidir. Kişiler tek tek açtığı davalarla dosya sayısını ne kadar arttırırsa olayın büyüklüğünü o kadar ortaya koymuş olacaktır.
d. Uluslar arası sivil toplum örgütlerinin yapmış olduğu düzenli toplantılara katılarak, hazırlanmış olan broşürler dağıtılmalı mağdur edilen ve sürülen insanların oralarda kendini ifade ederek taraftar bulması sağlanmalıdır.
e. Kazan- kazan politikası ile çevre ülkelerle ilişki geliştirilip ortak çıkarları gözeten projeler üretilip ortaklıklar oluşturularak, komşu ülkelerden de destek sağlanmalı. Böylece Ermenistan’ın yalnızlaştırılması sağlanır. Ya da kontrol altına alınması sağlanabilir.
f. Katliamın ve işgalin yıldönümlerinde yurt içinde ve dışında anma programları hazırlanarak, konu gündemde tutulmalı.
g. İşgalde ölen çocuklar için BM nezdinde UNİCEF nezdinde savaşı ve işgali protesto eden ve göçmen kamplarında yaşamak zorunda bırakılan çocuklar için projeler ortaya konmalı. “Çocuklar kendi evlerinde büyüsün” ve benzeri kampanyalar, yarışmalar, sergiler düzenlenmelidir. Bu çalışmaların özellikle Avrupa ülkelerinde ve Amerika’ da yapılmasına özen ve önem gösterilmelidir.
h. Kaybedilmiş Topraklar için kurulacak yeni sivil oluşumun en önemli çalışma alanlarından birisi de uluslar arası lobicilik faaliyetleri için bağlantılar, örgütlenmeler ve öbek öbek sivil dayanışma grupları oluşturmasıdır. Halen yurtdışında bulunan Azerbaycan ve Türkiye vatandaşları arasında kurulacak iletişim ağı bu lobi faaliyetlerinin ilk ve kolay adımı olacaktır.
Bütün bu çalışmalar yürütülürken Azerbaycan ve Türkiye Devletlerinin kendi haklı ve insani davalarının savunucusu yiğitlerin arkasında durduğunu hissettirmesi son derece önemlidir. Bu sahiplenme, konunun uluslararası ciddiyetini doğuracaktır.
Bir yanıt yazın