Hatırlanmasa da Unutulmaz Değerimiz:
Mareşal Mustafa Fevzi Çakmak
Bir 10 Nisan daha geçti. Ölüm yıldönümünde O’nu yine kimse hatırlamadı. Adı bile anılmayan, unutulmaz karaman asker ve Cumhuriyet’in kurucu şahsiyetlerinden Fevzi Çakmak’a işaret edelim istedik.
Evet, o Kurtuluş Savaşı’ndaki hizmetleri ile, Mustafa Kemal’le birlikte TBMM’nin Mareşallik rütbesine layık gördüğü ikinci kişi idi!..
Mustafa Kemal’den sonra Cumhuriyet’in ikinci Başbakan’ıydı.
Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk ve Atatürk’ün tek Genelkurmay Başkanı idi…
Cumhuriyetin ilk Milli Savunma Bakanı O idi.
Cumhuriyetin Üç Mustafa’sından ikincisi Mustafa Fevzi idi O!..
Çok partili demokrasi de O’nun eseri…
O unutulabilir mi?
Nasıl Unutulur?
Fakat 10 Nisan bir kez daha adı bile anılmadan geçti. Öyleyse hatırlayalım. O’nun yaşamından da alınacak çok mesaj var bizler için.
“Tarih yapanlar tarih olmadıkça anıları yayınlanamaz” sözü Fevzi ÇAKMAK’a aittir. Fakat 12 yaşından itibaren titizlikle tuttuğu hatıraları hâlâ yayınlanmamıştır. Hakkında yazılan eserlerin sayısı da bir elin parmakları kadar azdır. Oysa Kurtuluş Savaşı’nın efsanelerinden ve liderlerinden birisiydi O. Mareşal’in fikirleri, kişiliği ve hizmetleri aydınlığa çıkmadıkça Cumhuriyet tarihinin tamamlanması mümkün değildir.
Belki Fevzi ÇAKMAK da hakkında ciltler yazılmış bir kahraman olsaydı, halkın kuruluş yıllarında sevdiği kadar bugün de bilinebilir, sevilebilirdi. Yaşamı boyunca haksızlığa ve baskıcılığa karşı durabilen çizgisi bugün yeniden hatırlansa küllenen kahramanlarımızdan birisi daha ortaya çıkacaktır. Milletini sorunlar karşısında yaşamı boyunca yalnız bırakmayan özverisi, alçakgönüllülüğünün fırsat verdiği gölgeleme politikaları bir kenara destansı bir örnek oluşturmuştur.
SIRADIŞI BİR YAŞAM
Önce, Mareşal Fevzi Çakmak’ın biyografisini verelim kısaca: 12 Ocak 1876 İstanbul doğumludur. Babası Limnili, annesi Varnalıdır. Üç erkek ve bir kız kardeşi vardır. Erkek kardeşlerinden Teğmen Muhtar Balkan Savaşlarında, diğer kardeşi üsteğmen Mehmet Nazif ise Çanakkale cephesinde Conkbayırı’nda şehit düşmüştür. Üçüncü erkek kardeşi Sami de veteriner okulunda öğrenci iken vefat etmiştir. Ailenin tek erkeği kalan Mustafa Fevzi dedesi Varnalı Müftü Hacı Bekir Efendi’nin ellerinde yetişmiştir. Bekir Efendi 2. Abdülhamit’in de hocası idi. O nedenle torunu Fevzi’ye verdiği Abdülhamit sevgisi, Fevzi Paşa’nın subaylık yıllarında Abdülhamit düşmanı olan ittihatçı harekete mesafeli durmasına sebep olacaktır.
Okuldaki derslerle birlikte, dedesinden Arapça, Farsça, Fıkıh, Feraiz ve Tasavvuf okumuştur. Okuma sevgisi iliklerine sinmiştir. Sürekli okuyan bir insandır. Sekiz dil; Fransızca, Almanca, Rusça, Arapça, Bulgarca, Sırpça, Arnavutça, Farsça biliyordu. “Rumeli’nin Suret-i Ziya-ı” ( Rumelide aydınlığın doğuşu) , Van Tarihi, Büyük Harp’te Şark Cephesi Hareketleri gibi basılmış eserleri vardır. 1
1895’de Harp Okulunu, 1898’de Erkan-ı Harbiye Mektebi’ni bitiren Fevzi Bey, Yüzbaşı rütbesiyle Genel Kurmay 4. şubeye tayin edilmiştir. Ömrü boyunca alkol almayan, sigara içmeyen, sportmen, kibar ve beyefendi kişiliği ile vakur hareketleriyle Mareşal Fevzi ÇAKMAK çalıştığı herkeste saygın bir yer edindi. Mustafa Kemal’in tek Genel Kurmay Başkanı, en güvendiği danışmanlarından biri idi. Atatürk’ün ölümünden sonra Devlet Başkanı olan Kurtuluş Savaşı’nın üçüncü Mustafa’sı Mustafa İsmet’le sorunlar yaşadı. İstifa etmedi.
Fakat İnönü yönetimi tarafından 1944 tarihinde yaş haddi kanunu bahane edilerek emekliye sevk edildi. Bu son dönemindeki en önemli hizmetlerinden birisi de dirayetli duruşu ile Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Dünya Savaşı’nın dışında tutulmasını sağlayan politikaları belirlemesi idi. Emekliye sevk edildiğinde halen 2. Dünya Savaşı sürüyordu.
ÇUVAL OLAYI’NDA BİR FEVZİ PAŞA ÇIKMADI!..
Fevzi Paşa, Kafkas Cephesi’nden Suriye Cephesi’ne Mustafa Kemal Paşa’nın yerine geldiğinde üzücü, aşağılayıcı bir olayla karşılaşmıştı: Enver Paşanın da verdiği cesaretle konukseverliğimizi suiistimal eden Alman subaylar Kemal Paşa ayrıldıktan sonra Türk subaylara karargâh olacak bir binayı işgal etmiş, Türk Komutan ve Kurmaylar açıkta kalmışlardı. Adeta yakınlarda Irak’ta yaşadığımız çuval olayı gibi bir hadise gerçekleşmişti o vakitlerde. Fevzi Paşa, bütün uyarılarına rağmen işgal ettikleri Tür karargâh binasından çıkmayan Almanlara, müttefikimiz demeyip savaş açtı; bir müfreze gönderip “Çıkmazlarsa leşlerini dışarı atın” emrini verdi. İstanbul hükümeti devreye girmeye cesaret edemedi. Fevzi Paşa’nın ciddiyetini anlayan Almanlar Türk subayların karargâh binasını kuzu kuzu terk ettiler!..
ENVER BEY’İ BİLE BÜYÜLEDİ
Fakat Fevzi Bey’i Enver Paşa’ya şikayet etmişlerdi. Almanların sürekli Jurnalleri ile iyice Fevzi Paşa’ya karşı hınçla dolan Enver Bey, Fevzi Paşa’yı teftişe geldi. Enver Bey aslında Fevzi Paşa’ya ceza kesecekti. Çok kızgındı. Fakat Fevzi Bey, Almanların gerçekte düşmanla danışıklı dövüş yaptığını, diğer komutanların da şahitliği ile Enver Bey’e tek tek gösterdi. Enver Bey, Fevzi Paşa’nın anlattıklarından ve uygulamalarından o kadar etkilenmişti ki yanlarına atılan bir bombanın patlamamasını bile Fevzi Paşa’nın mesaideki dürüstlüğüne bağlamıştı!..
İstanbul’a döndüğünde bu olayı herkese anlatmıştır. Enver Paşa, Fevzi Paşa’nın idamına vesile aramaya geldiği 7. Ordudan Almanlara güveni sarsılarak dönmüştü!..
İşte bu milli bilinci ve görev sadakati, üzerinde dikkatlerin toplanmasına neden oldu. Şartların da oluşmasıyla Fevzi Paşa Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği’ne (Osmanlı Genel Kurmay Başkanlığı’na) getirilmiştir.
Fevzi Paşa’nın bu göreve getirilmesine İtilaf Devletleri de karşı çıkmadı; Çünkü Filistin cephesinde Alman kumandanlar ile takışmış, Enver Paşa ile mücadele etmiş, ittihatçılarla hiç işbirliği yapmamış bir başka subayı nereden bulacaklardı o dönemde? Üstelik sakin, delilik yapmayacak bir insandı.
Bu arada bir de Padişah’tan mesaj almıştı. İleride TBMM’de anlatacağına göre; Padişah kendisini çağırtmış, kendisinin milletten ve devletten yana duruşundan memnun olduğunu söylemişti. Ancak seni bu göreve atayabilmem için İngilizlerle sertleşme ki işimi kolaylaştır; demişti.
ANADOLU’YA SİLAH VE SUBAY YOLLAYARAK GÜÇ VEREN KAHRAMAN
Fakat vatansever bir insan olarak Fevzi Çakmak, Sevr gibi bir felaketin uygulandığı bir dönemde Erkan-ı Harbiye’nin başına geçip de ne yapacaktı? Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya adlı eserinde anlattığı ve resmi belgelerin de doğruladığına göre; Fevzi Paşa, Sevr’i uyguluyormuş gibi görünerek Diyarbakır’daki, Kütahya ve Rumeli’deki silahları ustaca bahanelerle düşmanı atlatıp Samsun ve Sivas’a naklettirmişti. Dahası, Anadolu’daki ayaklanmayı bastırmasını isteyen İngiliz yönetimine “bastıracağız ama yeterli silahımız yok” demek suretiyle İngiltere’den 3000 tüfek 20 Makineli tüfek ve 500.000 lira daha almış, bu imkanları da Kuvay-ı Milliye’nin hizmetine sevk etmişti. Sadece silah değildi gönderdiği, kuvvacı subayları da Anadolu’ya direniş noktalarına tayin ediyordu. Böylece Anadolu’da milli direniş daha hızlı gelişecektir.
“TÜRKİYE MISIR VE HİNDİSTAN OLMAYACAK”
Fevzi Paşa Mısır ve Hindistan’ı iyi izleyen bir aydındı. Fevzi Paşa aynı tertibin Türkiye’de de yapıldığını, Türk’ü Türk’e kırdırıp burnu bile kanamadan İngilizlerin Anadolu’ya hakim olmayı planladığını anlamıştı. İngilizlerin kendisini de hizmetkârlarından biri gibi gördüklerini biliyordu. İstanbul’un işgalinden bir gün önceye kadar görevine devam eden Fevzi Paşa zekice bir planla son gece İstanbul’u terk etti. Terk ettiğinde mahzenden kaçmak zorunda kaldı çünkü makamı kuşatma altındaydı. Zaten İngiliz Generali Allenby’i İstanbul’da Harbiye’nin başı olarak karşılamaya gitmediğinden İngilizlerin hışmını çekmeye başlamıştı.
Ankara’ya intikalinde Mecliste yaptığı tutanaklarda bulunan konuşmasında ‘itilaf devletlerinin stratejisini ve münafıkların desiselerini’ anlatarak yeni planın nasıl çizilmesi gerektiğine işaret etmiştir. Konuşmasında Padişah ile Ankara’ya gelmeden önce Yıldız Hamidiye Camiinde ve ertesi gün Selanik’te yaptığı görüşmeleri anlatır. Padişah, Fevzi Paşa’ya Saray’a dönmüş İngiliz toplarından teessürünü dile getirmiş ve “ Anadolu’yla irtibat kurunuz. Gerekirse siz de gidiniz.” demiştir. Padişahın bu yönlendirmesi de o tarihte Mecliste bir heyecan uyandırmıştı.
DÜŞMAN HATTINA KADAR GİREN KOMUTAN
Hayatında hiçbir başarısızlık bulunmayan zaferlerin komutanı Mustafa Fevzi Paşa, 3 Mayıs 1920’de TBMM tarafından Milli Müdafaa Vekili ve Vekiller Heyeti Reisi seçilir.
Fevzi Paşa üstün askeri siyaseti Anadolu’da da gösterir. Erlerin Mustafa Fevzi Paşa’ya sevgisi o derecededir ki Milli Mücadele’nin büyük lideri Mustafa Kemal Paşa’nın bir meclis konuşmasında bunu“Sakarya Savaşında görülen moral çöküntüyü giderebilecek tek güç sizin itibarınızdır.” şeklinde ifade ederek Fevzi Paşayı cepheleri gezmeye göndermesine neden olmuştur. Fevzi Paşanın cepheleri gezisi orduya heyecan verir. Askerlerle birlikte Kur’an okur, dua ederler. Fevzi Paşa bu moral gezisinde öylesine gözüpek bir heyecanla dolaşmıştır ki, son anda bir erin ikazı olmasa düşman eline geçebilecek kadar ileri hatlara ulaşmıştır.
Meclisin en karışık döneminde, mecliste yaptığı ilk konuşma ile Mustafa Kemal Paşa’ya desteğini vermiş, Paşa’da ömrü boyunca bu Mareşalini Genelkurmay Başkanı olarak ordusunun başında tutarak güvenini göstermiştir.
MUSTAFA KEMAL’İN HAKKINI HELAL ETTİĞİ KİŞİ
Mustafa Kemal Paşanın, hakkını helal ettiği kişilerin başında yer alır. Mustafa Kemal Paşa’nın ağır hastalığı döneminde yanında bulunmuş, Celal Bayar’ın anlattığına göre, ağır hastalığındaki nutuklarını Fevzi Paşa dikte etmiştir.
Gazi’nin vefatında başlayan Cumhurbaşkanlığı tartışmalarına ‘’ Bu işe askeri bulaştıranı vururum ‘’ diyerek en büyük aday olmasına rağmen İsmet Paşanın önünü açmış ve Cumhurbaşkanı olmasını sağlamıştır. Meclisteki seçimlerde locada oturarak ve alkışlayarak İsmet Paşaya desteğini göstermiştir.
Cumhuriyet ordusunun ilerlemesi için yaptığı birçok yenilikler vardır. Özellikle askeri manevralar, askeri teçhizat bakımından o yok günlerde elinden geldiği kadar yenileştirmeye çalışmış, yeni Türk ordusunun temellerinin atılmasında büyük pay sahibi olmuştur. II. Dünya Savaşı sırasında ısrarla savaşa girmemizi isteyen İngiltere’ye karşı durmuş ve ‘’ Yeni silahlarınızı bizimle paylaşırsanız bu savaşa dâhil oluruz ‘’ diyerek bir şeyler istemiş, bu duruma alışık olamayan İngiltere ise bu isteği karşılamadığı için II. Dünya Savaşı yıkımından kendimizi korumuşuzdur.
Mareşalin hayatı savaşlarla geçmiştir. İlk görev yeri olan bugünkü Kosova sınırları içerisindeki Metroviça’ dır. Buradaki ayaklanmalarla başlayan savaş yaşamı, Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşında ki, Çanakkale, Doğu Cephesi ve Filistin hatlarında birçok savaşlara katılmıştır. Anadolu savaşlarının başlamasından kısa süre önce Ankara’ya gelerek, I. ve II: İnönü savaşlarında Genelkurmay Başkanı, Sakarya ve Büyük Taarruzda ise Başkomutan Kurmay Başkanı ve savaşın planlayıcısı olarak görev almıştır.
BÜYÜK TAARRUZ ÖNERİSİ
Büyük taarruz şartları oluştuğunda, bunu ilk tespit eden ve Ağustos sonunda Büyük Taarruz yapılmasını isteyen öngörü de Fevzi Çakmak’a aitti. Taarruz esnasında Tınaz Tepe’deki düşman hücumu karşısında telaşa kapılan komutanları durduran ve sakinleştiren de O’ydu. Öylesine inançlı, soğukkanlı bir şahsiyetti. Sakarya Zaferindeki cesaret ve hizmetinden dolayı da kendisine Meclis tarafından ‘Mareşallik’ rütbesi verilmiştir.
Cumhuriyetin kuruluşunda görev almıştır. Kozan ve İstanbul Milletvekili olarak Mecliste görev yapmıştır. 3 Mart 1924 de Genel Kurmay Başkanlığı görevine getirilen Fevzi Çakmak, Türk ordusunu inançlı ve disiplinli yetiştirmek için kitaplar yazdırmış, eğitim programlarına önem vermiş ve uygulamıştır. Adeta asker ocağını bir eğitim kurumu olarak da işlevselleştirmiştir.
MİLLETİN RÜTBESİNİ KİMSENİN ÖNÜNDE YERE DÜŞÜRMEDİ
Belgrat’ta 1931 Balkan Paktına Türkiye’yi temsilen katılmıştır. Başarılı sonuçlar alınan bu temsilde, Fransız Genel Kurmay Başkanı “şeref koltuğu”na oturmak ister. Fakat Fevzi Paşa buna izin vermez. ‘Mareşal’lık rütbesinin gereği olarak şeref koltuğuna kendisi oturur. Bu anlaşma için çıktığı Balkan gezisinde Türklerin bulunduğu her yeri tek tek ziyaret etmiş, büyük sevgi ve coşku ile karşılanmıştır.
TÜRKİYE’Yİ 2.DÜNYA SAVAŞINA SOKMAYAN ADAM
Orgeneral Asım Gündüz, anılarında Türkiye’nin II. Dünya Savaşına girmesi felaketini engelleyen kişinin Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak olduğunu yazar. Buna göre Churchill, Adana’ya Türkiye’yi II. Dünya Savaşına sokmak üzere gelir. İnönü ise Mareşal’e “nasıl cevap veririz bilemiyorum” diyerek sıkıntısını açar. Bunun üzerine Mareşal, Churchill ile görüşmeyi kendisi üstlenir. Aralarındaki konuşma şöyledir:
“Churchill Mareşal’e dönerek, “buyurun isteklerinizi dinliyorum” der. Mareşal,
– Savaştan önce anlaşmamız olan silahları halen alamadık . Modern silahlarla donatılmış ordulara ancak aynı düzeyde ve miktarda silahlarla karşı konulabilir. Bunları sağladığınız zaman yanınızda savaşmaya hazırız,der.
– Peki 50 tümenimiz var diyordunuz?
– Evet 50 tümenimiz var. Ama bunlar ellerindeki silahlarla ancak vatanı savunabilir. Taarruz ordusu hareket kabiliyeti olan bir motorlu ordu olabilir.
– Ama siz Birinci Dünya Savaşında, Galiçya’da, Makedonya’da, Romanya’da başkaları için kuvvet gönderip taarruz ettiniz ya!
– Evet, o hata yüzünden kaybettik oraları. En kıymetli evlat ve silahlarımızı o cephelerde kullandığımız için kendi vatanımızı savunamayacak hale geldik ve buralara çekildik.”
İngilizlerin bu kurt politikacısını Mareşal alt eder. Bu olay, Churchill’in o dönemde yayınlanan anılarında da yayınlanır. Türkiye’yi savaşa sokmayan kişinin Fevzi Çakmak olduğu “Postdam-Yalta Konferansları” adlı eserde de yazılır. Bu gelişmeler üzerine Çakmak, “ Yaş Haddi Kanunu” çıkartılarak 12.12.1944 de askeri bir tören bile düzenlemeden emekliye sevk edilir.
HAKETMEDİĞİ SONU HAZMEDEMEDİ
Çakmak, ciddi şekilde yaralandığı bu tür emekliye sevk edilişten rahatsızlığını her ortamda belli eder. İnönü, Mareşal’in gönlünü almak için kendisine araba tahsis eder. Fakat Mareşal bunu reddeder. Yine CHP’den milletvekili olması için gelen ısrarlı teklifleri de hep geri çevirir. DP kurulur. Celal Bayar’ın ısrarlı teklifine de aldırmaz. DP ye de CHP ile muvazaalı bir muhalefet ilişkisinde olduğu kanaatiyle katılmaz.
Ancak İstanbul’da vatandaşlar 3000 imza ile Fevzi Paşa’nın siyasete girmesini istediklerini belirtince DP listesinden ‘bağımsız İstanbul adayı’ olur. Siyasete girişindeki partilerden bağımsız kalışını da izah eden şu duyguları bir basın toplantısındandır:
“Cenab-ı Haktan dileğim şudur: Bana bu milletin kendi hak ve hürriyetlerini elinde bulundurduğu günü görmeyi nasip etsin. Bunu nasip etmeyecekse bir an evvel canımı alarak devam edecek acıklı halin şahidi sıfatıyla bana azap çektirmesin.”
ÇOK PARTİLİ DEMOKRASİYE GEÇİŞTE DE VAR
Türkiye’nin çok partili hayata geçişinde Mareşal’in rolü büyük olmuştur. İstanbul ve Kastamonu’dan aday gösterilmiş, iki yerde de DP büyük başarı kaydetmiş, DP büyük popülaritesini halk arasında “Mareşal’in Partisi” diye bilinmekten elde etmiştir.
Seçimlerden sonra DP yöneticilerinin samimi olmayan tutumlarından müteessir olan Fevzi Çakmak gerçek muhalefeti yapabilmek için 19 Temmuz 1948 tarihinde kurulan Millet Partisi Başkanlığı’na geçmiş ve yayınladığı beyanname ile şunları belirtmiştir:
“ Vatandaşlarımın binlerce imzalı talebi ile siyasete girdim. Fesat bir seçim geçirdik. Şu andaki muhalefet şefliği deviremez; kendisi iktidar olursa, o da yeni bir şeflik getirir. İktidardan çekinmeyen hakka ve halka dayanan yegane muhalefet partisi Millet Partisidir.”
İNÖNÜ VE ÇAKMAK; İKİ MUSTAFA NEDEN TERS DÜŞTÜ
Esasen, iki Mustafa arasında yani Milli Şef İnönü ile Mareşal Fevzi Çakmak arasında öteden beri bir soğukluk vardı. Atatürk’ün İnönü’yü Başbakanlıktan azli olayında, İnönü, Fevzi Çakmak’tan Atatürk’ü ikna etmesini istemişti. Fakat Mareşal’in “ bardağı taşırdın, Atatürk haklı, biraz dinlen.” cevabıyla bu talebi reddedişi İnönü’yü çok kızdırmıştı. Mareşal Cumhurbaşkanı olurken de İnönü’yü desteklememişti. Fakat aday olmamasının bile İnönü’ye bir destek anlamına geldiğini biliyordu ve bunu dile de getiriyordu. Aday olmayışına gerekçesi, kendisinin o zaman asker oluşuydu. Asker siyasete müdahale etmemeli, girmeyi yol etmemeliydi.
Çakmak’ın sertleşmesindeki etken ise şu olay oldu: Emekli General Salih Polatkan’ın anlattığına göre kendisi Genel Kurmay Başkanı iken 200 kişilik bir komutan, subay kadrosunun İngiltere’ye köhne bir gemi ile siyasilerce gönderilirken ölmeleri karşısında sorumluların cezalandırılması için uğraşmış, CHP yöneticileri tarafından olay örtbas edilince İnönü’yle iyice restleşmiş, bozuşmuştu.
ADIM ADIM ANADOLU YOLLARINDAYDI
Fevzi Çakmak ilk defa bir parti için adım adım Anadolu’yu dolaşmıştır. Büyük sevgi gösterileriyle karşılaşmış olmasına rağmen CHP ve DP’lilerin tertipleri, ithamları karşısında duyduğu üzüntü şeker hastalığının ilerlemesine sebep olmuş, sağlık yönünden de yıprandığı bu dönemde kendisini hukuki açıdan savunan dost ve desteği Kenan Öner de vefat edince iyice hastalığı ilerlemiştir. Geçirdiği iki ameliyattan sonra 10 Nisan 1950 tarihinde hayata gözlerini yummuştur. Partisinin gördüğü teveccühe rağmen sağlığı seçimlere yetişmresine imkan vermemişti…
KABE ÖRTÜSÜ VE TÜRK BAYRAĞI İÇİNDE
Ölümü üzerine bütün Ortadoğu ve Avrupa radyoları yayın programını değiştirmiştir. İstanbul’da Üniversite gençliği Mareşal’in cenazesine sahip çıkarak Kabe örtüsü ve Türk Bayrağına sarmış, büyük bir kalabalıkla cenaze töreni yapmıştır.
Mareşal’in Dünya Orduları yüksek komuta şahsiyetleri arasında 14 rekoru sayılmıştır.
Yakın tarihimizin gizli kahramanlarından, her dönemde ilmi ve kişiliği ile örnek bir siyasi çizgi tutturmuş büyük asker, dürüst politikacı, sadık milletperver, saygın şahsiyet Mareşal Mustafa Fevzi Çakmak’ı ölümünün 59. yılında rahmetle anıyoruz.
Bir yanıt yazın