ANADOLU’NUN HAYAT MÜDAFAASINDA GERÇEK CEPHE: SELEFİ AKIM I- “DİNİNİZ KONUSUNDA AŞIRI GİTMEYİN”

ANADOLU’NUN HAYAT MÜDAFAASINDA GERÇEK CEPHE: SELEFİ AKIM

I-                 “DİNİNİZ KONUSUNDA AŞIRI GİTMEYİN”

Günümüz İslam coğrafyası bir şuur bulanıklığı içindedir. Hiç birsini üzerimize giyinemediğimiz görünümler alan farklı Müslüman kimlikleri arasında bocalıyoruz. Mesele, her şeyi yerli yerine koyamamaktan kaynaklanıyor aslında. Görüşleri mezhep yapıyor, mezhepleri kimlik ediniyor, kimlikleri din yerine geçiriyoruz. Ya da dini savunacağım diye tüm alt kimlikleri birden reddediyoruz.

BİZİ BU “AŞIRI GİTMELER” MAHVETTİ

Bu ‘aşırı gitmeler’ birleştirici olan ‘Allah’ın dini’ni kaldırıp yerine bölen ve birbirine düşüren ‘dinleşen kimlikler’i geçiriyor. İşte altkimlikleri, beşerin kendine ait olan kısmını yerli yerinde bırakamayan bu ‘aşırıcı tutumlar’ da İslam Dünyası’nın bir türlü ‘ümmet birliğine’ eremeyişine neden olan kültürel altyapısını oluşturuyor.

Şundan emin olunuz: Bu “aşırı gitme”lerden; ifrat ve tefrit eğilimlerinden yararlanan İslam düşmanı odaklar kendilerine keyifli bir trajedi seyri çıkartıyorlar üzerimizden. Artık Müslümanların da bu şeytani kuklacıların oynattığı sefil şuursuzluktan sıyrılmasının zamanı gelmiş olmalıdır. Şuur, farkındalıktır ve bir anda her şeyi değiştirir; sizi, durduğunuz yeri ve karşınızdakilerin durumunu…

“DİNİNİZ KONUSUNDA AŞIRI GİTMEYİN!”

Şuur ilk adımda idrakle başlar: Kur’an’da Allah tarafından belirlenen değer hiyerarşisini idrak! Sonra da ona göre her değeri olması gereken katmanda kabul etmek! İnkılabın başladığı yer, burasıdır. Bunu düzeltebilmek için de çözümlenmesi gereken ilk hastalık, din konusunda ‘aşırılık’ hastalığıdır, makalemiz de bu nedenle ‘aşırı gitme’ hastalığına dikkat çekmektedir.

 ‘Din konusunda aşırı gitmek’ Kur’an’da defalarca eleştirilmiştir:

“Sizin için din olarak İslam’ı seçtim”(5/3) “…dininiz konusunda aşırı gitmeyin…” (Nisa 171, Maide,77)” “Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez.”(Maide,87)

MUTEDİL OLMAK “BİZİM” HAYRIMIZA

Din’in sahibinin “ne kadar aşırı giderseniz o kadar memnun olurum” demeyip, aksine aşırı giden, bu nedenle helak olan kötü örnekleri anlatıyor(Maide,77) olması size de manidar gelmiyor mu? Sürekli “orta yol”a davet etmesi(Bakara 143), aslında ancak ‘bizim için iyilik istediğinden’ olabilir. Herkes malını daha çok ve daha fanatik şekilde satmak ister, her takım daha bağlı, daha tutkun taraftar ister, her parti militanlık bekler… Fakat Allah, dinine mutedil mümin diliyor. Çünkü bu, bizim hayrımızadır. Bizi düşünmektedir. Nitekim, biz ‘aşırılıklar yüzünden’ pespaye durumdayız.

Öyleyse Allah’a dinini öğretir gibi, dini onun belirlediği sınırlar dışına taşırmak, kraldan çok kralcı olmanın makul tarafı yoktur. Aslında bu, kendi kabulleri yerine Allah’a teslim olmaya çağıran “Ey iman edenler, iman edin!”(Nisa,136) çağrısıdır. “Müslüman olduk deyin, Mümin olduk demeyin” (Hucurat,14) ihtarıdır. Aşırılıklara karşı uyarılar taşıyan pek çok ayet gibi bu mesajlar da aşırı gitmekten sakınmayı inanalar için görev kılmaktadır. Bu, Allah’ın bir emridir.

AŞIRILIĞIN SAYISIZ TÜRÜ VAR

Öyleyse kurtulabilmek ve korunabilmek için aramızda yaşayan “aşırılıklara” odaklanmalıyız.

Aşırı gitme hastalığının sayısız görünümü olabilir.

Örneğin sünnet konusunda “şekilci” olmak aşırı gitmektir. Ama “şekil duyarlılığını” yok saymak da bir başka aşırı gitme örneğidir.

Örneğin takva sahibi görüntüsüyle fıkıh alanında olmadık konuları açıp ‘zihni sinir’ sorular gündeme getirmek bir aşırılık olarak belirtilmiştir.

İtikatta, bin bir dalalet yanında, Allah’ın zati sıfatları üzerinde fikir yürütmelerle çıkarımlar yapan çeşitli zorlamalar, yahut Allah’a ulaşmak için ‘vasıta’ ihdas edenler gibi pek çok biçimler alan aşırılıklar söz konusudur.

İbadet hayatında, Allah tarafından belirlenmemiş ritüelleri ibadet diye vazeden çeşitli aşırı gitme misalleri yaygın şekilde mevcuttur.

“EBU’L VAKT” OLMAK

Bu ‘aşırı gitme’ hastalığı, bir yandan günümüz siyasal islam anlayışlarında, Selefilik Hareketi (Boko Haram, El kaide, Taliban ve IŞİD gibi örgütler, Vehhabilik elindeki Arabistan gibi devletler) ile görünürlük kazanabildiği gibi Ehl-i Sünnet içinden de FETÖ ve bazı başka tarikat ve cemaatlerin inanışlarında görülen bir sakatlık olarak tezahür edebilmektedir.

Biz Müslümanlar bugün her ne kadar “ibn’ül vakt”(çağın şekillendirdiği) durumunda isek de gerçekte “ebulvakt”(çağına yön veren) olmakla yükümlüyüz. Haliyle güncel ve öncel gündem ne ise, ilk sırayı o konuya vermekle yükümlüyüz.

Güncel sorunlarımızın başlığını oluşturan ‘aşırılıklar’ arasında, bir ‘öncelik’ seçmemiz gerekirse, bugün için bu, kanaatimizce “Selefilik, Türevleri ve Türleri” olmalıdır. Zira Selefilik, günümüzde çeşitli şekillerde siyasal sistemlerden teolojiye, fıkıhtan itikada kadar her alanı tutarak zihin ve eylem dünyamızı sarmış bir akım durumundadır.

AŞIRILIK TAŞIYAN YÖNLERİYLE SELEFİLİK

Bu nedenle bu makalemiz “Aşırılık Taşıyan Yönleriyle Selefilik, Türleri ve Türevleri” konusuna odaklanacaktır.

Son elçi(SAV), hayatının son deminde ortaya çıkan ‘Hariciler’ ile mücadele edilmesini emrederken ‘aşırı gitmeyi yasaklayan’ –zikrettiğimiz- ayetleri hatırlatıyor ve bu ayetleri şöyle yorumluyordu: “Dinde aşırı gitmekten sakının. Çünkü sizden öncekiler dinde aşırı gitmekle helâk oldular” “Orta yolu size tavsiye ederim. Çünkü her kim çok ince eleyip sık dokumaya kalkarsa din onu yener”(Câmi’us Sağir) Yani, ‘Hariciler, ‘dinde aşırı gitmeye’ bir örnekti.

Hz. PEYGHAMBER’İN TAVRINI DİRİLTMELİYİZ

Biz de bugün benzer bir çabaya ihtiyaç olduğuna inanıyoruz. Üstelik Harici hareketlerin İlk dönem İslam tarihine verdiği gibi günümüz Selefi hareketleri de bugünün İslam Dünyası’na benzer ağır tahribatlar verirken, aynı misyonu diriltme gereğine inanıyoruz!

İnanıyoruz, ama “Selefi” nitelemesini doğru adreslere yapmak kaydıyla! Bugün, belli görüşleri duyunca, o gruba hemen Selefi demek, “etiketçi” bir yaklaşımdır. Doğrusu, etiketçilik de karşı durmamız gereken bir başka ‘aşırı gitme’ hastalığı haline gelmiştir.

“Etiketçi” yaklaşımda zihnin nasıl işlediğini kavramaya çalışalım:

ETİKETÇİLİK KOLAYCILIKTIR

Mutezile’nin belirgin yönü Nas üzerinde yorum yaparken hadisi değil kıyası ve akli çıkarımı kullanmasıydı. Bakıyoruz ki bir grup akla dayalı yorumla ayet açıklıyor; “Mutezile!” diye etiketliyoruz.

Eğer bir olaya ilişkin açıklamayı birisi ‘İlahi kudrete’ dayıyorsa “Eş’ari”, ‘İlahi Adalete’ dayıyorsa “Maturidi” deyiveriyoruz.

Hz. Ali’ye özel bir ilgi ve sevgi gösterildiğinde “Şiî”, “Rafızî” diye yaftalayıveriyoruz.

Eğer kabileci, isyankar, dar görüşlü, taassup içinde şiddete başvuran bir grup görürsek “İşte Haricîler!” diyoruz.

HER BENZEYENİ SELEFİ SANMAYALIM

Aynı şekilde, pek çok grup da “Selefi” olarak nitelenirken gerçekte “etiketçi” yaklaşımın kurbanı yapılmaktadır. Selefileri, cımbızla ayrıdetmek, günümüz Selefileri ile ayrıca yüz yüze gelmek önemli bir duyarlılık olacaktır. İslam toptancı değildir zira; her durumu ve her duruşu ayrı ve kendi özel şartlarında ele alır. İlahi yaklaşım, böyledir; toptancı değil seçmecidir.

(Devam Edecek. 1/5)

ANADOLU’NUN HAYAT MÜDAFAASINDA GERÇEK CEPHE: SELEFİ AKIM

II-              SELEFİLER VE SELEFİ KÜLTÜR ETKİSİNDE OLANLARI AYIRMAK

Gerçekler, “etiketçi” kolaycılığının yakalayamayacağı kadar çeşitli ve dinamiktir. Her akım kendi dönemine, içine doğduğu topluma, üstüne geldiği kültüre, yaşadığı siyasal iklime ve muhatap olduğu sorunlar ve bu sorunlara çözüm öneren diğer akımlara göre farklı bir nitelik kazanır. Selefilik de öyle.

SELEFİLERİN AŞIRILIK KARAKTERİ

Bundan 1.200 yıl önce doğmuş bir düşünce ve eylem akımını bugüne taşırken ‘aynıyla var olma imkan ve kabiliyetini’n ne kadar olabileceğini göz ardı edemeyiz! Ama esefle belirtmeliyiz ki, öteden beri göz ardı edilmiştir! Bunun örneklerini vermeden önce Selefiliğin karakteristik özelliklerini özetlersek:

1-      Selef denilen ilk üç nesli (ashab, tabiin, tebe-i tabiin) referans almaları (İnsanları toptan yücelterek aşırı gitme)

2-      “Hz Peygamber zamanında olmayan her şey” olarak anladıkları bidatle savaşmak (Bidat konusunda zamanı dondurarak aşırı gitme) 

3-      Kelam, felsefe ve tasavvuf ile bunlara dayalı kurum ve oluşumlara düşmanlık (Altkimlikleri ve manevi çabaları, sosyolojik realiteleri bidat sayma aşırılığı)

4-      Kendi anlayışında olmayanları dışlama ve tekfir etme (‘Kafirlerden yüz çevir’ ayetinin hükmünde aşırı gitme)

5-      Kendilerinde, kendi inandıkları biçimde olmayan yaşam tarzlarına müdahale hakkı görme (emr-i bil ma’ruf’u yorumlarken aşırı gitme)

‘SELEFİ ETİKETÇİLİĞİ’NİN CEREMESİ

Şimdi etiketçiliğin sonuçlarına bakalım: Vehhabiliği “Harici”ilan eden yaklaşım doğru değildi. Osmanlı idaresine başkaldırdığı için “etiketçi” davranıp “Harici” demese de Osmanlı, “Selefi” karakteri üzerinden muhatap alsaydı, belki de doğru bu teşhis doğru mücadeleyi getirecek, Yarımada’yı Vehhabileşmekten kurtarabilecekti?

Kadızadeliler hareketi Hanefi idi. Teymiyye’nin ve onun mektebine mensup olan Birgivî’nin fikirlerinden etkilenmekle birlikte tartıştıkları konular genellikle düzenli ve sistemli bir programa dayanmayıp halk arasında yaygın olan inanç ve düşüncelere tepki mahiyetindeydi. Bu sıralamada yer alan 2,4 ve 5. maddeleri de çokça dile getirirlerdi. Kadızadeli Lideri Vani Mehmet Efendi anti Sufi uygulamalarını öğrencisi olan Vezir ve Padişah eliyle uygulatınca Sufi hareketler tarafından hedef olmuştu. Osmanlı uleması tarafından Selefi sayılmaları aşırı bir tepkiydi. Onlar farklı bir ‘aşırı gitme’ tanımı içine alınabilirlerdi, ama Selefi kabul edilmeleri nedeniyle alınan tavır, daha çok zarar görülmesine neden olmuştur.

REŞİT RIZA VE İHVAN SELEFİ Mİ?

Reşid Rıza’nın Kur’an’a yaptığı vurgu da Selefi sayılmasına, onu takip edenlerin oluşturacağı İhvan-ı Müslimin hareketine de aynı nitelemenin yapılmasına neden olacaktır. Oysa ki İhvan, Selefi bir örgüt değildir, olmamıştır. İhvan, belki “dinin ve bazı ayetlerin bağlamından öte politize yorumu ile’ Selefilikten yaptığı aşırma nedeniyle ‘siyasal islam aşırılığı’ olarak eleştirilebilecek yönleri olan bir harekettir, o kadar.

Aynı şekilde son dönemde ülkemizde de sünneti ve dolayısıyla hadisleri dikkate almayan “Kur’an İslam’ı” akımı içine giren pek çok türde fikri oluşum da, saydığımız 1 ve 2. Maddeleri bile kabul etmedikleri halde köktenci yaklaşımları nedeniyle bazı çevrelerce Selefi sayılabilmektedirler. Oysa ‘Kuran İslam’ı akımı’ asla Selefi sayılamaz. Zaten bütün bu bahs bunun için açtık: Eğer bugün aydınlar arasında oldukça yaygın olan “Kur’an İslam’ı” akımının müntesiplerini Selefilikle suçlarsak, yaptığımız haksızlık yanında, gerçeği arayan samimi Müslümanları da karşımıza alma aptallığını yapmış oluruz.

“KUR’AN İSLAM’I” DERKEN…

Bununla birlikte içlerinde ciddi şekilde ‘aşırıya gitme örnekleri’ vardır:

–          Kur’an’ın son elçiyi referans verdiği(Ahzab,21) açıkken bunu reddeden elbette aşırıya gitmektedir.

–          Resulün örnekliğini kabul ettikten sonra bu konuda “hassas” davranıp “Saf sünneti” aramak haktır, ama sünneti dışlamak kuşkusuz aşırıya gitmektir.

–          “Kur’an bize yeter” sözünün doğruluğuna yaslanıp, sünneti Kur’an’ın önüne geçiren aşırıcı akımlara yönelik haklı eleştirileri gerekçe yaparak sanki Kur’an karşısında sünnet rakipmiş gibi sünnete karşı tavır almak, haddinden fazla dinde aşırı gitmektir.

–          Sünneti savunurken “Kur’an bize yetmez” diyen de “Kur’an bize yeter” haklı sözünü “Sünnet bize gerekmez” anlamında kullanan da dinde aşırı gitmektedir.

“KUR’AN” DERKEN AŞIRI GİTMELER

–          Aklı muhatap alan Kur’an’ı anlamaya çalışmak elbette evladır, hatta vaciptir, buna kuşku yok; ama Kur’an’ı anlamadan da olsa okuyanları -salt okuma emri içeren ayetler olduğu için- aşağılamak, suçlamak dinde aşırı gitmektir.

–          Kur’an mucizeler anlatmaktadır. Herkes bu ayetlere derinlemesine nüfuz etmek durumunda değildir. Velev ki sizin görüşünüz üstün olsun; mucize ayetlerine lafzi yaklaşımla da olsa inananları akıl ve İslam dışı saymak dinde aşırı gitmektir.

–          Elbette geleneksel İslam anlayışı içinde sayısız şekle bürünmüş hurafe aşırılıkları mevcuttur. Ancak “toptancı” bir şekilde geleneksel dini hayatı “uydurulmuş din” diye etiketleyip kendi yaklaşımlarını “indirilmiş din” diye takdim etmek, tekfirci yaklaşımları andıran düzeysiz bir aşırı gitmedir.

–          Üstelik, sırf ehl-i sünnet olduğunu söyleyen bazı ‘aşırılık içindeki’ akımlardan hareketle, ana damarı “ehlu-r rey” (Rey/görüş/akılcılık ekolü) olan yaklaşımı toptan töhmet altında bırakarak reddetmek, İslam’ı tarihsiz ve geleneksiz bırakmak anlamına geldiği gibi, Kur’an’ın müktesebattan, bilgi birikiminden yararlanma yönünde ayetlerini (Al-i İmran, 3/159; Şûra, 42/38) görmezden gelen bir aşırılıktır.

KUR’AN SÜNNET’E KARŞI OLAMAZ

“Kur’an İslam’ı”nı savunanların genel yaklaşımlarını belirtmeye çalıştıksa da, bu değerlendirmeler her birisi için ayrı ayrı geçerli de olmayabilir. Ama aşırılığın “sünnet” ve “ehl-i sünnet” karşıtlığı şeklinde yaşandığı da bir gerçektir.

Üstelik Oryantalizmin 18. Yy’da başlattığı, İslam’ı çökertmek için yürütülen iki ayaklı proje tam da Kur’an İslam’ı akımının vurduğu yere işaret etmektedir: Bu saldırının ilk ayağı, İslâm’ın protestan, seküler bir dine dönüştürülmesiydi. İkinci ayağı ise bin yıldır Türkleri Avrupa ortalarına kadar götüren, diri ve bir tutarak dalga dalga büyüten ehl-i sünnet yaklaşımının çökertilmesiydi!

LUTHER’LERİN İSLAM’I

Mantar gibi türeyen ‘Müslüman Luther’lerin “Kur’an İslam’ı” anlayışı, bugün samimi ve nispeten eğitimli, aydınlanma çabasındaki önder muhafazakar tabakada büyük etki doğurmuş bulunmaktadır. Bu etki güçlerinden dolayı bu grupları Selefi ilan etmek ve cephe almak, Vehhabilik ve Kadızadelilerde yapıldığı gibi ötekileştikçe içe kapanıp kendi aralarında bütünleşeceklerinden korkulan sonuçlara bizi götürebilir.

Bu durum da İslam entellektüelleri ile avam arasındaki bağı ortadan kaldırabilir ki bu dikey bölünme, çok hassas olduğumuz yatay bölünmelerden daha kötüdür. Nitekim, şu anda yaşanmakta olan durum da tam budur.

HER TÜRDEN DİNDE AŞIRI GİTMEYE KARŞIYIZ

Takip eden dostlarımız da iyi bilir ki, geçmişte tarikat, tasavvuf, kelam alanlarında düşülen aşırılıklara karşı mücadelelerimiz oldu. Durmadan da devam edecek. Ancak günümüzün ‘öncel’i bu konudur. “Kur’an İslam’ı” akımı içindeki aşırılıkları örnekleyerek ve temizleyerek Kur’an’a ve Kur’an’la mutabık sahih sünnete sarılmak, yegane çıkar yol olacaktır. Tekfirci, etiketçi, hasmane tutumlardan sakınmak hayatidir. Allah, zihinlerimizi ve gönüllerimizi din konusunda her türlü ‘aşırılıktan’ korusun ve kurtarsın.

(Devem Edecek. 2/5)

ROMANLARDA TEHCİRİN YOLCULUĞU

  • 2.1Bin Görüntülenme Sayısı

Cumhuriyetçiler ve Demokratlar

  • 1.7Bin Görüntülenme Sayısı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hakkımda
Hakkımda
Merhaba. Bu sayfalarda birlikte olmaktan son derece mutluyum. Hoş geldiniz. Hayat yolundayız. Her birimiz ayrı bir mecradan, farklı bir maceradan geliyoruz...

Site Toplam Ziyaretçi: 283

Son Yüklenenler

Paylaşımlarımdan Haberdar Olmak İster misiniz?