İSVİÇRE GEZİSİ NOTLARI
22-26 Ocak 2010
Eskimeyen Dostlar: Yeni ve Yaşın’la…
Akşam yemeği bir başka Türk derneğindeydi. Mehmet Bey ve Selma Hanımın gönül sofralarına konuğuz. Güler yüzleri ve tatlı sohbetleri ile ısınan bir sıcak mekan daha. Orada da bir araya geldiğimiz insanlar ayrı güzellikteydi. Bir önceki gezimizde tanışıp dost olduğumuz Hüseyin Yeni ve Metin Yaşın dostlar… Hem özlem gideren hem de memleket dertlerini konuşan saatler su gibi aktı. Aynı güzellikte, aynı tat ve kıvamdaduruyorlar. Zamanla insanlar sanki Türkiye’de değişiyor, bozuluyor. Ama burada derin dondurucuya konulmuş da bozulmuyor mu hiç? Hüseyin ve Metin Beyler bu güzel duyguları uyandırıyor bende.
Nabzımız Orada Atıyor
İnsanımız, Türkiye kalbinin her atışını duyan bir nabız gibi orada. Ergenekon davası süreci herkesin ilk gündemi ve tepki konusu. Ülkedeki kamplaşma ve ayrışma, çatışmaya giden kutuplaşma; ülkenin gidişatının kontrolden çıkacak olması kaygısı orada insanları ürpertiyor. Üzüyor. Yürekleri dağlanıyor. Kendi dertleri yanında bir de Türkiye’nin dertlerini omuzlarında taşıyor.
Ve ayrılış… kısa ve bir o kadar hızlı, az zamana çok etkinlik ve çalışmanın sığdığı gece gündüz süren bir yoğunluk son buluyor artık. Havanın hafif kar serpintisi ile güzelleştiği ılık bir kış soluğu var ortamda.
Havaalanına kadar bana eşlik eden Osman Bilgili ve Sait Yeşilli beylere de ayrıca teşekkür borçluyum. Osman bey dernekte çay servisi yapan, aslında ailesini getirmemiş işçilerimizden bir Sivaslı. Fakat çevresi, yorumları ile özelliğini yansıtan güleç yüzlü fedakar bir insan. Sait Bey ise şimdi Bern’de görevli bir öğretmenimiz. Her ikisiyle de hoş ve tatlı sohbetler ederek, alışverişler yaparak havaalanına indik. Sait Bey gibi azimli ve özverili bir öğretmeni, örnek bir insanı yakından tanımakla daha bir mutluluk duydum. Bir önceki ziyaretimizde yeterince yakınlaşamamış olmaya üzüldüm. Kibar, beyefendi ve olgun. Bu güleçyüzlü öğretmeni Türk toplumu çok sevmiş ve benimsemiş.
Ayrılık Vakti
Ayrılık vakti. Yeni ve değerli dostlar edinmiş olarak İsviçre’den ayrılıyorum. İnekten ve sütten dünya markası çıkartmayı bilen bu Heidi ülkesinden, Alpleri, Rhen Nehrini, Kostanz’ı güzellikleriyle anımsayarak ayrılıyorum.
Ilgaz dağlarını düşünüyorum; kaç Alpler var orada. Kaçkarlar? İnanılmaz… Alpler dünyanın göz bebeği. Bu dağların ise adı, esamesi yok. Öğreneceğimiz çok şey var bu atlastan. İneklerin seslerini ve görüntülerini öylesine sevimli kılmışlar ki… Bizimse ineklerimiz yok edildi. Yerli inek verimi artırılması düşünüleceği yerde yok edildi. Damızlık inekle dışa bağımlı hayvancılık dehası uygulandı. Et ve süt fiyatlarında inanılmaz tırmanış yaşanıyor şimdi. Hayvancılık cenneti ülkemde…
Söylenecek söz çok. Bir anı yazısı kapsamını da çok aşar. Bir gerçek varsa o da Türkiye’nin alacağı yolun çok olduğu… Fakat kestirme yollarının da bir o kadar elinde bulunduğu…
Gelecek daha güzel olacak…
Buna inanıyorum.
Bir yanıt yazın