İsviçre’deki Türkiye’den İnsan Manzaraları
Yaşadığımız deneyim, İsviçre’ye davet edilme nedenimiz olan Çanakale zaferi’ne dair konferanslardı. Bu konferanslar vesilesi ile Türk toplumu ile tanıştık, onların yönetici, temsilci ve üyesi insanlardan bir çevremiz oldu. Dostluklarımızın oluşup derinleşmesi ise Zürih’in Kuzeyi’ndeki okul aile birliklerinin davetlisi olmamızdan dolayı daha çok kuzeydeki insanlar arasından oldu.
Okul-Aile Birlikleri Türk toplumunun her kesimini barındırıyor. Bu nedenle Ülkü Ocakları, Atatürkçü Düşünce Derneği,Milli Görüş, Diyanet gibi çeşitli topluluk temsilcileri ve resmi yetkililerin katılımını sağlayabildiğimiz bir çalışma yapıldı. Bu nedenle her çevreden insanlarla tanışma imkanı oldu.
Zürih’e geldiğimizde bizi karşılayan dostumuz, Hüseyin Yeni Bey’di. Suat Bey’in Üniversite yıllarında aynı evde kaldığı bir arkadaşıydı. Ülke gençlerini siyasetin kum fırtınasının savurduğu ideolojik kamplaşma dönemlerinde Suat Bey ülkücü harekete yakın duruyorken Hüseyin Bey devrimci ekolde yer almış. Hem de Alanya’da babası MSP temsilcisi iken. Şu var ki geçen yıllar ve yurt dışında yaşamak, insanları gençlikteki bu deneyimleri konusunda bugün farklı tespitlere taşımış durumda. Herkes hangi kukla tiyatrosunun bu millete izletildiğinin farkında. Fakat bir şey kaybolmamış: idealizmleri. Bu insan meleği, tam bir gönül fatihi. Özverinin kendisini tüketme düzeyini bile hazmedebilen güleç yüzlü bir insan. Çevresindeki Türklerin bireysel dünyalarına inerek sorunlarıyla bir ağabey duyarlılığı ile eğilen bu erdemli insan, diyebiliriz ki organizasyonun da beyniydi. Kimliğinin ve kişiliğinin farkında olduğundan çalışmaların ilerleyebilmesi için nerede geriye çekilmesi gerektiğini de ayırt edebilen bir alçakgönüllü emekçi. Görünmeyen kahraman olmak daha onurlu bir kimlik kazandırıyor ona. Herkesin en büyük diktatörü sevgilisi olurmuş ya, Yeni dostumuz da bir güler yüzlü diktatör. Aslında kimseye karışmıyor, herkes özgür. Ama gözlemlediğim bazı insanlar o hoş görmez diye onu üzmemek için bazı hareketleri yapmaktan çekiniyordu. Bu ruhsal enerji saygıdeğer bir kişiliğin oluşturduğu sevgi halkasını doğuruyor. Dürüst ve ilkeli duruşu gıptaya değer doğrusu. Tam bir halk adamı. Sıradan bir Türk vatandaşı gibi ‘başı’ ağrıyor haliyle. Atatürkçü Düşünce derneği Başkanlığı yapmış, Yeni. Haliyle ‘başı ağrır.’
İkinci tanıtacağım insan, Metin Yaşın. Kimse duymasın, O, Yeni’nin ‘Mehdi’ olduğuna inanan bir sapık(!) aslında. Bu renkli kişilik, ‘Yeav Mehdiii’ diye hitap ettiğinde keyfiniz yerine geliyor… Şu ‘kurtarıcı liderlere, aldatıcı sahte şeyhlere, sahte peygamberlere nasıl da hicivli gönderme yapıyorsunuz, bu Mehdi dalgası da pek hoş’ dediğimde aldığım cevap daha hoştu: ‘Yeav nerde bizde öyle derin filozofi. Siyaset yapmayız abi biz. Kemal Sunal filminde bağırıyordu ‘Mehdiii’ diye hoşumuza gitti, taklit ediyoruz o kadar.’ Yani gerçekte ‘Liderimiz Kemal Sunal’ durumunun doğurduğu toplumsal gerçeği anlatıyordu. O da kendisini tanıtırken ‘ben dayak yemiş maymunlardan bir örnek; inceleyiniz’ diye konuşan, kendisiyle alay edebilecek barışıklıkta bir başka komünist. Onun için ona maymunluğunu unutturmaya çalışıyor, ‘ey insanoğlu insan’ diye hitap ediyor; sen ‘insan’ gibi insansın diye vurguluyorduk. Bu sakıncalı piyade de yurtdışına 1402 ile sorunları olunca kaçmış. Fakat şimdi bir Doğulu ağzıyla ’Yeavv biz aptalmişak’ deyişi var; neşeden ölürsünüz. Ağızları, şiveleri kullanışı inanılmaz başarılı. Azerbaycan Türklerinden. Öztürkçe selam verememenin vereminden gidecek kadar da dertli. Gecelerimizin türkü babası oldu Metin Yaşın. Sazının akordunu yaparken ‘Zamanında bizim memleketinde akordunu fena bozdular haaa!’ diyen ince göndermelerin piri bir ehli sohbet. Artık ölçüyü tutturmuş: TRT’de türkü söyleyen, ayağa kalkıp oynayan gençler var oldukça benim kaygım yok, diyor. ‘Bağımsız Türkiye’ dedin mi gözlerinden yaş geliyor. İsviçre’nin dağlarında türkü söyleyip ağlayan bir ‘tür’ işte! İncelemeye alınmaya değer…
Milli Görüş Teşkilatlarının Genel Sekreterliği’ni yapmış bir geçmişi olan Cemal Saygılı, emekliliğini faydalı gördüğü işlere, hayırlı işlere adayan bir fedakar insan. Çoğu zor zamanlarımızı telafi eden bir gönül adamı. Neşeli ve misafirperver bir dost. Adeta karşımızda enerjisi tükenmeyen bir atom karınca var. Heyecanla ve umutla koşturan, sürprizlerle insanların yüreğini ferahlatan bir insan. Evinde ağırlayarak eşi ile birlikte gönlümüzü fetheden tam bir Anadolu insanı. Selam vermediği, tanışmadığı kimse, girip çıkmadığı bir yer yok. Her yerde birden dost edinmek de ayrı bir marifet doğrusu. Her faaliyetimizin içerisinde bulunan, duygulu bir insan. Çok özel bir kişilikti hatıralarımıza kazınan…
Mahmut Mertek ve Mehmet Özen iki ülkücü. Her ikisi de Türk topluluğunun milli kimliği için fedakarca çalışmış yiğitler. Hemşehrim, belki akraba çıkacağımız özel bir insan da İrfan Okutan Bey’di. Zürih Türk Ocağı’nın Başkanı. Türk Milliyetçi Hareketi’nin Zürih’teki en önemli ismi. Ağırlığı, kültürü ve karakteri ile Türk kimliğini bir marka gibi taşıyor. Türk Ocağı’nda tam anlamıyla Anadolu yaşıyordu. Orada bulunan topluluğun dinamizmi, kalabalığı ve coşkusu ümit verici idi. Doğrusu, bu ülkücü kimliğinin bozulmamış modelini Türkiye’dekilere göstermeyi, ‘öz’lerini hatırlamaları için çok isterdim. İrfan Bey’in Ağabey kimliği burada ön plana çıkıyor. Ocak’ta Camii, Kültür Merkezi, sohbet ve yönetim odası bulunuyor. Bayanlara ihtiyaç olursa ayrı bir bölüm de düşünülmüş. İrfan Bey ve Arkadaşları İsviçre’de PKK yandaşlarının başlıca baş belası olmuşlar. Türk yetkililere “Bu bizim meselemiz” deyip bölücülükle mücadeleyi üstlenmişler. Şu anda PKK orada da ciddi bir dağılma süreci yaşıyor.
Uygur Türklerinin temsilciliğini yapan Dr. Endelin tanıdığım en seçkin simalardan birisi oldu. Güleryüzü, çaışkan ve alçakgönüllü bu Doğu Türkşstanlı İsa Yusuf Altekin’in isvçre’deki adı olmuş. Uygur Türklerinin sayısı gittikçe artıyormuş ve bizlerle bağ kuran Endelin milli duyarlılığı gözlerinden taşan yaşlardan anlaşılan bir samimiyet örneği. Kalıcı bir dost daha kazandığımıza inanıyorum.
Sayın Başkonsolos’un nazik kabulünü, toplantılarımızda bizi yalnız bırakmayan Konsolos Yardımcısı Şebnem Hanım’ı unutmamız mümkün değil. Türkçe ve Türk Kültürü öğretmeni Sait Yeşilli’nin mesai mefhumu tanımayan gayretleri takdire şayandı. Örnek çabalar sergiliyordu. Her programda, her çalışmada devlet görevlisi gibi değil, gönüllü gibi çaba harcaması bizler için umut ve sevinç kaynağı oldu. Son dönemde Milli Eğitim tarafından gönderilen öğretmenlerin Din ataşesi Şemsettin Ulusal da tanıştığımız değerli insanlardan bir başkası idi. Tanıştığımız diğer imamları ve din müşaviri ve görevlilerini de anmalıyız. Aralarında Fethullah Gülen’e bağlı cemaat camilerinde din görevlisi olanlar da vardı.
Belki de öneminden dolayı sona bıraktığım Hüseyin Samsunlu Bey Kreuzlingen Okul-Aile Birliği Başkanı. Yani ev sahiplerimizden birisi de bu, Türk toplumunun nerede çalışması var, oraya emek ve katkı koyan bir duyarlı yürek. Türk vatandaşları ile Türk toplumu yöneticileri ve Türk devlet temsilcileri atrasında bir köprü görevi veriyor. Kreuzlingen Türk İşçiler Birliği Derneği’nde Atatürkçü Düşünce Derneği’nde emekler vermiş. Şu anda, sanırım Ergenekon davası sonrası süreçte Atatürkçü Düşünce Dernekleri faaliyetlerini askıya almış İsviçre’de. Fakat düşünceler ve eylemler durmuş değil. Hüseyin Bey ticari çalışmaları ile de yapılan faaliyetlerde destekçi olan dostlardan. İsviçre Türkleri’nin sorunlarını uzun uzun anlatarak açılım arayan yönü aklımızda kalan önemli yanlarından birisi. Ayrıca her an sorun çözmek için hazır duruşu ile güven veriyor. Türk İşçiler Birliği’nde öğrendiğim en ilginç, hatta heyecan verici, ufuk açıcı bilgi Ermeni toplumu ile ilgili oldu. Tüylerimi diken diken eden bilgileri Sayın samsunlu’dan aldım. Gece yarısını geçen bir saate TİB’de çay yudumlarken konuştuk….(Devam edecek)
Bir yanıt yazın