Uyarıyoruz: Gökçeada ve Bozcaada’ya Dikkat

DIPLOMATIK OYUN:

GÖKÇEADA VE BOZCAADA RUMLASACAK!

– Sayın Osman Arslan’a  yönlendirme ve desteklerinden dolayı teşekkür ederiz.-

Mevlüt Uğur, Selim Çalım, Erhan Eser

***

2007 Nisan’ında yapılan bu çalışmanın AB’nin Gökçeada ve Bozcaada’yı önemli eleştiri konuları arasına ilk sıraya almasıyla yayınlanması zamanı geldiği kanaati doğmuştur. Birbuçuk sene önceden öngörülebilen bu tehdidi Türk Kamuoyu bu kadar etraflı biçimde ilk kez öğrenme imkanı kazanabilecektir. Bu milli davada gerekçemizi, Atatürk’ün “Hangi gelecek vardır ki; yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla var olabilsin!”  sözü en güzel şekilde ifade etmektedir.

 

***

“Hayır ölmeyecek. Gökçeada’mızın ölmesine izin vermeyeceğiz. Çünkü onu seviyoruz, çünkü onu taparcasına seviyoruz. Sadece unutulan ölür. Gökçeada’yı kim unutabilir?” Bunu söyleyen; Gökçeadalı ekümenik(!) patrik Bartolomeos, Tarih 13 Ağustos 2001, Yer: Meryem Ana Kilisesi, Gökçeada!

Din adamının siyaset yapması bu ülkede yasak! Öyle mi? Bunu sadece patrik söylese ‘bir meczubun hezeyanı’ der geçersiniz. Fakat son dönemde yaşanan gelişmelerle birlikte “Türk kamuoyu”nun dikkatini çekmeyen yeni AB istekleri gündemdedir. Yunan propagandası sonucu Gökçeada’nın bir Rum toprağı olduğu ve Yunanistan’a verilmesi gerektiği iddiaları ortaya atılmıştır. Üzgünüz ki Türk basını bu konuya sağır sultan olurken birkaç milli duyarlılığı olan aydın tarafından konu takibe alınabilmişt, gerçekler Yunan Basınından ve AB belgelerinden takip edilmektedir.

Ne yazık ki Avrupa Birliği de bilinen bütün tartışmalı sorunlarda olduğu gibi iki ada konusunda da Türkiye’nin aleyhine tavır almıştır. Örneğin 12 Kasım 2005 tarihli Elefterotipia Gazetesini S. Balaskas imzalı yazısının çevrisinde net olarak görebiliriz. “Komisyon’un 2005 yılı Türkiye İlerleme Raporu’nda, Kıbrıs konusunda kesin ifadeler var. Rapor’da Gökçeadalıların haklarının ihlali konusunda da kesin ifadeler yer alıyor ve konu AB – Türkiye katılım müzakerelerinin ilerlemesine ilişkin kriterler arasına alınıyor. Raporun 37. sayfasında Gökçeada ile ilgili olarak şunlar ifade edilmektedir:

            Komisyonun bu tespitleri çerçevesinde, Atina Gökçeadalılar Kulübü ve Makedonya – Trakya Gökçeadalılar Birliği yaptıkları açıklamada, Türkiye’nin, Gökçeada Rumlarının temel haklarını ihlal etmeye devam ettiğini vurguluyor.

            Somut olarak aşağıdaki hakların ihlal edildiğini belirtiyorlar:

–         Din özgürlüğü: Önemli sayıda kilise ve kır kilisesi tahrip edilmiş durumda ve Türk devleti bunlara el koymaya devam ediyor, Gökçeada ve Bozcaada Metropolitenliği’nin tüzel kişiliği tanınmıyor ve gayrimenkulleri işgal ediliyor.

–         Eğitim: Rum okulları kapalı ve Yunan dininin öğrenimi yasak. Okul binaları özel kişilere ve turistik işletmelere devrediliyor ve bunun sonucunda Gökçeada’da bir tek Rum öğrenci yok.

–         Gayrimenkul hakları: Yasal olmayan ve usule aykırı bir kadastro sistemiyle Rumlar, önceki yıllarda adanın ekilebilir toprağının yüzde 90’ına el konulmasından sonra, geriye kalan gayrimenkulleri üzerindeki haklarında yoksun kalıyor. Üstelik, el konulmuş Rum gayrimenkulleri Türk işadamları ve göçmenlere turistik işletmeler için ücretsiz devrediyor.” Bu asılsız iddialar Yunan ve Avrupa kamuoyunu bilinçli ve yanlı bir şekilde Türk ve Türkiye düşmanı yetiştirmektedir. Bu tip gerçeklik payı olmayan iddiaları bazen televizyonda bazen gazetelerde bazen de propagandayı yürüten derneklerle desteklemekte ve halkını Türklere karşı provoke etmektedir.      

Bu sorunla ilgili olarak “Yeni Gökçeada Gazetesi”nin aktardığı aldatıcı Yunan propagandasına ait bilgileri dikkatinize sunarız.  

Rum diasporasının son zamanlarda Gökçeada hakkında uluslararası kamuoyu oluşturmaya yönelik faaliyetlerinde artış görülmektedir. En son Gökçeada ile ilgili CD hazırlayan ve binlercesini dağıtan diaspora çeşitli asılsız iddialarda bulunmaktadır. Özellikle Avrupa birliği nezdinde yapılan bu propagandaları ve talepleri aşağıda belgeleriyle belirtilmiştir.

26 Ekim 2006 tarihli Etnos Gazetesinde yayınlanan Yunanistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Yanis Valinakis’in açıklamasının özeti:

“Yunan dış politikası büyük bir amaç temelinde hareket ediyor: mahallimizin geçmişte ona zorluklar yaşatan “milliyetçilik” ve “atacılık” öfkelerini bırakarak barış, güvenlik ve iş birliği alanına dönüştürülmesi. Başka bir ifade ile çağdaş ve değişmez bir Avrupa mahalli olması.  

            Gökçeada ve Bozcaada ayrıca yunan azınlık ve “ekümenik” patrikhanenin karşılaştığı sorunlar Türkiye’nin AB’ye karşı yükümlülükleri ile ilgili izlenen süreci çerçevesinde Avrupa’nın 2004 yılı ve sonrası resmi metinlerinde yer almıştır. Türkiye’nin Avrupa’nın tartışılmaz değer ve ilkelerine tam uyması yönündeki Avrupa talebi geçiştirilemez. İki adanın Avrupa’nın ilgi odağı haline gelmesinde önemli katkısı olanGökçeadalıların ve Bozcaadalıların harekete geçmesinde(Yunanistan’da) hükümetin tam destek verdiğini en güçlü şekilde vurgulamak isterim.”

            Yunanistan Helenizm’in yeni atak konusunu bulmuş gibidir. Ancak Müslüman Türk Milleti Helenizm’in gerçek yüzünü Kurtuluş Savaşı sırasında görmüştür. Ayrıca Yunanlı diplomat Batı Trakya Türklerinin dini inançlarına yönelik yapılan baskıyı göz ardı etmektedir. Ne zamanki bizim siyasetçilerimiz de dünya kamuoyu önünde Yunanistan’da yaşayan Türk azınlığın yaşadığı sorunları daha açık bir şekilde dile getirirler; o zaman Türk Dış Politikası daha etkin hale gelebilir.

            14 Mayıs 2006 tarihli Elefteros Tipos gazetesinde Dış İşleri Bakan Yardımcısı Yanis Valinakis’in verdiği demece göz atalım:

            “Avrupa Birliği, Türkiye tarafından yerine getirilmesi gereken kriterleri açıklamış bulunuyor. Türkiye’nin kendi içerisinde gerçekleştirmesi gerektiği reformlar uluslararası davranışı ve komşularıyla ilişkisine bu reformlarda değinilmiştir. Biz, Gökçeada ve Bozcaada gibi bizi doğrudan ilgilendiren konuların AB kriterlerine dahil etmeyi başardık. Dolayısıyla Türk – Yunan konuları, Türkiye – AB konuları oldu.”

            Yukarıdaki açıklamalar göstermektedir ki Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinde Yunanistan engeliyle sık sık karşılaşacaktır. Yunanistan AB’ye girdiği ilk günden beri Türkiye ile olan problemlerini Avrupa’nın problemleri haline getirmiştir. Tam bu noktada Yunanistan’ın Nato’ya ve AB’ye girmesine onay veren yöneticilerimizi, en azından gaflet abidesi olarak ibret için sergilemek gerektir!..

Türk – Yunan ilişkilerinin Yunan propagandası sonucunda nasıl Türk – AB sorunu haline dönüştüğüne yönelik bir örnek daha…

            Apoyevmatini gazetesinin 15 Mart 2006 tarihli sayısında Nikos Stavrulakis’in ‘AB Gökçeadalıların Haklarını Destekliyor’ imzalı haberin çevirisi:

            “Paris’te dün Avrupa Konseyi Hukuk İşleri Komisyonunun Gökçeadalıların hakları için rapor hazırlanması konusundaki kararını, komisyon üyesi Türk Milletvekillerinin engelleme çabası suya düştü. Konuyu komisyona getiren Yunan Milletvekillerinin sert mücadelesinden sonra karar salt çoğunlukla alındı. Böylece değerlendirmelere göre 2007 yılına kadar komisyon ilk kez olarak Gökçeada sakinlerinin hakları için rapor hazırlayacak. Raporu 2007 yılına kadar düzenlemeyi İsviçreli Milletvekili Andrea Gross üstlendi. Miltiadis Varvitsiotis, Apoyevmatini gazetesine yaptığı açıklamada ‘Bu kararın onaylanması Gökçeadalılara haklarına saygı hususunda sağlam beklentiler yaratıyor.’dedi. Yunan tezleri bugün ‘azap’ dolu Ege Adasında geçerli olan ve Gökçeada Rumlarının haklarının açık bir şekilde ihlalini oluşturan doğru verilere dayandı.’

            Yunan Medyasında bizim barbar bir devlet yapımız varmış gibi gösterilerek kendi halkını ve hatta AB halkını tahrik eden bir yayın politikası vardır. Bizi barbar gösteren bu zihniyetin kendi barbarlığını eski BaşbakanıAndreas Papandreu’nun Pasok Kurultayı açılış konuşmasında görebiliriz.

            “Türkiye’deki yönetici sınıfın önceden planlanmış saldırganlığı hedeflerini tırmandırmaktadır. Türkiye’nin Yunanistan’a yönelik tehditleri vardır ve bu bir gerçektir. Helenizmi; İstanbul, Gökçeada, Bozcaada ve Kıbrıs yakından ilgilendirir. Göz dikmeler, Ege de hak ve istekler egemenliğimizi ilgilendirir. Türkiye’nin yayılmacı stratejisi dolaysız, orta ve uzun vadeli hedefleri vardır.” diyen Papandreu’nun kendi ülkesinin hedefleri olabileceğini normal karşılarken Türkiye’ye bunu çok görmektedir. Bizde, keşke bunlar doğru olsaydı, diyoruz!

Kısacası Yunanistan Türkiye’yi kapalı bir diyalog sahasına sokmayı başardı ve Yunanistan aramızdaki problemleri AB’ye taşıyarak bu problemleri yirmi dört ülkenin değerlendirmesine sunmayı başardı.   

 “Avrupa Birliği, Türkiye’ye Yunanistan İle İkili İlişkilerine Düzeltme Çağrısı” başlıklı 6 Ekim 2005 tarihli Atina haber ajansının haberine göre bizden istenilen olmazsa olmazlar nelermiş, bakalım: “Türkiye’nin Konstantinopolis, Gökçeada ve Bozcaada’daki Rumlarla birlikte azınlık haklarına ve Patrikhanenin Ekümenik niteliğine saygılı olmasının çok önemli olduğunu kaydeden Beglitis, Ankara’ya Heybeliada Ruhban Okulunu hemen açması, Uluslararası hukuka saygı duyması ve Yunan Türk sorunlarına belirli bir zaman takvimi temelinde çözüm bulunması için katkıda bulunması ve Kıbrıs Cumhuriyetini tanıması çağrısında bulundu.”

Rum Diasporasının Avrupa’yı etkilemek için hazırlamış olduğu cd’li Propagandanın tercümesinin bir kısmı şöyledir: “Özellikle 1964–1988 arasında Türkiye’nin sistemli bir şekilde “adalılar” aleyhinde uyguladığı eritme politikası nüfus oranlarını tamamen değiştirdi. 1923 yılının 12.000 olan Gökçeadalı ve Bozcaadalı sakininden 1988 yılının 300 hasta ve yaşlıdan oluşan Rum halkına vardık.1923 yılında Gökçeada da hiç Türk yoktu, Bozcaada ise sadece 1.000 Türk yaşıyordu. Bugün Anadolu’dan gelen yerleşimcilerin sayısı 10.000; yabancı bir yerde kendisini yabancı sayan buraya ait olmayan ve bu yeri sevmeyen 10.000 insan. Türkiye’nin tutumu sürpriz değil fakat Yunanistan’ın “çocuklarını kalpsiz bir üvey annenin eline terk eden şevkatsiz anne. Ege denizinin bu iki yetim adasının çağdaş tarihin dramını bu cümle en iyi şekilde tarif ediyor. Bu durum 1988 yılına kadar sürdü.

            1988 ilkbaharında Türkiye Gökçeada’yı askeri bölge saymaktan çıkardı. Adayı terk etmiş Gökçe adalıların, adayı artık turist olarak ziyaret etmelerine izin veriyor. Geri dönen Gökçeadalılar harap köyleri, yıkılmış kiliseleri görüyorlar. Bu manzara karşısında Gökçeadalılar az sayıda da olsa kurtarılabilecek malları kurtarmaya çalışıyorlar. Geleneksel dini panayırlarını yeniden canlandırıp Gökçeada hayatına müzelerde yer vereceklerini, bu hayata orada, “Vatanlarında, adada” yeniden anlam kazandırıyorlar. Birkaç kişiyle başlayan hareket birkaç bin kişiye yükseldiler. Aynı hareketlenme Bozcaada’da görülmektedir. Helenizm külleri içinden tekrar doğuyor.

Gökçeada ile ilgili sorunların 1964 de kapandığına inananlar (Türkiye, Yunanistan) hata ettiler. Türkiye’nin AB üyeliği en büyük ümitleri olmuştur ve konuya ilgi gösteren Türk ve Yunan kamuoyu en güçlü müttefikleridir.”

26 Ekim 2006 tarihli Ethnos gazetesinin çevirisi

2004 yılı ilerleme raporu, 2002’de gerçekleştirilen Kopenhag zirvesinde belirlenen ilkelere dayandırılmıştır. Atina Gökçeadalılar cemiyeti bu fırsatı zamanında fark edip 2003’de Avrupa resmi organları nezdinde çaba göstermeye başladı.

Şimdiye dek kaydedilmiş Rumlar lehindeki gelişmeler şu şekilde özetlenebilir.

–                            Komisyon tarafından oluşturulan bir heyet 2004 de gökçe adada bir keşif gerçekleştirmiştir.

–                            2004 yılı ilerleme raporunda Gökçeada Rum azınlığına yer verilmesi, Kopenhag kriterlerine dâhil edilmesi ve 2005 yılı raporlarında geniş şekilde yer edilmesi.

–                            Gökçeada, Bozcaada ve İstanbul Rum azınlık haklarına 2004 ve 2006 yılı AB parlamentosu raporlarında Türkiye’ye açıkça çağrıda bulunulması.

–                            Türkiye AB katılım komisyonu tarafından 2005 ve 2006 yıllarında Türkiye’ye aynı çağrının yapılması.

–                            Türkiye Başbakanının Gökçeada ve Bozcaadayı ilk kez ziyaret etmesi ve Gökçeadalı Rumların temsilcileriyle görüşmesi, partisinin temsilcisini Rumlardan seçmesi

–                            Yunanistan ve Türkiye temsilcileri Elsa Papa Dimitriu ve Murat Mercan’ın 2005’de iki adayı ziyaret etmesini ve 2007 yılı içerisinde de AB’li raportör İsviçre Milletvekili Andreas Gross’un resmi keşfi beklenmektedir.

–                            Gökçeadalılar ve Bozca adalılar Avrupa İnsan hakları mahkemesi temsilcilik kurumları tarafından desteklenmektedir.

Nihayet 2008 Nisan ayında raportör Adaya geldi, AB, ilerleme raporunun birinci sırasına Gökçeada ve Bozcaadayı yükselttiğini açıkladı. 30 Nisan 2008’de adayı ziyaret eden AB raportörü Andreas Gross’un Rumlarla, metropolitle görüşüp Ankara’ya rahatsızlıkları aktarması anlamlıdır. Hürriyet’ten Zeynep Gürcanlı’nın haberine göre, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nden (AKPM) İsviçreli vekil Andreas Gross, “Bozcaada ve Gökçeada’da yaşayan Rumların neden göç ettiklerini, göç edenlerin ise neden geriye dönemediklerini” araştırmak üzere adadadır. Gross’un açıklamasında “27 Nisan-2 Mayıs arasında Gökçeada-Imbros, Bozcaada-Tenedos adalarını ziyaret edeceği” şeklinde Rumca adlarıyla adaları anışı da anlamlıdır.

Bu arada bu ziyareti destekleyen Türkiye’nin AB parlamenterlerini de sayalım: Ertuğrul Kumcuoğlu, Haluk Koç, Erol Aslan, Mesude Nursuna, Birgen Keleş, Lokman Ayva, Ruhi Açıkgöz

Etnik eritmeden bahseden Yunan iddialarına göre bir takım rakamlar verilmiştir. Ancak bu çarpık iddialar savrulurken Yunanistan geçmişte Rodos adasında yaşayan Müslüman Türk azınlığa karşı asimilasyon politikasından bahsetmemektedir. Rodos adası Yunanlıların kontrolü altına geçtiği andan itibaren adada yaşayan Rumlar silahlandırılıp adadaki Osmanlı askerlerine ve Müslüman tebaaya karşı saldırtılmıştır.

Yunanistan’ın bu iki adayı çocuklarını kalpsiz bir üvey annenin eline terk eden şevkatsiz anne konumunda olduğu belirtilmektedir. Aksine bu özeleştiriyi bizler yapmalıyız: Balkanlarda, Ortadoğu da ve Kafkaslarda kaybettiğimiz insanlara ve oralarda bıraktığımız soydaşlarımıza karşı yaptığımız unutkanlığı, bugün bile Batı Trakya’da, Kerkük’te, Musul’da, Bulgaristan’da Kosova’da bırakmak zorunda kaldığımız soydaşlarımız buradaki mevcut devletlerin insafına kalmıştır..

Sonuç olarak; şunu görmeliyiz ki aslında Türkiye AB trenini Yunanistan AB’ye üye olduğu gün kaçırmıştı. Ayrıca son yıllarda vizyon sahibi olmayan liderlerin Avrupa’nın önemli Ülkerlerinde ön plana çıkması her geçen gün Türkiye’yi AB’den uzaklaştırmaktadır. Biz Avrupa birliğinden kaçmıyoruz. Avrupa Birliği bizim önümüze getirdiği kabul edilemez taleplerle, Gökçeada konusunda olduğu gibi, bizi kendinden uzaklaştırmaktadır. Gelecekte bundan zararlı çıkacak olan da AB’dir. Bizim AB’ye değil, AB’nin bize ihtiyacı vardır ve Yunanistan izlediği politikalarla içinde bulunduğu oluşuma zarar vermektedir. Türkiye’nin AB ile ilişkileri kopma noktasına geldiğinde Yunanlılar; Kıbrıs Ekümeniklik, Ruhban Okulu ve Gökçeada gibi Türkiye ile arasındaki tartışmalı konularda nasıl bir politika izleyeceği merak konusudur.          

22 Eylül 1923’te Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlanan Gökçeada bugün aşağıdaki gibi seyrediyor. 

Türkiye’nin kuruluş senedi olan Lozan Antlaşması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği son karar ile resmen delindi. Ve bu karar emsal teşkil ettiği düşünülürse (ki edecek) geri dönüşü çok daha zor olur.

Oyunun kurallarını yeniden belirledik” diyen Yunan diplomasisi Türkiye’nin AB sürecinden faydalanmak istemektedir. Nasıl faydalanmak istediği açıkça ortadadır. Bize düşen bu oyunu suya düşürmektir. Bunu içinde stratejik düşünen ve düşündüğü stratejinin peşinde koşan, takip eden siyasete, aydın gruplarına ve sivil toplum kuruluşlarına ihtiyacımız var.

Tirajı 50, 70, 90, 130 ve 190 bini bulan gazetelerde Yunan ve Avrupa medyası propaganda yapmaktadır.

Hazırlamış olduğu gerçek dışı raporları

–                            Avrupa Parlamentosu gurup başkanlarına

–                            Savunma ve dış işleri konseyi üyelerine

–                            Avrupa parlamenterlerine

–                            Türkiye AB karma parlamenterler komisyonu üyelerine…

Sunmaktadır. Biz de gerçek raporlarımızı en az onların ilettikleri makamlara iletebilmeliyiz.

            Kıbrıs’ı çözdük deyince sorunun bitmediği bellidir; Kıbrıs’lar bitmeyecek! Çanakkale, Bozcaada, Gökçeada, Pontus, İstanbul, İzmir… Sizce bu gidiş nerede duracak?

            Bizce, ya bugün burada duracak, ya da hiçbir zaman!

           

 

 

Ekler:   1- Gökçeada siyasi haritası

            2- Gökçeada stratejik haritası

 

 

Kaynakça;

Yeni Gökçeada Haftalık Siyasi Haberci Gazete,

Sayı  105–108–113–114–115–116–119

ROMANLARDA TEHCİRİN YOLCULUĞU

  • 2.1Bin Görüntülenme Sayısı

Cumhuriyetçiler ve Demokratlar

  • 1.7Bin Görüntülenme Sayısı

3 Yorum

  1. Yusuf

    İlk kez bir yazınızı okudum.diğerlerinede bakıcam inşlh.1976 da vandan devlet eliyle adaya göc etmiş bir ailenin gökçeada da doğmuş evlatlarından biri olarak teşekkür ederim.Iran dan Irak’tan ve türkiyeden siktiredilen Amerikanın yunanistan a yerleşmekte olduğunu bilmeyen ve bilip te birşey ler yapmayan hayın dır.amcam adanın engüzel ezan okuyanıkeen müslümanları adada istemeyenler amcamı şehit etti.
    Yani bekcisiyiz gökçeada mızın.Rumlar mı sayılari birkaç öğrenciyi gecemeyeçek.

  2. Yusuf

    Sizden ricam adada ki kendilerine göre din uyduran lar ve ada türkiyeden ayrılsın kendikendini
    Yönetsin diyen hyinler içinde bir yazı yazın.yazınızı görmezlerse (yazıda göremiycekler)şimdiden özr dilrm. kelime hatam olduysa.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hakkımda
Hakkımda
Merhaba. Bu sayfalarda birlikte olmaktan son derece mutluyum. Hoş geldiniz. Hayat yolundayız. Her birimiz ayrı bir mecradan, farklı bir maceradan geliyoruz...

Site Toplam Ziyaretçi: 376

Son Yüklenenler

Paylaşımlarımdan Haberdar Olmak İster misiniz?