KARANLIKTAN GELEN SES
Osman ARSLAN
Farkında mıyız?
Üzerimize gelen bir çığın çatırtılı seslerini duyabiliyor muyuz?
ABD tarafından Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘üstünün çizildiğinin’ kanıtı olan Gezi olayları, ardından 17 ve 25 Aralık olaylarından bu yana ülke olarak Suriye’den iki askeri tehdit, Güneydoğu’da bir iç savaş provası ve bir ekonomik kriz çıkartma girişimi ile karşı karşıya kaldık. Hepsini atlattık.ABD çizdiği gün millet de Erdoğan’a sahip çıktı ve bugün Cumhurbaşkanlığı makamına oturttu.
SAVAŞ BAŞLADI
ABD’nin bu keskin tavrının Kuzey Irak Petrolleri üzerindeki inisiyatifinden kaynaklandığıve Türkiye’nin Barzani ile anlaşarak yürümekteki kararlılığından dolayı olduğunu aşikardır. Bu tarihler sonrasında ABD-İngiltere-İsrail ittifakını atlayan Afrika gezisi ve bu blokun düşmanı Latin Amerika ülkelerine yapılan gezi ve anlaşmalar da Sayın Erdoğan’ın geri vites yapmadan ABD’nin restine rest çektiğini ortaya koyuyor. Ortadoğu’daki petrol kaynakları için Dünyayı değiştiren güç Türkiye’yi değiştiremediği takdirde Ortadoğu’daki gibisilahlı güç kullanmayı göze almaz mı? Bir savaşa girdiğimizi görmemek için kör olmak lazımdır. Savaş başladı ve şekilden şekile girerek ilerliyor.
Şimdi de ABD her seçim öncesi yaptığı gibi, ama bu sefer daha ağır bir şekilde Türkiye ile oynamaya hazırlanıyor. Bunu bütün belirtileri ile görüyoruz.
SÜREKLİ SIRATTA
Dizginleme yolları tükenen bir şekilde dolar ateşini üzerimize salan ABD, ekonomisi finansa dayalı nefes alan Türkiye’yi finans piyasaları üzerinden sokmayı planladığı ekonomik dalgalanma eşliğinde,Kobani’ye kısmen geçmiş dağlardaki PKK varlığının ağır bir silahlı askeri tecavüzü ile başlayacak, -fakat PKK tarafından üstlenilmeyecek- Büyükşehirlerdeki Kürt nüfusunu şiddet eylemlerine çekecek,1.8 milyonluk Suriyeli nüfusu da tahrik ederek eylemlerin içine katarakbüyüteceği, bunu; dört bakanın aklanmasını kamuoyu vicdanında mahkum ettirmeye matuf yolsuzlukları gündemleyenve muhalefet eliyle açıklanacak yeni tapeler ve çözüm süreci ile bağlantılı siyasal gerilimlerle destekleyerek topyekun bir saldırı ile ülkede kaos ortamı doğurup seçim atmosferini Ak Parti aleyhine provoke edecek bir siyasal sabotaja hazırlanıyor. Öyle bir tarih dilimi yaşıyoruz ki; girdiğimiz her seçime ‘tarihimizin en önemli seçimi’ diyoruz, yeni gelen seçim ondan daha önemli oluyor. Sürekli sıratta, ağır kırılmalara gebe bir hassasiyetle yaşıyoruz…
Sayın Cumhurbaşkanı’nın topluma özgüven, Türkiye düşmanlarına gözdağı veren ‘Bu tren artık raydan çıkmaz’ mesajını da bir psikolojik harp olarak yorumluyoruz. Bu tren raydan çıkabilir, devrilebilir bile. Zaten bu ihtimali görmese, toplumu ‘bize güvenin’ diyen mesajla beslemeye ihtiyaç da duymazdı. Kanaatimizce gidişatın ciddiyeti şakaya gelir gibi değil.
Başarılı olabilir mi ABD?
LİDERSİZLİK SAHİPSİZLİKTİR
Bizce başarılı olamaz.
Çünkü bu toplum lidersiz eylemlere tarih boyunca hiç kapılmamıştır, bu sefer de kapılmayacaktır. Yaşanan kaoslara rehberlik yapabilecek ve tepkilerin sözcüsü olacak bir liderlik; geçmişte Menderes, Ecevit ve Erdoğan tarafından sergilendi. Ve toplum, tepkisini sandıkta bu liderlere yönelerek gösterdi. Değişimi sağladı.
Fakat son dönemde hükümete karşı yürütülen eylemlerin ortak özelliği ‘lidersizlik’tir. Cumhuriyet mitinglerinin lideri kimdi, bilen var mı? Ortada yoktu. Adına ‘derin devlet’ diyorlardı Cumhuriyet mitinglerinin organizatörünün. Elle tutulamayan bir ‘meçhul’dü yani. Gezi Parkı olayları daha büyük bir toplumsal çevreyi etkili şekilde kullandı. Fakat yine ‘kaynağı meçhul’ ve ‘doğal liderini bulamayan’ bir hareket olarak akim kalmaya mahkum oldu. Yoksa Gezi eylemleri kolay kolay duracak gibi değildi. Gezi parkı eylemcilerinin lidersizliği, o kışkırtılmış kitleye üzerlerinde oynanan oyunları gösterme ve dağıtma imkanını verdi.
Yine 17 ve 25 Aralık operasyonları da lidersizdi. Sahipsizdi. Üstelik ‘düğmeye basan’ meçhul bir el olduğunu herkes düşündü. Neden şimdi ve neden bu şekilde? diye her vicdan sordu. Bu da lidersiz ve istikametsiz, sırf kaos olsun diye yapılmış izlenimi veriyordu Gezi olayları gibi.
17 ve 25 Aralık’ın sahibi ortaya kendisi çıkmayınca Erdoğan da parmağı ile gösterdi ve teşhir edip mücadele etmeye koyuldu. Toplum lidersiz bu karşı hareketi de anlamsız buldu ve buna da prim vermedi.
MEÇHULE KİM KAPILIR
17 Aralık sonrasında işleyen sürecin yönlendiricisi, lideri kimdir peki? Sosyal medya fenomeni olan Fuat Avni gibi bir ‘meçhul’ ise eğer, belki insanların dikkatini çekebildi. Fakat nihayet bir ‘meçhul’den lider olacak değildi. Fuat Avni’nin verilerini siyaseten kullanabilecek güçte bir ses bile çıkmadı. Ona sarılmak da bir riskti zaten Son kertede, devletin en mahrem noktalarından aldığı bilgileri paylaşan her kimse, söyledikleri doğru bile çıksa masum olamazdı. Bir tür ihanetti. Bir ‘hain’in peşine kim düşecekti?
KARANLIKTAN GELEN SES
Karanlıktan gelen ses, ürpertir ve korkutur. Karanlıktan gelen sese kimse koşmaz, aksine kaçar. Üstelik ‘gizli’ kalacak kadar ‘korkak’tı bu ses! Korkan adamdan lider mi olurdu? Şimdilerde karanlıktan gelen bu sesin, Fuat Avni’nin Emre Uslu olduğu söyleniyor ve Emre Uslu’nun yaptığı söylenen yazışmalar üzerinden başka hedefler tek tek vuruluyor.
Bize göre karanlıktaki sesin kim olduğu hiç önemli değildir, nasıl yapılabildiği ve nasıl önlenebileceği önemlidir. Bu ‘muhbir’lik sürdüğü sürece kim gösterilirse gösterilsin fail olarak, bulunamamış demektir!
LİDERSİZ BAHAR
Daha hafızalarımızda bütün tazeliği ile duran Arap ülkelerinde ardı ardına yaşanan devrimleri, Arap Baharı’nı hatırlayalım. Hepsi de lidersizdi. Hepsi de meçhul bir elden çıkan ve bir anda yayılan sosyal medya fenomenleri tarafından yönetiliyordu. Diktatör ve hırsız deşifresi ile başlıyor ve korku salan bir ‘gizli güç’ oluşuyordu. Gençler başta olmak üzere halk sokaklara iniyordu. Fakat hiç birisi bu eylemleri kimin yönettiğini bilmeden Devlet Başkanlarını devirdi. Bu olayların ülkemizdeki lidersiz eylemlere benzerliği tesadüf olabilir mi?
Belki de Sayın Gül, böyle hassas bir zeminde farklı bir çıkış yaparak taşları yerinden oynatmakla tarihi bir ‘kaza’ya sebebiyet vermekten endişe ettiği için harekete geçmekten imtina etmiştir, kim bilir!
SİYASAL AŞİRETLER
Denilebilir ki lider olarak Kılıçdaroğlu ve Bahçeli var ya!
Hayır, Ak Parti’nin alternatifi, tepkilerin dili onlar değiller. Onlar kendi gettolarını korumaya çalışan siyasal aşiret reisleri gibi davranmaya devam ediyorlar. Ak Parti’nin öz eleştirisinin liderliğini yine Ak Parti liderliği yapıyor. Demokrasimiz adına zafiyet olsa da bu durum böyle.
Davutoğlu bu umudu kendi tabanına veriyor. Sayın Cumhurbaşkanı’nın derç ettiği farklı görüşlere rağmen kendi doğrularından bir çizgi çıkarttığı izlenimi de bu güven tazeleme sürecini perçinliyor. Bu, Türkiye siyasetinde çok önemli sonuçları olacak bir sosyolojik olgudur.
ŞEYH ŞAMİL GİBİ
Kaos oyununa eğer yenilirsek zorlu bir koalisyon dönemi gelecektir.
Belki de koalisyonlara oynayan küresel kaos arayıcılarına karşı, kozlarını ellerinden almak ve yönetimde istikrarı sağlama almak için ısrarla ‘Başkanlık Sistemi’ diyordur Sayın Cumhurbaşkanımız!
Kanaatimizi ifade etmemiz gerekirse; Şeyh Şamil gibi düşünmekten yanayız: Düşmanımız neyi istiyorsa tersini yapalım yeter.
ABD’nin ne tarafa oynadığı çok açık değil mi?!17.02.2015
Yani hala mi AKP diyorsunuz sayin Osman Bey,yani pkk ile pazarlik masasina oturanlarimi hala destekliyorsunuz.Yani Gezi olaylarinda hala lider mi ariyorsunuz.Halbuki lidere gerek yok.O gencler ne yaptiklarini niye yaptiklarini cok iyi biliyorlardi.AKP Türkiyenin kabusudur ve bir an önce gitmelidir.
saygilarla
Bu tahlil yazısı; lidersiz bir muhalefetin mesafe alamayacağını, gerçekte muhalefetsiz bir iktidar olduğunu anlatıyor. Daha ziyade sosyolojik bir içerik taşıyor. PKK’ya gelince; Öcalan’ı yakalayan, teslim eden, idamı kaldıran, onu özel adada ağırlayan, sonra müzakereye oturtan aynı güç, aynı irade değil midir ve aynı amaca hizmet etmekte değil midir? Aynı şekilde yazıda kastettiğimiz Paralel yapı da her hükümet tarafından desteklenmedi mi? Bunu herkes gibi biliyoruz. Aynı anlamı taşıyan bütün bu süreçlerin çeşitli adımlarında aktörlük üstlenmeyen bir siyasi parti var mı şu anda Mecliste? Öyleyse her partinin paydaşı olduğu bu gelişmelerin, partileri aşan bir ulusal politika konusu olduğunu düşünmek ve ulusal politikalarımızı bu kuklalardan kurtaracak bağımsız bir güne taşımak amacıyla ve insafla yargılamalarımızı yapmak gerekmez mi? Bu nedenle, AKP demiyoruz, biz ona AK parti diyoruz. Geçmişte yer yer eleştirdim. Fakat şimdi yürekten destekliyorum.