MURSİ’Yİ DEĞİL RUHUMUZU ALACAKLAR

MURSİ’Yİ DEĞİL RUHUMUZU ALACAKLAR

Osman ARSLAN

Mısır tarihinin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı’ Muhammed Mursi ve aynı davadan tutuklu 100 sanık için idam kararı çıktı. O, kadim medeniyetlerin mirası üzerinde duran Mısır’ın evladı olarak doğdu, Kahire Üniversitesini bitirdikten sonra ABD’de akademik kariyerini tamamlayıp ülkesine döndü. Kur’an’ı hıfz etti. Gençlik yıllarından itibaren mensubu olduğu İhvan-ı Müslimin(Müslüman Kardeşler) hareketi siyaseten yasaklı olduğu için bağımsız milletvekili olarak 2000 yılında meclise girdi. Arap Baharının rüzgarının Kahire meydanlarında estiği 2011 yılında Mısır Devrimi’ne destek verdi. Bahar Devrimi sonrası İhvan adayı olan Hayrat Şatır’ın adaylığı düşürülünce aynı misyonun yeni adayı olarak belirlendi ve seçimleri kazanarak Mısır’ın 5. Cumhurbaşkanı oldu. Şatır’a göre daha ılımlı ve dengeci bir yol izleyeceği kanısı ile önü açılan Mursi’nin düşük yoğunluklu İslamcı politikalarını bile Mısır’ın egemen bürokratik elitizmi hazmedemedi. Bilinen uluslararası güçlerin desteğinde 2013 yılı Temmuz’unda gerçekleştirilen askeri darbe ile Sisi, Mursi’yi iktidardan indirdi ve mahkemeye sevk etti. Mahkemeye çıktığında “Ben meşru Cumhurbaşkanıyım, siz halk iradesini çiğneyen işgalcilersiniz, mahkemenizi tanımıyorum. Yargılanmayı reddediyorum.” dedi. O ana kadar yargılansa da önemli bir ceza yemeyeceği bir iddianame vardı. Bu direnişçi tavrı üzerine dosyaya yeni belgeler konuldu ve yargılama konusu ‘vatana ihanet’e çevrildi. Devlet sırlarını Devrim Muhafızları ile paylaşmaktan suçlu bulunarak 100 kişi ile birlikte idamına karar verildi.

MISIR’I BİZ ANLIYORUZ

Davanın içeriğine girmiyoruz. Çünkü vaktiyle askeri darbe dönemi mahkemelerinde “Seni buraya getiren irade bu cezayı almanı istiyordu, ondan verdim” diyen Hakimleri biliriz biz! Bizler, 6 kere gitmiş, 7 kere gelmiş üç darbe başına gelmiş ama askeri darbelere tedbir almayı hiç düşünmemiş “gizli vesayetçi” ‘demokrat çoban’lar tarafından yıllar yılı yönetilmiş yaralı bir ülkeyiz. Biz her on yılda bir darağacında sallanan canların parçalarıyız. Biz Mısır’da yaşananları kendi tarihimizin tekerrürü gibi izliyoruz. Bizler, özellikle dini hak ve özgürlükler üzerindeki İnönizm baskılarına halkın verdiği şanlı demokratik tepki ile iktidara gelip; düşük yoğunluklu İslam kimliğine rağmen ibret-i alem için ‘bir köpek bir bebek davasını’ vatana ihanete çevirip üç büyük demokrat devlet adamının kalemini kıran olağanüstü rejim mahkemelerinden, tabutluklardan çıkıp gelmiş yakın siyasal tarihin çocuklarıyız. O nedenle Mısır’ı biz hissediyoruz, Mursi’yi biz anlıyoruz.

BU SESSİZLİK NEDEN?

Mursi hakkındaki karara, Avukatı Rixon’ın dediği gibi Türkiye dışında gerçek bir tepki veren olmadı. İstanbul’dan Adıyaman’a, Trabzon’dan Diyarbakır’a halk sokaklarda, STK’lar meydanlarda protesto etti. Tüm siyasal partiler ve Cumhurbaşkanımız kınadı. Dışişleri bakanlığımız ‘Kara bir leke’ diye tanımladı. BM ağız ucuyla endişeliyiz dedi. ABD ‘Derin Kaygı’ duyduğunu belirtti. İslam ülkeleri ise sessiz… Mursi’nin ‘kardeşliği’ uğruna canını verdiği Müslümanlardan tek ses yok. Her devrin İslam sözcüsü kesilen İran’da bile ciddiye alınacak tepki yok. Bu vahim sessizlik, bir ölüm alameti değilse ancak esaret ispatı olabilir.

“DÜNYA ADALET ELÇİLERİ” NEREDE?

Bize gelince, güçlüye değil haklıya sahip çıkıp arkasını hesap etmeyen bir tarihsel mirastan gelen milletimize yakışan bir tavır var bugün. “Bir kişi de olsa zalim karşısında Hakkı söyleyen bulunsun” sözüne muhatap olmaktan güzel ne olabilir? Fakat bu çözüm müdür? Elbette değil. Teklifimiz Türkiye tarafından bir “Dünya Adalet Elçileri” hareketi başlatılmasıdır. Bir “Hılf’ül Füdul” ihtiyacı vardır. Türkiye’nin unsurları, Dünyanın bilinen büyük düşünürlerini, bilginlerini, sivil önderlerini, önemli yazarlarını ve itibarlı iş adamlarını dahil ederek ülkelere, uluslararası kuruluşlara yapılan çağrılar ve Mısır’a yönelik etkinliklerle Mursi için başlayıp bundan sonra her adaletsizliğe karşı direnecek itibarlı bir platform kurmaya fırsat kabul etmelidir. Bu çalışma, büyük ölçüde İslam Dünyasının öncüleri ile Batı Dünyası’nın erdemlilerini buluşturup lehimize bir tansiyon geliştirecektir. Siyasetler de ‘kimliksizliklerinin’ halklarına daha fazla sırıtmasından rahatsız olacaktır. İslam bir vicdan hareketi olarak gelişmiştir. Öyle de yeni inkişafına ulaşacaktır. Fakat nabzı ölçülen İslam Dünyası bu sessizliği ile Sisi’ye ve üçlü efendilerine Mursi’yi asma cesareti vermemelidir. Böyle giderse Mursi’ler asılacaktır.

KIZIM SANA SÖYLÜYORUM, GELİNİM SEN ANLA

Bizler, hataları ve sevapları ne olursa olsun ve seçimle gelen kim olursa olsun bir siyasi lidere söylenemeyecek tehditleri kendi Cumhurbaşkanımız için duymadık değil. Sözü eğip bükmeye gerek yok. İslam Dünyasının seçimle gelen ilk Cumhurbaşkanı Mursi, İkincisi Erdoğan’dır. İkisi de ülkelerinin ilkleridir. Mursi’nin başına gelenleri Yahudi asıllı İngiliz istihbaratçısı bir yazar; 2013 sonunda yorumlarken, “Bu, Dünya’dan(Bu arada Dünya kendileri oluyor) kopmaya kalkışacak Müslüman liderlerin akıbeti hakkında bir ders niteliğindedir” derken payımıza bir mesaj veriyordu. Tam da içinde bulunduğumuz günlerde TSK üzerinden benzeri beklentileri yükseltenlerin yeniden çıkması da, TSK odaklı rahatsızlıkların kaynamaya başlaması da manidardır. Demek ki Müslüman kimlik başını hürriyete kaldırmaya başlamıştır. Pes etmemenin, direnmenin, azmin artmasının tam zamanıdır. Ve bu direniş, insani olmalıdır; kaba kuvvet ile değil sivil güç ile, meydan okuma ile değil dünyayı okuma ile büyümesi gereken bir irade şeklinde yürümelidir.

KARDAVİ YAŞASIN!

Mursi kadar, belki ondan daha fazla kararın içimizi yakan bir tarafı da büyük alim Yusuf El Kardavi için de aynı kararın verilmiş olmasıdır. 90 yaşında bir pir-i faninin, Dünyanın 100 entellektüeli arasına girmiş bir yaşayan efsanenin, bir bilim insanının idamına karar verebilecek bir hamakatı tasavvur edemiyoruz! Fakat varmış! İlmin kapısı Hz. Ali’yi katleden harici cühelası ile mukayesede beis görmeyecek kadar, siyasetin sınırlarını da aşan bir fecaat olarak lanetliyoruz. Alimin ölümü alemin ölümüdür. Biz siyasal geçmişimizin mazlum din adamlarının travmasını hafızalarından sökememiş bir milletiz. Belki de Dünyayı ayağa kaldırması gereken asıl nokta burasıdır. İnterpol tarafından aranan Kardavi için alınan karar, hüküm verenlerin zulüm nişanı, Müslümanların ayıbı ama kendisinin onuru olarak tarihe geçecektir.

ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ’NE GİDELİM

Türkiye, BM nezdinde girişimlerle davayı derhal Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin gündemine taşımalıdır. Mısır darbecileri ve mahkeme kararı uluslararası arenada yargılanmaya başlanmalıdır. Bu psikolojik baskının kurulması elzemdir. Mursi bir semboldür. Onun üzerinden verilen mesaj, şahsın ölğmünden daha vahimdir. Bu, Müslümanlara bir acizlik ve esaret yaftasını vurup mağlubiyet hissine boğarak ruhlarını teslim almak için bir psikolojik saldırıdır. Onun için Mursi asılamamalıdır.

MUHASEBE FIRSATI

Elbette haklarında ‘cuntacıların infazı’ konu olunca, zalimlere karşı ‘amasız’ ‘fakatsız’ ‘ancaksız’ ve tereddütsüz bir biçimde bütün varlığımızla Mursi’nin, Kardavi’nin ve Müslüman Kardeşlerin mücadelesinin yanında yer alıyoruz. Öteden beri İhvan hareketine dair yaptığımız tahlillerde vurguladığımız bir uyarıyı da burada yeniden gündemlemekte fayda görüyoruz: İhvan hareketi kendi kültürel kodlarını İslam’dan alırken bu verileri değerlendirmede kullandığı analiz ve mücadele metodunu gözden geçirmesi gereken yönlere sahiptir kanımızca. ‘İdeolojiler çağı’nın etkisinde doğan hareketin öncü düşünürleri doğal olarak o dönemde ‘İdeolojik Din Anlayışı’ oluşturdular. Bu da ‘sert’ mücadeleler doğurdu. Şimdi Ak Parti örneğinde olduğu gibi dinin kimlik, siyasetinse çağın ilerleyen fikirlerine açık gelişmesini sağlayacak daha dinamik bir yönteme yönelmeleri gereklidir. Bu, hareketi daha zor mağlup edilir bir esnekliğe ve makullüğe taşıyacaktır. Umarız bu dönemler selametle aşılır ve İhvan-ı Müslimin için de yeniden düşünmenin fırsatlarına dönüşür.

İSRAİL SORUNU ÇÖZÜLMEZSE…

İslam tarihinin üç aktörü hep Mısır, İran ve Türkiye oldu. Elbette Türkiye’nin etkin, İran’ın ayrılıkçı, Mısır’ınsa bağımsız duruş tavrı bir tarihsel iz olarak duruyor. Mısır, inanıyoruz ki darbeleri entrikalar ve siyasal kaoslarla dolu tarihinin verdiği birikimi bu krizi de aşmakta kullanacaktır. Umarız ki Mursi asılamayacaktır. Fakat Siyonizmin hedefine ulaşmada kritik önemi olan “Türkiye-Mısır birlikteliğinin sağlanamaması ilkesi” İsrail-İngiltere-ABD ‘üçü bir arada’sının temel yaklaşımıdır. Hedefleri için tutulması gereken Stratejik denge planıdır. O nedenle ya ikisi de Filistin davasına uzak, ya da en azından birisi uzak tutulacaktır. Mursi’nin Filistin konusunda Türkiye ile işbirliği belki de başını yiyen temel neden olmuştur. Türkiye’deki darbe planları tutmayanlar, bunu Mısır’da başarıp engellediler. Mursi aslında Mısır’ın demokrasisinin değil, Siyonizmin mağduru, mazlumu ve asılırsa şehidi olacaktır. Mursi kararında Filistin meselesinin rolünü atlamayalım. Bir Oryantalist ağzıyla ‘Filistin meselesi’ çözülmeden, bir Müslüman bakışıyla ‘İsrail meselesi’ çözülmeden ne Mısıra hürriyet, ne Türkiye’ye rahat, ne de bölgeye istikrar gelemeyecektir. Mesele buradadır. Yoksa ‘Üçü bir arada’ daha çok Mursi yer!

 

 

 

 

ROMANLARDA TEHCİRİN YOLCULUĞU

  • 2.1Bin Görüntülenme Sayısı

Cumhuriyetçiler ve Demokratlar

  • 1.7Bin Görüntülenme Sayısı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hakkımda
Hakkımda
Merhaba. Bu sayfalarda birlikte olmaktan son derece mutluyum. Hoş geldiniz. Hayat yolundayız. Her birimiz ayrı bir mecradan, farklı bir maceradan geliyoruz...

Site Toplam Ziyaretçi: 309

Son Yüklenenler

Paylaşımlarımdan Haberdar Olmak İster misiniz?