YENİ DÜNYA DÜZENİ YAPBOZUNUN
BÜYÜK ORTADOĞU PARÇASI GELİYOR
Tunus’da başlayan halk eylemleri, ayaklanmalara dönüşerek Arap dünyasına yayılıyor. Mısır odak ülke haline geldi. Hedefte diktatörler var. Bu ayaklanmalarda talepler daha çok özgürlük, demokrasi ve refah. Bu olayları nasıl anlamalı ve yorumlamalı?
EFENDİ ESKİ REJİM YENİ
Her şeyden önce Dünya’nın benzeri bir tecrübesini, 1990’lı yıllarda Doğu Bloku’nda yaşanan devrimler dizisini hatırlayalım. Bulgaristan, Macaristan, Yugoslavya, Beyaz Rusya, Ukrayna, Çin, sonra Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nde yaşanan değişiklikleri… Liderleri sonradan doğan bu halk hareketlerinin sonucu, ‘önceki rejimi değiştirmek, ama önceki efendiye sadakate devam etmek’ biçiminde oluştu. Rusya, açılım sonrasında yine etkin olduğu coğrafyayı korudu. yaşamıştı. O zaman ardı ardına gelen halk talepleri karşısında otoriter yönetimlerin nasıl devrildiğini izledik. Dünya’nın kuzeyi dizayn olmuş, gelişmelere ayak uydurmuştu.
BÜYÜK ORTADOĞU’NUN SADECE ADI YENİ
Bundan 30-35 yıl öncesine gidelim. Yani Arap Dünyasındaki bugün koltukları sarsılan tiranların iktidara taşındığı 1970’li yıllara… Irak, Suriye, Mısır, Ürdün, Yemen, Sudan, Libya, Cezayir… Ve son olarak 1979 İran Devrimi… Toptan bir değişim yaşamıştı bu coğrafya. Bir adım daha geriye gidelim. Önceki değişim dönemleri yine ‘toptan’ olmuştu; 1930’lu yıllara gelirken aynı ülkelerin adı ardına ‘bağımsızlık’ kazandığı ‘toptan’ bir dönem yaşanmıştı. İngilizlerin bu ülkeleri hile ve desise eşliğinde aldatarak Osmanlı Barışı’ndan aldıktan sonra, Osmanlı gibi alenen ve resmen değil, ‘İngiliz’e yakışır biçimde sinsi ve gizli egemenliklerini kurmaları sonrasında ‘toptan’ bağımsızlık ‘bahşedilmiş’ti. ‘Ortak kaderi’ paylaşan bu coğrafya’ya bugün ‘Büyük Ortadoğu’ denmesi, sadece ABD’li stratejistlerin yeni adlandırmasından başka hiçbir yenilik taşımaz. Zaten hep aynı sınırlar etki alanı içindeydi.
ARAP DÜNYASI ON YIL GERİMİZDEN GELİYOR
Ülkemize gelince; mensubu olduğu bu coğrafya’dan üç aşağı beş yukarı ‘on yıl önceden’ yaşamıştır benzeri siyasal gelişmeleri. Bir nevi öncü, haberci, işaretçi ülkedir Türkiye. Bağımsızlığımız onlardan 10 yıl önce(20’ler), kendimizi demokrasi kisveli tiranlığa verişimiz onlardan 10 yıl önce(1960), (aynen bugünkü tiranlar gibi) militarizm gölgesinde ömrü 40 yılı dolunca (Demirel’li, Ecevit’li, Türkeş’li ve tabii Evren’li) demokrasi tiyatrosunun yoksul ve ezik halkı 2000’li yıllarda işçisi, emekçisi, öğrencisi, esnafı, memuru sokaklara dökülerek ‘özgürlük ve refah için değişim’ çağrısı yapmıştı. Sokakların durulmadığı, Ankara siteler esnafının bile eylemler yaptığı, Başbakan Ecevit’in önüne yazarkasa atıldığı halk tepkilerinin manşetleri doldurduğu günleri hatırlayalım. Adalet ve kalkınma Partisi işte bu ‘halk tepkisi’nin meyvesi olmuştu. Bugün ayaklanan Arap halklarından 10 yıl önce, Tayyip Erdoğan ‘Demirel’ ile sembolleşen devri, Türkiye halkının net tercihiyle sona erdiren zaferi kazanmıştı. Sayın Demirel halen ‘bize oy verenler nerede’ diye Namık Kemal Zeybek’e ‘kaybolan yılları’ soruyor.
TÜRKİYE’DE ATEŞLEME MEKANİZMASI TAHRİP EDİLMİŞ AYAKLANMA POTANSİYELİ VARDIR
Bu arada Türkiye’de ‘sokak sokak halk direnişi çağrıları’nı ortaya atanların, nasıl bir operasyonla iş başına geldiğini; bölgenin bu konjonktüründe çağrılarının ne anlama geldiğini de iyi düşünmeliyiz.Onlar, eğer son üç yılda Türkiye güvenlik politikaları, ordu-medya-üniversite(zinde güçler) eksenini elinde tutan ucu dışarda derin odakları kontrol altına almasa idi, ülkemiz için altyapısı yeterince oluşmuş iç savaşın fitilini bu siyasal destekle nasıl ateşleyeceklerini tahmin etmek hiç de güç değildir! Bu iç savaş potansiyeli halen içimizde mevcuttur. Fakat kurgulanan ateşleyici mekanizma bozulmuştur. uyanık ve dikkatli kalmaya devam etmelidir. Bu kontrolü sağlayanları da tarih takdir edecektir.
BAŞARILI PROVALAR
Son yıllarda Sırbistan’da ve Beyaz Rusya’da halk hareketleri ile değişimlerin karakterine de bakalım. Yine halk hareketleriydi. Yine ordu midahaleyi reddediyordu ve yine medya ayaklanmaların arkasındaydı. Hepsi de gençlik hareketi olarak doğmuştu. Sanal sosyal paylaşım siteleri aracılığı ile örgütlenmişlerdi. Bir bakıma provalar başarılı sonuçlanmıştı. Ortadoğu, işte böyle bir ağın içindeydi zaten.
GENÇLİK NEREDE DEVRİM ORADA
Wikileaks belgelerinin Ortadoğu’yu hedef aldığını ve diktatörleri yoğun bir itibar sarsıntısına ittiğinin etkisini de unutmayalım. Arap halk ayaklanmalarındaki internet etkisi, sanallığın yeni gerçekliğe dönüştüğü genç kuşakları kim taşıyorsa, o başarıyor prensibini yeniden doğruluyor. Bütün devrimlerin ve savaşların hammaddesi olan gençlik bugün sanal etkiye kapılmış, gerçekliği bu yolla değiştirebiliyor demek ki.
DOMİNO ETKİSİ DEĞİL KELEBEK ETKİSİ
Bu olayları ele alırken sözü Sovyet Rusya-Balkanlar’dan alıp, Türkiye ile sürdürüp Ortadoğu’ya getirmekle, yaşanan gelişmeleri Arap ülkelerine özgü, bölgesel bir ‘domino etkisi’ teorisi ile değil, dünyadaki demokrasi dalgasının ilerlemekte olduğunu anlatan ‘kelebek etkisi’ teorisi ile açıklanabilir olduğunu vurgulamak istiyoruz. Bu ‘kelebek etkisi’nin ilk hareketinin ABD’de gerçekleştiğini ve bu olayın da ‘İkiz Kulelerin vurulması’ olduğunu düşünüyoruz. Bu eylemle kurgulanan ‘gelecek tasarımı’ adım adım gerçekleştirilmektedir. Eğer Irak’a ‘zorla’ bir doğum yaşatılmasa idi Saddam’ın iktidar ömrü de ancak bugüne kadar olabilirdi. Irak’taki ‘erken’ belki de ‘prematüre’ doğum, belli ki ABD açısından İran ve Kuzey Irak denklemleri için zaruriydi. Bu durumda, yaşanan gelişmelerin ‘ebe’liğini ABD’nin yaptığını herhalde belirtmeye gerek dahi yoktur. Bir iki yıl içinde Arap Dünyası siyasal değişimlerini hayata geçirir. Bundan sonra sıra bir on yıl içinde Afrika coğrafyasında kelebek etkisinin süreceğini öngörmek içten bile değildir.
MODEL ORTAKLIK NE DEMEKTİ?
ABD’nin ‘ebe’ rolüyle kalmayıp ‘dadı’lık, hatta ‘ağa’lık da yapacağı aşikardır. Arap kuşağındaki yeni doğum için ABD bir model de düşünmektedir. Obama’nın Türkiye ziyaretinde Sayın Başbakanımıza ‘Model Ortaklık’ önerisi, bugün ‘puzzle’ı tamamlatan bir anlam da kazanıyor.
OSMANLI ABD’NİN EYALETİ DEĞİLDİR
Dünya’nın ‘küresel baronluğu’ makam koltuğuna bir ‘siyahi’nin oturmasının sembolize ettiği biçimde; Yeni Dünya Düzeni’nde ‘eski dünya’nın zencilerinin ‘iktidar tatmini’ ile buluşacağı da bellidir. Yani, İslami eğilimleri taşıyan halk kitlelerinin gönlüne tercüman olacak yeni, bir dizaynın geldiği öngörülebilir. Bu ‘muhafazakar demokrasi’ modellemesine esin kaynağı olmak Türkiye için de bu coğrafyada etkinliğini artırmanın bir fırsatı olarak değerlendirilecektir inancındayız. Fakat ‘Yeni Osmanlı’ sloganları atmak için erken olduğu kanaatindeyiz. Zira Osmanlı ABD’nin bir eyaleti değildi!.. Bu coğrafyanın, Arapların rüştünü ispatı için daha zaman gerektir.
Tunus’ta başlayan halk ayaklanmalarının Arap diktatörleri sarsması Büyük Ortadoğu projesi’nin bir parçası olmakla, İngiliz dizaynı’nı ABD eliyle yenileme niteliğinden öteye gitmeyen bir yeni dönem olarak algılayabiliriz.
AZ KAN ÇOK KAZANIM OLSUN
Siyaset, tarihin biriken kuvvetlerini kendi çıkarına istikametlendirebilme becerisidir. ABD bunu yapıyor. Arap dünyasındaki İslami-ezik-yoksul kitlelerin biriken enerjilerini kendi hedefine hız veren bir patlamaya dönüştürdü. Bundan sonra sıra İran’da olacaktır.
Türkiye ise asıl maharetini şimdi, taşlar yerinden oynarken gösterebilir. Umarız, az kan ile çok kazanım olur. Birinci Dünya Savaşı’nda böyle olmuştu, yine olabilir.
Tarih boyunca taşların her yerinden oynamasında; kendisine biçilen rolü değil, kendisine yakışan yolu seçme kabiliyetini her zaman gösterebilen milletimiz yine tarihi büyüklüğüne ve karakterine yakışanı yapacaktır.25.01.2011
Bir yanıt yazın