ARSLAN KONFERANS’TA KONUŞTU:
“BÜYÜK ADAMLARA SELAM OLSUN!”
ANADOLU EĞİTİM KÜLTÜR VE BİLİM VAKFI GENÇLİK KOLU KONFERANSI-OSMAN ARSLAN – 2.3.2019
“O BİRİSİ BENİM”
“O Birisi Benim” demek hayatta gördüğümüz dramlar karşısında boş vermişliğin, birisi yapar diyen havaleciliğin zehirleyici tuzağından kurtulma çağrısı, görev alma çağrısı ve önerisidir.
“O birisi benim” demek, Mehmet Akif’in şiirinde dediği gibi:
“Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için çifte yerim, kamçı yerim.
“Adam, aldırma da geç git” diyemem, aldırırım,
Çiğnerim, çiğnenirim, Hakk’ı tutar kaldırırım.” demektir.
Necip Fazıl Gençliğe Hitabesinde “Kim var? denildiğinde sağına ve soluna bakmadan “ben varım!” diyebilen bir gençlik!” diyor ya; işte o gençliktir “O birisi benim” diyebilenler.
Bu başlıkla 2006-2010 yılları arasında öğrenci kulüpleri aracılığı ile 130 üniversitede yüzlerce konferans vermemiz bir tehlikeyi anlatmak içindi. O gençler yarın tehlike geldiğinde ülkede rol alanlar olacaktı çünkü.
Peki, ne diye yaptık?
Çünkü bir tehlike görmüştük. Tehlike görünce haykırırsınız:
MEKKE GONGU
Hani Mekke’nin bir gongu vardı. Ancak büyük ve acil tehlikelerde vurulan bir gongu. Hz. Peygamber, 4 yıl süren gizli tebliğ sonrasında ilk açık tebliğ emredildiğinde gidip bu gongu çalmıştı. Panik halinde Mekke’nin toplanma yeri olan meydanda toplandıklarında risaletini ve Allah’ın dinine davetini yapmıştı. Hatırlıyorsunuz değil mi? İnsanlar “Bizi bunun için mi çağırdın, biz de bir tehlike var zannettik” demişlerdi. O gün o meydanda olanların bu gerçeği görebilmeleri için 15 yıl geçmesi gerekti. Açık tebliği 615’te başlamıştı, 630’da Mekke fethedildi.
GONG: İÇ SAVAŞ VE İŞGAL GELİYOR
İşte bizim de gong çalmamızı gerektiren bir tehlike vardı. 2000 yılında Çınar’da yazmıştım: “2015’te Türkiye’de işgal ve iç savaş var. Önce Türkiye kuşatılacak sonra içeriden çökertilip işgal edilecek.”
o halde çözüm şuydu: “Yeni bir Çanakkale geliyor. O gün geldiğinde vatan şuuru ayakta bir nesil lazım. Silah tutan ellerin iradesini kavi tutmak lazım. Bunu biz yapamayız. Ancak şu aziz vatan parçası altında yatan şehit dedelerimiz yapabilir. Şehitlerimiz torunlarını eğitmeliler.”
2007-2009 yılları arasında 130 üniversiteyi dolaşıp “O Birisi Benim” başlığı altında ne anlatmaya çalışıyorduk.? O tehlike neydi?
TEHLİKE NEYDİ?
Şöyle özetleyebilirim:
17.yy ortalarından itibaren tekstil İngiltere’de sanayileşti. Tekstilin hammaddesi pamuktu. Kolonilerini pamuk ülkelerinde kurmalıydılar. Hindistan-Çin, Mısır, Çukurova ve Ege bölgemiz İngiliz kolonyalizminin sömürü adımları ile o günlerden tanıştı. 1857’de İzmir-Aydın tren yolu bunun için yapıldı.
Bir yüzyıl sonra, 18. Yy. ortalarında demir çelik, sanayii oluşmuştu. Mucitleri İngiliz olsa da demir çelik’in motor ve makinalaşmasında Almanya ön almayı başarmıştı. Almanya ve Hollanda’nın kolonilerini kurduğu bölgeler o nedenle demir-çelik bölgeleri olmuştur. Ereğli ve Karabük’ümüzün ilk Alman işletmeleri ile tanışması da bu dönemde oldu.
19. Yy. ortalarında ise İngiltere yeni bir aşama kaydetti. Petrolü enerjide kullanmaya başladı. Artık petrolle makine çalıştırmaya başlamıştı. Trenler, gemiler, her türlü motor ve makine petrol ürünleri ile daha ekonomik ve uzun süreli çalışabiliyordu. İngiltere petrol kaynağı bölgeleri ele geçirirse dünyanın 200 yıllık geleceğinin egemenliğini de alacaktı. Çünü petrol rezervleri ancak bu kadar süre yetecek kadardı insanoğluna. İngiltere Dünya petrol rezervlerinin haritasını çıkardığında gördü ki, Arabistan yarımadası, Kuzey Afrika, Mezopotamya ve Kafkasya’daki rezerv dünya rezervinin yüzde 80’i oluyordu. Diğer kaynaklarsa zaten çok uzaktaydı. Bu rezervin tamamı ise Osmanlı topraklarındaydı. Hedef Osmanlıydı İngiltere için.
İNGİLTERE VE ABD ADIMLARININ BENZERLİĞİ
Ve petrol bölgeleri karışmaya başladı. Arabistan, Irak içleri, Kafkasya, Güneydoğu Anadolu İngiliz ajanları tarafından etnik ayrımcılıklarla kışkırtılıyordu. 1877-78 Rus işgalinin ardında İngiltere duruyordu. Irak’ı işgale Filistin üzerinden bizzat geldi. Arabistan ve Mısır ayaklanmalarının arkasında hep ingilizler vardı. Çanakkale savaşı bunun için İngiltere öncülüğünde olmuştu. Nihayet, petrol bölgelerinden uzaklaştırılmış bir devlet kurmamıza, verdiğimiz büyük kurtuluş mücadelesiyle imhaya izin vermeyince razı oldular. Ancak Musul ve Kerkük’ü de aldılar. Çünkü petrol vardı. Çanakkale Savaşı’nın ardındaki gerçek neden buydu. Gerisi, senaryo, figüran kullanma ve bahane bulmadan ibaretti.
Pekiyi, şimdi bir tehlike olduğunu nereden çıkartıyoruz?
ŞİMDİ DOĞAN TEHLİKE NEDİR?
Çünkü petrol sonrası döneme gelip dayandık. Petrol sonrası dönemin iki ekonomik dinamizmi var: 1. Petrol sonrası enerji kaynaklarına sahip olmak 2. Enerji yollarını kontrol edebilmek.
28 ŞUBAT SÜRÜYOR
Bu iki kriter de Türkiye’yi hedef yapıyor. Pamuk için, demir çelik için ülkeler istila eden, petrol için yeni bir dünya kurup koca dünya devletimizi yıkan, 10 milyon insan öldüren bunu da gelecek iki yüzyıl için yapan Batı gelecek 500 yılın altında yattığı Anadolu için neler yapmaz ki? Son petrol bölgesi olan Musul ve Kerkük’ü de vermeden devletimizi kuramadık. Bu tecrübenin ışığında bakınca tehlikeyi görmemek mümkün müydü?
İşte “O birisi benim” bunun için başladı. Gonga vuruşumuz bunun içindi. Şimdi daha çok “O birisi benim” diyen insana ihtiyaç var!
15 Temmuz’da sokağa çıkanlardan olmakla iftihar ettim. İftihar ettim, çünkü 15 Temmuz’da binler, onbinler, yüzbinler “O Birisi Benim” demişti.
ABD Dışişleri Bakanı “Türkiye sadece Türklere bırakılamayacak kadar önemli bir ülkedir” dediğinde 1997 idi. O yıl 28 Şubat başladı. Bin yıl sürecek deniyordu ya; bence bitmedi, sürüyor. Hedef sanıldığı gibi başörtüsü değildi çünkü. Hedef başörtüsü üzerinden başlatılan iç kargaşanın varacağı noktada Türkiye’yi ele geçirmekti, Türk milletinin Anadolu’daki varlığıydı hedef. Bu hedeflerinden kopmadılar, kopamazlar. Çünkü Anadolu gelecek 500 yıl demek.
ABD ve NATO’nun 1954 yılında başlayan kontrolünü ortadan kaldırma mücadelesi veriyoruz. 15 Temmuz bu demek. 28 Şubat bitmiş olsaydı 15 Temmuz olmazdı. 40 yıldır hazırladıkları FETÖ’ye devleti verecek kurgu o zaman yapıldı. Diğer kırk yıllık emekleri PKK’ya da alan açıldı, açılımlarla büyütüldü.
Sadece 1998 yılında olup bitenler o dönemde kurulan gelecek tasarımını ortaya koyar. 1998’de 28 Şubat ağırlığını koymuştu. Refah Partisi kapatıldı, Erbakan siyasi yasaklı hale geldi daha sonra tutuklandı. Başörtüsü kesin şekilde üniversitelerde yasaklandı. İmam Hatipleri kapatma kararı alındı. PKK terör örgütü lider kadrosundan önce Şemdin Sakık ardından Şubat’ta Abdullah Öcalan yakalanıp Türkiye’ye teslim edildi. Mart’ta Fetullah Gülen ABD’ye gitti. Ardı ardına Şubat’ta Alaattin çakıcı ve Sedat Peker yakalanarak Türkiye’ye teslim edildi. Hiçbirini Türkiye yapmadı. Recep Tayyip Erdoğan başkanlıktan düşürülerek hapse atıldı.
500 YIL
Bu süreci yürüten ise ABD idi. Çünkü ABD, petrol sonrası enerji kaynaklarını işlemeyi başaran ülkeydi. Kaya Gazı, Bor ve Uranyum’un sadece Anadolu’daki rezervi insanlığın 500 yıllık geleceğine yetecek miktardadır. ABD’nin arkasında duran İngiltere eğer 2015 yılında Galler’de yapılan NATO toplantısında ters düşmese ve Türkiye’ye müdahale konusunda geri çekilmese idi bugün işgal edilmiş bir ülkede kurtuluş savaşı veriyor olabilirdik.
Onlar yine ittifak kurabilirler. Çünkü onlar tek millettir. Biz şunu düşüneceğiz: 200 yıl için Birinci dünya savaşını çıkartıp 15 milyon insanı sakat bırakan 10 milyon insanı öldüren; 65 milyon insanı silah altına alan ihtirasları 500 yıl için ne yapmaz. Gelecek 500 yıl ayaklarımız altındadır ve o nedenle tehdit altındayız.
UYARMAK ZORUNDAYIZ
O nedenle Mekke’deki gonga vurur gibi uyarmak zorundayız kendi gafletlerine sürüklenmiş kalabalıkları. Sarsmak zorundayız milletimizi. “Milletim Uyan” demeliyiz. Aynı Akif gibi:
“Ey milleti merhume, sabah oldu uyan!” demeliyiz.
“Bir sadmeye daha artık dayanılmaz,
Zira bu sefer uyku ölümdür, uyanılmaz” demeliyiz.
Pekiyi bu kuşatma ve müdahalelerinin delilleri nelerdir?
1960’ta Başbakan’ı ve yardımcılarını astık biz. Eften püften sebeplerle. 1970’te bir darbe daha, 1980’de bir darbe daha! 1994’te Özal’a müdahale bir darbeydi. 1998’de Refah Yol hükümetini düşüren 28 Şubat bir darbeydi. 27 Nisan 2007 e-Muhtırası bir darbeydi. 16 yıllık Ak Parti iktidarında 8 darbe girişimi vardır. Ve hep iç kargaşa, çatışma ve güç kaybı. Kendi çocuklarımızı budadık sürekli. 1980 bir kuşağı, 28 Şubat başka bir kuşağı, 15 Temmuz bir başka kuşağı kaybedişimizin adıdır.
Gençleri yok edince, budayınca geleceğini budarsınız bir ülkenin. Elbette 15 Temmuz’u aşmak bir başarıdır. Ama gerçek marifet 15 Temmuz’a gelmemekti. Bir nesli daha heba etmemekti.
HEDEF GENÇLİK
Yani hep bu ülkenn gençliğini hedef aldılar. Hep bu ülkenin gençliğini budadılar.
Hedef sizsiniz. Hep sizdiniz ve bundan sonra da öyle olacak gençler.
Halen Kaşıkçı olayı gibi operasyonlar darbede başarısız olanların farklı girişimleridir. Yani 28 Şubat devam ediyor. Hocalı katliamları kapıda bekliyor. Hafa, Halep, Musul önümüzde taze örnekler.
TÜRKİYE ZAYIFKEN MİRASIMIZ YAĞMALANIYOR
Örneğin, Türkiye’nin istikrarsızlığa ve iç kargaşaya düşürüldüğü 19994-2002 arasında Bosna elden gitti. Kosova mirasımız tahrip edildi. Makedonya diye bir devlet ihdas edildi. Arnavutlar parça parça edildi. Hocalı’da katiam yapılarak Azerbaycan toprakları işgal edildi. Irak iyice içten çökertilip işgale hazır hale getirildi ve 2003’te işgal başladı. Bütün istikrarsız dönemlerimizde bakiyemiz üzerinde oyunlar oynandı.
Yani, tökezlemeye bile hakkımız yok artık. Biz güçlü olmaya mecburuz. Ayakta kalmaya, birlik olmaya mecburuz. Her türlü bölücü akım ve söylem, sadece ekmeğimizi ve siyasetimizi değil milletçe varlığımız tehdit etmektedir.
NE YAPABİLİRİZ?
Öyleyse ne yapacağız?
Biz ne yapabilirz ki der gibisiniz?
Bir kişi çok şey demektir. Her şey bir inanmış kişiyle başlar.
Her biriniz büyük adamlar olacaksınız. Nasıl mı?
Şöyle bir anımla anlatayım. Necip Fazıl’ın çocukluğumda konferansına katılmıştım. Ardından izlediğimi görünce yanına çağırıp bana büyüyünce ne olacağımı sormuştu. Öğretmen, Vali, doktor… bütün bunları reddetmişti, hayır, hayır, hayır diyordu. Sonunda dedi ki: “Büyük adam olacaksın”
Büyük adamı o vakitler anlamadım. Mülkiye’de Carlyle’ın “Kahramanlar” kitabınI Siyasal Düşünceler Tarihi dersinde okutunca hoca, çözebildim işi.
BÜYÜK ADAM KİM?
Büyük adam kimmiş biliyor musunuz?
Akabe buluşmalarında peygamber efendimizden ilahi emanetleri alıp, Medine’de bir İslam Bahçesi hazırlayan Mus’ab bin Umeyr, Akabe’ye geldiğinde kaç yaşında idi? 22 yaşında idi. O cesur ve lider genç büyük adamdı işte!
Peki, Mekke’nin zifiri karanlığı içinde bir güneş gibi aydınlattığı evinde gizli gizli İslam’ı ilk tanıyan Erkam’ın yakın arkadaşı ve Müslüman eden kişi kaç yaşında idi? 22 yaşında idi. Erkam büyük adamdı.
Usame, biliyorsunuz komutan atandığında daha 19 yaşındaydı.
Peygamber efendimiz Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde yatağını ve kendisine ait emanetlerini bıraktığı Hz. Ali 22 yaşında idi.
Yani bugüne uyguladığımızda üniversite çağı, Arif Nihat’ın çok güzel hitap ettiği Fatih i hatırlayalım, Fatih 19 yaşında Sultan, 21 yaşında Fatih oldu. O da üniversite çağlarında bir gençti. Hz. Ali ve Fatih Sultan büyük adamlardı.
O nedenle diyor Arif Nihat;
“Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden,
Senin de destanını okuyalım ezberden,
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden,
Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın
Fatih in İstanbul u fethettiği yaştasın”
Ele geçirilemeyecek son kale sizsiniz. Büyük adamlar olmanız çok önemlidir. Irak işgal edildiğindeki gibi mukavemetsiz kalmış bir vatanın elden gidişini elemler içinde çaresizce seyretmek istemiyorsak biz buna mecburuz.
Tabii bu gençlere düşen mühim rol. Sosyolojik bir gerçektir. Tarih bunun örnekleriyle doludur.
Lenin işçiler için mücadele birliğini kurduğunda 22 yaşında idi, Hitler Münih’te ilk Bavyera Milliyetçilik hareketini başlattığında 22 yaşında idi.
Yine Vatan ve Hürriyet cemiyetini kurduğunda ileride hep beraber hareket edeceği ilk dava arkadaşlarını bulduğunda Mustafa Kemal 23 yaşında idi.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz, tarihe baktığımızda, ama şu gerçeği ortaya koyuyor; bugün Filistin’de İsrail’e karşı mücadele veren de sizin çağınızdaki gençler ve sizin arkadaşlarınız. Bugün Güneydoğu’da eline belki de tarihin gördüğü en kanlı örgütün eline silahları verdiği gençler de sizin çağınızda.
MESULİYETİMİZ
Kendi gücümüzü bize karşı bir tehdit ve tehlike haline getirenlerin oyunlarına karşı kendi enerjimizi ve gücümüzü milletimizin ve inancımızın emrine verme liyakatini göstermek bugün daha büyük bir mesuliyet olarak karşımıza çıkmıştır.
Cemil Meriç, tarihi değiştirenlerin mutsuz kalabalıklar olduğunu söylerken tarihi yapanlarınsa büyük adamlar olduğunu söyler. Onların adını sanını bilmeyiz bile. Mesela Sütçü İmam. Belki duydunuz. Bizim Adana’da Gizik Duran’ı duymadınız ama. Kim bilir kaç kahraman var her cephede? Hele Çanakkale’de duruma anında vaziyet ederek tarihi canı pahasına değiştiren kaç büyük adam var?
SAVAŞ BAŞKA TÜRLÜ
Ama bugün savaş başka türlü ilerliyor. Bir İslam büyüğü der ki “savaş düşmanın toplarının düştüğü yerde öncelik kazanır”
Bugün toplar nereye düşüyor?
Biz gençken başörtüsüne düşüyordu toplar orada toplanıyorduk.
Toplar Doğu Anadolu’ya düştü bir gün; Ağrı Dağı’na Ermeni tatil köyü kuracaklardı, meclisten kararı çıkmıştı; oraya gidip mücadele verdik. Engelleyebildik şükür.
Dinler arası diyalog adı altında dinimiz deforme edilmeye çalışılırken de orada cephe tuttuk.
Çanakkale’yi 7 ülke yönetsin dediklerinde orada da biz vardırk.
Şimdi, bugün ise bölücülük ihaneti bir düşman topudur. Birlik ve kardeşliği savunacağız.
Bugün selefilik, batınilik gibi sapmalar ve aşırılıklar sadece dini hayatımızı değil, millet varlığımızı tehdit eder boyutlara varmıştır. Onun için Maturidi, Hanefi yaklaşımı bir panzehir gibi büyüteceğiz.
Toplar Kıbrıs’ı vurduğunda, orada; Misyonerlik geldiğinde karşısında olacağız.
Mavi balina’ya karşı, bilişim teknolojileri ile yürütülen saldırılar olduğunda orada olacağız.
Gıda terörü ile attıkları topları aynı alanda üretimimizle savuşturacağız.
Hocalı Katliamının yıldönümündeyiz. 2014 yılında Ermenistan’a resmi bir seyahatim oldu. Özellikle Tiflis üzerinden Erivan’a geçerek Karabağ blgesini ve Hocalı Katliamının gerçekleştiği yerleri görmek istemiştim. Ermenilerin Azerbaycan Türkü masum, silahsız köylüleri katledişlerini, etnik temizlik girişimlerinin izlerini dehşetler içinde, gözyaşları içinde gördüm. 2007 yılında Bakü’de Şehitler Hıyabanında dualar ettiğim Karabağ şehitlerinin ne uğrunda öldüğünü, savaşın tanıdığım şahitlerinin anlattıkları ile birleştirerek gezdim. Bu şeameti, cinneti tarif edemem. Ermenistan bilenmiş bekliyor.
Mavi vatan tatbkatının Yunanistan’ı nasıl ayağa kaldırdığı ortada.
Cemil Meriç der ki, tarihi kaderinden utananlar değiştirir.
Doğu Türkistan’da, Filistin’de, Bangladeş’te olanlardan utanıyor muyuz? 126 ülke arasında hukukun üstünlüğü sıralamasında 109. sırada anılmaktan, Fert başına düşen milli gelirde 64. sırada olmaktan, eğitim kalitesi sıralamasında 109 ülke arasında 99. olmaktan utanıyor muyuz arkadaşlar?
Öyleyse bu gidişatı değiştirmek için “o brisi benim” diyenler olacağız.
Az gelişmiş insanlardan, gelişmiş toplum çıkmaz. Az gelişmiş toplumların, gelişmiş uygarlığı, devleti olmaz. Eğer bir 2023 hedefimiz varsa, önce kendimizden başlayacağız, önce biz kendimizi geliştireceğiz. Büyük adamlar boş insanlardan çıkmaz.
Okuyacağız. Bir okuma programımız olmalı. Bu temel eserleri okumadan geçmeyeceksiniz üniversite yıllarınızı.
FARKIMIZ OLMALI
Bir farkımız olacak. Fark, bakış açısındadır. Farklı açılardan bakabilmek ise özgür olmayı gerektirir. Namık Kemal’e ait slogandı: Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller! Özgür düşünceli olmadan özgür düşünemeyiz.
Bir ıstırabımız olacak. Derdi olmayanın mücadelesi olmaz. Sadece kendinizi kurtarmayı düşünürseniz emin olun onu da başaramayacaksınız.
FEDAKARLIK!
Bakın Pakistan’daki sel felaketine yardıma gittiğimizde en ücra köşesinin Anadolu’nun yüzlerce dernek ve vakfı orada gördük. Başka hiçbir yerden yoktu. Bu cevher bizde var. Ama haftada üç saatini karşılıksız hizmete ayıran doktor bizde yüzde 1 bile yok. Ama ABD’de yüzde 80’lerin üstünde. Her meslek grubunda bu böyle.
Fukuyama işte bunu gösteriyor delil olarak: Batı bu nedenle ileri diyor. Artı değeri bu milli servet üretimi yaratıyor diyor.
Osmanlı’da ise bizde uzmanlar mesleklerini Cuma günleri hayrına kullanırlardı fakirler için. O vakit biz ileriydik.
Demek ki karşılıksız bir şeyler yapanlar daha ileri medeniyeti kuruyorlar.
“Bugün Allah için ne yaptın?” sorusunu soran bir dinin yaşandığı topraklarda bu nedenle dilenci, hırsız, dolandırıcı, aç, fakir, evsiz, çaresiz kimse kalmaz. Devlet bunu organize edecek, STK’lar buna vesile olacak; bu kadar.
İyilik meleği figürünün Rahibe Teresa’larla anıldığı bir dünyada olmaktan utanıyorum. Bizim medeniyetimiz bir iyilik medeniyeti iken, erdem medeniyeti iken bu kadar esamesiz olmak bizi utandırmalı.
Sizler yarın meslek sahibi olduğunuzda milletinize bu iyiliği yapın. Bu vakıf adresiniz olsun. Bizim medeniyetimizi doğuracak önemli hizmetlerden birisi bu çalışma olacaktır.
Büyük adamlara selam olsun.
Yüreğinize sağlık. Geçmişte yaşananlar ve gelecekteki yaşanması olası durumlar, bu kadar güzel özetlenebilir. Her satırı bir ders, her satırı bir uyarı. Okuyalım ve gençlerimize okutalım. O birisi benim demek için yaşımız 22-23 ‘ü geçmiş olabilir. Nerede yakalarsak orada “O BİRİSİ BENİM” diyelim inşaallah.