Selçuk Üniversitesi’nde düzenlenen ‘Aliya İzzetbegoviç’ panelinde “Aliya sadece Boşnakların rehberi, bilgesi değil; Aliya bu coğrafyanın, tüm insanlığın bilgesi” denildi.
Selçuk Üniversitesi (SÜ) ile Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfınca “Aliya İzzetbegoviç’i Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri” kapsamında “Aliya İzzetbegoviç Paneli ve Fotoğraf Sergisi” düzenlendi.
SÜ Müze Binasındaki program, SÜ Selçuklu Araştırmaları Enstitüsünce hazırlanan, Aliya İzzetbegoviç’in farklı dönemlerine ait 88 fotoğrafından oluşan serginin açılışıyla başladı.
Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Aksoy, panelin açılışında yaptığı konuşmada Aliya İzzetbegoviç ve düşünce dünyasından önemli isimleri yad etmenin önemli bir görev olduğunu söyledi.
http://www.haberkent.com/haber/aliya-izzetbegovici-dogru-okuyup-anlamamiz-gerekir-h160585.html
Osman Arslan tarafından yapılan sunumun metni şöyledir:
Rahman Suresi’nden Doğan Bilgelik: Aliya İzzetbegoviç
Dr. Osman ARSLAN
Bosna halkının ikinci Endülüs olmasının önüne geçen, erdemli hayatıyla rol model değerine yükselen, yaşamı ve kişiliği ile modern çağın bilge lideri olan Aliya İzzetbegoviç’in düşünce ve inanç dünyasının kodları çocukluğunda gizlidir. Çocukluğunda kurduğu Rahman suresi ile derin bağını anlamak onun “Aliya’nın dörtlüsü” denen kitaplarındaki fikirlerini de çözümlemeye, temellendirmeye yarayacaktır.
Anlattığına göre annesi, küçük Aliya’yı her sabah güzel bir üslupla kaldırıp camiye gönderirmiş. Bu cami Vijeçnica’daki Hacisyka(Hacı) Camii’dir. Caminin yaşlı imamı Rahmanoviç, her gün sabah namazının ikinci rekâtında daima Rahman suresini okumaktadır. Aliya, Rahman Suresinden büyük zevk aldığını, çok sevdiğini söyler. Hocanın namazdaki tekrar okumalarıyla ezberler ve ilk tefekkürünü Rahman suresi üzerine yapar.
Belki de sonradan oluşacak dinî yaklaşımı Rahman suresinin ruhuna küçüklüğünde nakşolan manasından mülhem olacaktır. Gerçekten, Rahman suresi ile Aliya’nın inşa ettiği düşünce dünyası arasında ilginç düzeyde güçlü bir bağ kurulabilmektedir.
Bilge Rehber Aliya’nın Rehberi: Rahman Suresi
Sure, Allah’ın “Rahman” (merhametli) adı ile açılır. Aliya, içindeki şaşırtıcı düzeydeki merhamet duygusunu daha çocukluğunda kalbine nakşolan bu ismi ruh derinliklerine aldığı davranışlarındaki tecellisinden de anlaşılabilir. Düşmanlarına bile adalet istemesi, eline güç geçtiğinde merhametinin daha da artması, her türlü kışkırtmayı engellemesi bu rahmani etkinin bir sonucu olsa gerektir.
Kur’an’a Sarılmak
Rahman Suresinde ikinci ayet olarak “(Size) Kur’an’ı öğretti” ayeti gelir. Aliya da ileride görüşlerini, bu işaret istikametinde şekillendirecektir. İslam’ı Kur’an’dan öğrenmeye çalışacak; atalardan miras kalan örf, gelenek ve kabullerin otoritesinden sıyrılıp, bu değerleri yeri geldiğinde yararlanılabilecek mevkide tutarak “Kur’an’a dönüş gerektiği”ni savunacaktır.
İnsani Olan İslami Olandır
Sonra gelen ayet ise insana dikkati toplar: “insanı yarattı” der. Aliya’nın sloganlaşan “Tanrı yoksa insan da yoktur.” aforizması[1] bu ayetin felsefi tefsiri gibidir. Bu, aynı zamanda insan odaklı sosyal ve siyasal yaklaşımlarının kaynağı olabilecek bir vurgudur O’nun için. İleride ortaya koyacağı “İslamiliğin insanilikle aynı şey olduğu” fikrinin ırmak yatağı adeta çocukluğunda bu ayetle açılmıştır.
Özgürlük!.. Ama İlle İfade Özgürlüğü…
İnsana dikkat çeken bu ayetten sonra insanın bir özelliği öne çıkartılır: “(Ona) konuşmayı öğretti” Demek ki konuşabilmesi insanın ayrıt edici özelliği ve vazgeçilmez, temel hakkıydı. Aliya’nın, bu ayetin de anlam alanını bütün genişliğiyle kavradığı ve genelde özgürlüğe, özelde ifade özgürlüğüne dair hayatında açtığı yol son derece barizdir. Üstelik Aliya, ifade (konuşma) özgürlüğü uğrunda, açıkladığı düşünceleri nedeniyle yattığı hapislerle bu ayeti hayatına tavizsiz geçirdiğini gösterdi.
Bilim veya Din Denemez
Sonra gelen ayet göklere yönelir: “Güneş de ay da bir ölçü iledir.” Aliya ayetin bu işaretiyle başını göklere kaldırdıkça gördüğü, insanı aciz bırakan muhteşem nizamın hayretiyle bir yandan bilime merak duydu, diğer yandan yaratıcıya, Allah’a ulaştı. Bilimin İslam’ın bir parçası olduğunu keşfetti. Söz konusu İslam’sa “bilim veya din” denemez ancak “bilim ve din” denebilir, sözü bu saiki besleyen felsefi çaba ile oluştu. O, efsaneleşen “Göklerin öğrencisi olmadan…” sözünü Aliya’ya ilham eden, bu ayetten beslenen şuuru olmalıdır.
Ey Teslimiyet!
Ardından gelen “Yıldızlar ve ağaçlar O’na boyun eğerler” ayetinin üzerindeki etkisi bambaşka olacak, Bosna’dan 40 km uzağa bir orman işçisi olarak giydiği hükmün cezasını çekmeye gönderildiğinde, açık göğün altında çıplak doğanın ortasında ağır işçilikle çalışırken bu ayetin sırrıyla ruhuna metanet ve sabır öğretisini yükleyecektir. O boyun eğişin anlamı bir felsefede toparlanacak ve “Ey teslimiyet, senin adın İslam’dır” özeti içinde toplanacaktır.
Ölçülü Olmak!
İzleyen ayet, “Göğü yükseltti ve ölçüyü koydu.” diyordu ki bu O’na yaratılan her şeyin ve hayatın kuralları olduğunu, hayatta dengenin ve ölçünün esas olduğunu öğretmişti. Aliya, bilinçaltına nüfuz edercesine içine çektiği çocukluğunun bu tekrarlarından aldığı esası hayatında, mücadelesinde keyfîliğe ve kuralsızlığa yer vermeden, düşmanlarının çığırdan çıkartıcı tahriklerine kapılmadan, ısrarla kurallara uyarak yansıttı.
Üçüncü Yol Mümkün
Bu, sayısız tekrarlarla ezberleyip küçüklüğünde anlamına nüfuz ettiği Rahman suresi ayetlerinde, üçüncü kez ölçü vurgusu geliyordu: “Ölçüde haddi aşmayın.” İlk ikisi bilimsel alana tekabül eden ölçü vurgusuydu. Bu sefer insan hayatına, gündelik yaşamına, ekonomik, toplumsal ve siyasal alana; tüm hayata aynı mesaj veriyordu Allah: Ölçülülük ilkesinden sapmayın! Üçüncü kez Allah’ın “ölçü”ye vurgusuyla yüklenen küçük Aliya’nın zihni, “bütün aşırılıklardan uzak orta yol İslam’dır” yorumunu tercih etmesinde etkili olmuş olabilir. O’nun tezi olan, “İslam’ın üçüncü yol olduğu” fikri de zaten orta yoldu, ölçülü olan yoldu.
Adalet: Hayatın Bam Teli
Rahman Suresindeki bir sonraki ayet de Aliya’nın düşünce dünyasındaki bir başka bam telinin temelini atacaktır: Adalet! Ayet-i Kerime, “Tartıyı adaletle yapın, teraziyi eksik tutmayın.” diyordu. Aliya’nın yolsuzluklar ve haksızlıklar karşısındaki sert duruşu, kul hakkı duyarlılığı, adaleti merkeze alan duyarlılığı, ayetteki bu hükmün çocukluğunda zihnine kazınmış olmasının da katkısıyla birlikte açıklanabilir.
Hakça Bölüşüm
Rahman suresinin sonraki ayeti “Allah yeri canlılar için var etti. Orada meyve (ler) ve salkımlı hurma ağaçları vardır. Yapraklı taneler, hoş kokulu bitkiler vardır.” diyordu. Demek ki Allah’ın yarattığı tüm canlıları ayırt etmeden nimetlerini arz etmesi gibi biz insanlar da ayrımcılık yapmadan, kimseyi mahrum bırakmadan hakkaniyete dayalı bir bölüşümle birlikte yaşamalıydık. Aliya ontolojik yaklaşımında yaratılışı açıklarken, siyaset felsefesinde nimetlerin adil bölüşümünü savunurken bu anlayışı hayata geçirmek istemekteydi belli ki.
Daima Şükür
Nihayet Rahman Suresi, sayılacak olan farklı nimetlerin ardından sürekli tekrar edilecek bir vurguya başlıyordu: “Böyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini inkâr edebilirsiniz?” Bu uyarıya konu olan “inkâr etmek” eylemi, açıkça kabul etmemek yanında yokmuş gibi davranmak anlamına da geliyor olmalıydı. Aliya, karar ve eylemlerinde Allah’ı ve her şeyi O’nun verdiği gerçeğini hiç unutmadı. Böyle olunca Allah’ın dilediklerinin önüne hiçbir şeyi geçirmedi. Şükretmek aynı zamanda bu demekti. Öyle de yaşadı.
Allah Rahman’dır
Görüldüğü gibi, Bilge rehber Aliya’nın rehberi Rahman Suresi olmuştur, denebilir. Aliya, Rahman suresinin mümin yaptığı, İslam’a rahmani bir üslupla yaklaşan, Rahman’ın mütevazı ve bilge bir kuludur. O’nun konuşmalarına başlarken Meclis’te dahi çektiği besmele de Allah’ın Rahman ismini tekrarlamaktaydı. Allah, tüm isimleri ile birlikte Aliya için önce “Rahman”dı.
Olmazsa Olmaz
Eserlerinde Allah’ı adlandıran yahut niteleyen ayetlere çokça yer vermiştir Aliya. Kur’an’ın bildirdiğine göre Allah bir ve tek olan; eşi, benzeri ve dengi bulunmayan; başka varlıklara benzemeyen ve kimseye muhtaç olmayan; hayat sahibi, işiten, gören ve bilendir. Vâcibü’l-vücûd (varlığın gerek şartı) olduğundan yokluğu düşünülemez. Kendinden gayrı tüm varlıkların hem var olmalarının hem de varlıklarını idame ettirme nedenidir. İnsanları, hayatlarının her anında gözetlemektedir ve yaptıklarından onları hesaba çekecektir. İnanan ve iyi işler yapanlara karşılığının bol bol verecek olup onlardan yardımını esirgemez, görünür ve görünmez ordularla onları destekler. Herkes yaptığının karşılığını eksiksiz olarak alacak ve kimseye zulmedilmeyecektir.[2]
İslam Rönesansı Şart
“Yeryüzünün öğretmeni olmak için gökyüzünün öğrencisi olmak lazım” diyordu. “Geleceğimizi geçmişimizde aramayacağız. Kin ve intikam peşinde koşmayacağız. Devamını sizlerden bekliyorum.” demişti. İslami yenilenme şarttı. Aliya’nı ısrarla savunduğu çıkış buydu: Yenilenmenin önündeki tüm engelleri bertaraf edip İslam rönesansını yapmak bizlere düşen görevdi…
“Ey teslimiyet senin adın İslam’dır.” diyen Aliya ruhunu teslim ettiğinde Saraybosna’ya toplanan sevenlerinin omuzlarındaki aziz na’şı, aralıksız yağan yağmurlarla karışan Doğu’nun ve Batı’nın gözyaşları arasında akıyordu. Boşnak evlatları yanında onu, Doğulu ruh kardeşleri ve Batılı arkadaşları bir arada defnediyordu.
Diyordu ki:
“Söylenebilecek her sözün söylendiğinden eminim. Ama hepsinin duyulduğundan emin değilim”.
İzin ver…
Son sözü, hapishanede tuttuğu notlar arasındaki bir şiire bırakalım:
“İzin ver keremli ellerime
Yarattığın şeyler dokunsun
Sesini duymam için kulaklarımı keskinleştir
Kavrayabilmem için hikmet ver bana
Her yaprağa her taşa gizemli bir şekilde yerleştirdiğin öğretini
Kuvvet istiyorum, fakat kardeşlerimi ezmek için değil
Sadece en kötü düşmanımı -kendimi- yenmek için
Tanrım, değiştiremeyeceğim şeyler için bana güç ver
Değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için de cesaret
Bir de ikisini tefrik etmek için hikmet”
Âmin.
[1] Aliya İzzetbegoviç, Doğu Batı Arasında İslam, 23. Basım, çev. Salih Şaban. 2017, İstanbul: Klasik Yayınları, s.68.
[2] İhlas,112/1-4; Bakara, 2/255-256; Nisâ,4/1; Zilzâl, 99/6-8; Yûnus,10/44
Bir yanıt yazın