HANEDANLA SOHBETLER -1-
BİR RUHU OLANLA ANLAŞIRIZ BİZ
İçimdeki dev homurdandı.
Facia habercisi bir gong sesi gürültüsüyle sarstığı dimağım, gözünü açtı hayata. İlk duyduğu sesti bu.
Sarayında, şiltesine kurulmuş anılarını yazan bir hanedan, senaristine sataşır gibi sesleniyordu:
-Ne yapıyorsun?
-Günlüğümü tutuyorum. Güncemi yazıyorum.
-Çok mu kıymetlisin sanki?
-Kıymetli olan ben değilim, benim için kıymetli olanlar… Onu yazıyorum…
Rüzgarın savurduğu perdelerin arkasında kurşuni gökten kaçan kuşları görüyordum. Bir felaket gibi kum deryasında yüzen tek başına bir gemiydi sanki saray. İhtişamı, anlamsızlığını örtüyordu.
Yankılanan soru gözümü hanedana çevirdi:
-Kimsin, ne anlatacaksın?
-Ben dalından kopan bir yaprağım. Fakat hem ağacın özünü aldım, hem özgürlüğün tadını aldım.
Bir ruhu olanla anlaşırız biz.
Gökyüzünde akan bulutların acelesi var. Yağmur çağrısı mı, felaket daveti mi; bir şeye yetişiyorlar. Alevlerin yaktığı kendine muhtaç yerleri terk edip, kim bilir hangi yeşilliğe boşalacaklar… Ne garip!
Hanedan pencereden gökyüzündeki harekete bakıyordu:
-Seni kim dinleyecek?
-Kimseyi aramıyorum ben. Sahibini arayan mesajlar bulur elbet yatağını…
Yüzündeki rahatsızlık gevşedi Hanedanın.
– Şimdi sen beni mi yazacaksın, kendini mi? Niyetin ne senin?
– Yaptıklarımız, yazdıklarımız, söylediklerimiz istemesek de artık bizim değildir. Hareket güneşe benzer, kalpleri aydınlatır. Eylemlerimiz idraklere sunulan ikramlarımızdır. İyi veya kötü ikrama sahip çıkılmaz. İnsanlarındır.
Gevşeyen yüzünde yeniden kasvet belirdi hanedanın. Memnun değildi duyduklarından.
-Ne demek? İnsanlığa armağansa her eylemimiz, ben niçin yaptıklarından dolayı yargılıyorum, cezalandırıyorum insanları o zaman?
-Zaten yargılamadan bak hayata. Ama mahkemelerde ceza yiyen insanlar yaptıklarından dolayı değil, verdikleri zarardan dolayı engelleniyorlar. Cezalandırma değil. Engelli hale getirme ve düzeltip insanların arasına kazandırma…
Hanedanın işi çoktu. Bu felsefe uzamasın istiyordu.
-Tamam. Sen yazacaksın.
-Hayat yoluna bir ışık olsun diye…
Kâtip başını eğdi öne. Kağıt vardı orada.
(Devam Edecek)
Bir yanıt yazın