Çanakkale Savaşı Kapımızda Mı?

ÇANAKKALE SAVAŞI KAPIMIZDA MI?

Osman ARSLAN

Çanakkale Zaferimizin 99. Yılındayız. Şehitlerimizi rahmet ve minnetle bir kez daha anıyoruz.

Bir zafer kazanırsınız ki hepten tükenirsiniz; bu tür zaferlere Roma’dan bu yana ‘Pirus Zaferi’ denir. Öyle ağır bir bedelle kazandık ki biz Çanakkale’yi, bir zafer daha kazanacak mecalimiz kalmadı. Zaferimizden 4 yıl sonra İngilizler imparatorluğumuzun başını aldı; İstanbul işgal edildi. Balkanlar, Kafkaslar, Mezopotamya, Filistin, Arabistan, Kuzey Afrika Ulu Çınar’ın birer baltayla alınan dalları gibi 7 sene içinde uçmuştu elimizden. Sevr kefeni Anadolu bedenine geçirildi. Türk milletinin defin töreni için batılı beş ülke askeri birlikleri anavatanımıza yerleştirdi. Çanakkale Osmanlı’nın son sözü, Cumhuriyetin önsözüydü.

Bu trajik zaferimizi, öncesiyle birlikte günümüze dersler alarak değerlendirmeye bugün her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır.

Bize göre Çanakkale Savaşı’na Osmanlı’yı götüren süreci başlatan kritik siyasal olay Hareket Ordusu’nun II. Abdülhamit’i devirmesidir. Bu olay olmasaydı –Allahbilir ki- Çanakkale Savaşını yaşamazdık.

Çanakkale’nin hemen öncesinde Osmanlı’da büyük itibar kazanmış, kurumlarında yaygın ve üst düzey bürokraside etkinlik elde eden bir dergah vardı: Bektaşilik.  Bektaşiliği Osmanlı padişahlarından Sultan Mahmut, Sultan Abdulaziz ve Sultan 2. Abdulhamit’in devletten sökme, halktan koparma mücadelesini bugün hatırlamalıyız. Bir Bektaşi ülkesi olan Balkanlar’ın elimizden ilk önce çıkışında subaylarımızın ve halkın arasındaki Bektaşilik-hükümet geriliminin nasıl bir zemin yaptığını unutursak; günümüzün paralel yapısı denilen ve o dönemin Bektaşiliğinin İslam içinde denk düştüğü Protestan İslamı’na karşılık gelen bugünün Gülen Cemaatiyle hükümet gerilimini kavrayamayız.

Bektaşiliğe yönelik; II. Abdulhamit siyasetini bugün aynen Gülen Cemaatine karşı yürüten Sayın Başbakan’ın karşılaşacağı muhtemel akıbeti bu örnek olaydan çıkarmak mümkündür. O gün II. Abdulhamit’in karşısında duranlardan birisi de Said-i Nursi idi. O gün, “Hacı Bektaş-ı Veli başka Bektaşilik başka, bu Bektaşiler İslam içindeki fitnedir”, deniyordu. Şimdi de “Said-i Nursi başka Gülen başka, Cemaat İslam içinde bir fitnedir” deniyor. Üstelik II. Abdulhamit onlara ‘vatan haini ve sakıncalı’ muamelesi yapıyor, onlar da Abdülhamit’e müstebit(baskıcı) ve ‘hırsızları göreve atıyor’ diye bağırıyordu.

II. Abdülhamit’i deviren 31 Mart vakası ve Hareket Ordusu’ndaki Bektaşi heyecanını kimse unutmasın. Hareket Ordusu’nun arkasındaki masonik tezgahı o dönemde de ilan edenler oldu; fakat sonuç değişmedi.  Hareket Ordusu’nda da yer alan Atatürk’ün bir Bektaşi Dergahı’nın gizli şeyhi olduğunun kanıtları iki yıl önce yayınlanmışken, daha derin düşünen bir stratejik akıl’la cemaate karşı paralel yapı mücadelesi yürütülmelidir; uyarısını yapmak zorundayız. Tüm dergahlar kapanırken Bektaşi dergahlarını yaşatan Cumhuriyet politikası bu gözle bakınca başka anlamlar taşıyacaktır. Bu ülkede Alevilik ve Bektaşilik meselesi hala bir travmatik alansa o günlerin bakiyesidir. Toptancılık pahalıya mal olabilir.

Çanakkale’de düşman kuvvetlerin lideri İngiltere’ydi. İngiltere’nin derdi petroldü. İngiltere petrol işleme tekniğini bulmuştu ama petrolü yoktu. Dünya petrol rezervinin yüzde 70’i Osmanlı topraklarındaydı. Süper güç kalacaksa Osmanlı’ya dalacaktı. Gerisi ‘gözünün üstünde kaşın var’ kabilinden sadece bahaneydi. Bugün de bakmayın ABD var diye; ABD İngiltere’nin ‘koç başı’dır. Beyin yine İngiltere’dir. Ve elbette İngiltere’deki ‘siyonist derin elitler!’ O gün de İngilizleri petrol peşinde koşarken bu savaştan bir ‘israil Devleti’ postu çıkartmak üzere yönlendirenler aynı odaklardı. Ve bugün de ABD Bor ve Uranyum işleme tekniğini geliştirmiştir ve fakat Bor ve Uranyum’un Dünya rezervinin yüzde 70’lere varan oranı Anadolu’nun altındadır. Eğer ABD süper güç kalacaksa Anadolu’yu ele alacaktır. Öyleyse Çanakkale’de Osmanlı’ya İngiltere’nin yaptığı gibi  Türkiye’ye bir bahane bulup gelecektir. Tablo aynıyken farklı bir sonuç beklenemez. Çanakkale yeniden kapımızdadır.

Çanakkale’den önceki son on yılda İngiltere müttefikleriyle birlikte Balkanlara, Yunanistan’a, Kırım’a, Kafkasya’ya, Hindistan’a, Filistin’e, Arabistan’a, Mısır’a, Kıbrıs’a  gelmiş ve yerleşmişti. Harita üzerinde bu noktaları birleştirince3 Anadolu’yu çembere aldığını görüyoruz. Bugün de son on yılda ABD müttefikleriyle birlikte Balkanlara, Kafkasya’ya, Pakistan’a, Irak’a, İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’a yerleşmiştir. Bu noktaları haritada birleştirince bugün de Anadolu aynı şekilde çembere alınmıştır. Birinci Dünya Savaşı öncesi ne oluyorsa aynısı tekrarlanıyor adeta. Gelişmeler aynı.

Çanakkale Savaşı’nın hemen öncesinde Osmanlı Devleti azınlıklar, etnik kimlikler, haklar, özel okullar dertleriyle yatıp kalkıyordu. Bugün de Türkiye etnik kimlik tırmanışını ve bunun sancılarını yaşıyor. Osmanlı azınlıklara açılım ardına açılım yapıyordu; Bizim şimdi Kürtlere yaptığımız gibi…

Çanakkale öncesinde yaşanan mücadele bir hafiyelik savaşıydı. II. Abdulhamit’in İngiliz işbirlikçisi hafiye örgütlerinin iğfallerine karşı kendi hafiye teşkilatı ile neler yaptığını her tarih okuyan bilir. II. Abdulhamit bu politikaları ile despot ilan edilmişti. Bugün de bir istihbarat savaşı yaşanıyor. Bir hafiyelik(ajanlık) iddiası var. Yine Başbakan’ın da baskıcılığa saptığı iddiası var.

Çanakkale Savaşı dengelerinde Almanya ve Avusturya-Macaristan ile yakındık. İngiltere-Rusya-Fransa ve İtalya karşımızdaydı. Şu anda da Almanya bloğu ile sağlam ilişkiler içindeyiz. Bugün ABD’nin de eklendiği İngiltere cephesiyle yine sorunluyuz. Bu aralar Rusya’yı yokluyoruz, o kadar. II. Abdulhamit de Rusya’yla dostluğu denemiş, sonuç alamamıştı. Tarih bu kadar mı tekerrür eder!

İran Çanakkale Savaşının hemen öncesinde yine ajanları, mezhepçiliği ve ülkemizdeki emelleri ile gündemdeydi. Bugün de öyle. Fikir akımları da benzer nitelikteydi.

Bu benzerlikleri daha da uzatırız. Fakat şu bir gerçek ki yeni bir Çanakkale Savaşı kapımızdadır.

Aslında Çanakkale Savaşı önlenebilirdi. II. Abdulhamit’in yalnız ama bağımsız ve zekice siyaseti devrilip İttihat ve Terakki’nin kalben samimi ama beyince kiralık yönetimi hükmünü icraya başlayınca neler oldu bir bakalım:

Bektaşilik ‘gizli serbestlik’ kazandı, etnik kimlikler örgütlerin öncülüğüne teslim olarak ayrılıkçılığı başardılar, Dünya ile açık ticaret adı altında devlet yabancı imtiyazlara peşkeş çekildi, ordu askeri teknoloji açısından dışa bağımlı hale geldi, hürriyet nidaları altında ahlaki düşüklük yaygınlaştı ve olgunlaşan şartlar; yağın sineği çekmesi gibi düşmanı önce Çanakkale’ye sonra Anadolu’ya getirdi.

II. Abdulhamit nasıl devrilmişti? Ülkedeki bir silahlı güç ağırlıklı olarak Abdülhamit düşmanlarının kontrolüne geçmişti.  30 senedir çalışan bir dergâhın yetiştirdiği zeki gençlerden oluşmuş neslin öncülüğünde, İstihbarat imkânı, aydın desteği ve medya gücünü arkasına almış dışarıdan beslenen bir silahlı gücün hareketi ile devrildi. Başında ‘önemli’ bir şöhretli isim vardı. Çoğu örgüt suçundan tutuklanmış subaylar da yine sahnedeydi.

Çanakkale ondan sonra geldi.

Ve daha sonraları II. Abdülhamit’i devirenlerden yaşayanların hemen hepsi, tarumar olmuş vatana baktıkça bin pişman oldu.

Bilmem başka söze hacet var mı?

Allah bu millete bir Çanakkale Savaşı daha yaşatmasın.

ROMANLARDA TEHCİRİN YOLCULUĞU

  • 2.1Bin Görüntülenme Sayısı

Cumhuriyetçiler ve Demokratlar

  • 1.7Bin Görüntülenme Sayısı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hakkımda
Hakkımda
Merhaba. Bu sayfalarda birlikte olmaktan son derece mutluyum. Hoş geldiniz. Hayat yolundayız. Her birimiz ayrı bir mecradan, farklı bir maceradan geliyoruz...

Site Toplam Ziyaretçi: 293

Son Yüklenenler

Paylaşımlarımdan Haberdar Olmak İster misiniz?