DİCLE’NİN BARIŞI FIRAT’IN SAVAŞI…

DİCLE’NİN BARIŞI FIRAT’IN SAVAŞI…

 

İsrail Türkiye’den özür diledi. Bu, önü arkası ne olursa olsun Dünya’nın huzurunda gerçekleşen somut bir olaydır ve milletimiz adına gurur vericidir. Kanımıza ve şehidimize olan sahiplenişimiz ve dik duruşumuzdur. Bu onurlu temsili taşıyanları tarih saygıyla anacaktır.

Diğer yandan PKK ile artık silahların bırakılacağı bir süreç; Öcalan’ın mektubu ve son Nevruz kutlamaları sonrasında netleşti. Bu da artık şehitlerin gelmeyeceği bir dönem olacaksa, kim hayır diyebilir? Bu sonucu sağlayanlara da her şeyden önce insanlık namına teşekkür ederiz.

Fakat iki olayda da herkesin gördüğü bir durum var: İki konuda da ABD desteği var. Özrü dileten de ABD, PKK’nın çekilmesi de ABD açıklamasından sonra netlik kazandı.

ABD’nin bölgedeki emellerinden vazgeçeceği ham hayalini herhalde kimse taşımıyor bu ülkede. Irak’a eğlencesine yerleşmedi. Arap Baharı’nı can sıkıntısından yapmadı. Afganistan ve Pakistan operasyonlar, Gürcistan, Bulgaristan ve Kosova’ya yerleşmesi tesadüfi değil. Eğer ABD bu süreci destekliyor ve şekillendiriyorsa yakın bir hareket vardır.

Bu ne olabilir?

Önce PKK barışı ne anlama gelecektir? Bunu; Türkiye açısından sevindirici yorumluyoruz elbette. Fakat uluslararsı siyasette neye denk düşüyor? Ve sonuçları nedeler olacaktır? İşte asıl mesele de budur. Çünkü PKK kendi başına buyruk bir hareket değildir; hiçbir zaman da olmamıştır.

Öncelikle bir soru soralım: Hakkari, Şırnak, Van ve Diyarbakır PKK’nın artık resmen de temsilini yapan BDP siyasi organının kontrolüne girmiş midir? Evet. Yeni yerel yönetimler yasası, valilikleri kaldırıp belediye başkanlıklarına yerel gücü tahvil etmiyor mu? Evet. Pekiyi, bu dört ilin belediye başkanları aralarında bir işbirliğine girse, bölgesel hareketlerine engel var mı? Hayır. PKK ne istiyordu? Bunu. ABD ne istiyordu? Bunu. Öyleyse artık savaşmanın, kanın artık ne gereği kaldı ki? Hedefe ulaşılmıştır.

Pekiyi bu Türkiye’nin istediği sonuç muydu? Hayır. Fakat bugünün şartlarında Türkiye için tek çıkış yolu mudur? Evet. İşte, ‘tarihin tükendiği yer’ burasıdır ve uluslar arası siyaseti, böylesine ‘kıstırma’ kabiliyeti olan ülkeler yazar.
Bu, bizim yazdığımız tarih değil.

Yıllar sonra şartlar olgunlaştı ve hapishanede bugünler için beslemek üzere ABD’nin paketleyip şartlı teslim ettiği terörist başını ellerimizle Kürtlerin Nelson Mandela’sı yaptık mı? Evet. O artık bir halk kahramanı mıdır? Evet. Bu Türkiye’nin mi istediğidir? Hayır.

O bizim kahramanımız değil, hainimizdir. Öyleyse bu tarihi biz yazmıyoruz. Düşmanlarımız yazıyor.

Bunu bilelim. Bunu görelim. Bu barışla bizim işimiz bitmiyor. Yeni ve daha zor bir dönem başlıyor.

Hangi dönem?

Fırat Mücadelesi dönemi başlıyor.

Söz konusu iller Dicle Vilayetleridir. Şimdi sıra Fırat vilayetlerinde.

Ortadoğu’nun su savaşları öncesinde su kaynaklarını elde etme mücadelesinin birinci ayağı; Dicle operasyonu tamam. Üstelik bu ayakta. Şırnak’ta bulunan uranyum yatakları ve bölgenin petrol rezervi kontrole alınmıştır ABD açısından.

Fırat vilayetleri nelerdir?

Mardin, Urfa,Antep,Hatay. Yani Suriye sınırımız. Suriye’nin kuzeyi Halep, Lazkiye bu kentlerimizden etnografik ve coğrafi açıdan farksızdır.

O bölgede iç savaş var ve PKK’nın yeni örgütü olan PYD kontrolünde. Suriye göçmenleri arasında da ajanlar cirit atıyor. Dicle barışı sonrası Suriye kuzeyinden ve göçmenlerden içimizde Fırat savaşı başlatılacaktır.

Pekiyi, Dicle ve Fırat’ı bir kukla devlet eliyle sana sunuyorum deseniz Netenyahu’ya özür diler mi?

Bence el ayak bile öper! ABD de bunu yapmıştır. Şimdi Trakya’yı, Kıbrıs’ı vaat etseler  Yunanistan’dan özür dilemek iş değil.

Yoksa ABD ve İsrail dostumuz olmuş değildir. Olacak da değildir. Özürle gururumuzu okşarken, görmezimizden oynanan oyunlar vardır.

Bu oyunlardan bir diğeri de yarın İran’a vuracak olan ABD-İsrail Türkiye’yi yanında görmek istiyor.

Türkiye tüm bunların farkındadır. Fakat farkındalık değil gereğini icra kuvveti önemlidir.

Gereği nedir?

Eğer yerel özerklik anlamına gelecek yapılanmanın yasal ayakları, bölgesel koşullar normale dönmeden gelmesi engellenirse, o zaman yaşadığımız barışta ABD’ye biz gol attık demektir.

Eğer akılsızca Urfa, Antep, Hatay bölgesine yerleştirilen göçmenler Elazığ, Maraş, Erzurum bölgesine çekilerek ‘mikser’ rolü engellenir, Kandil’den Amanoslar’a kayan PKK’nın silahlı gücü iyi tutularak Suriye kuzeyinde PYD yapılanmasının üzerine gidilebilirse Fırat oyunu bozulabilir.

Ve İran’a müdahalede Türkiye işbirliği yapmazsa yeniden bölgenin liderliğine soyunabilir.

Bakalım Türkiye bunu ne kadar başarabilecek.

 

 

 

ROMANLARDA TEHCİRİN YOLCULUĞU

  • 2.1Bin Görüntülenme Sayısı

Cumhuriyetçiler ve Demokratlar

  • 1.7Bin Görüntülenme Sayısı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hakkımda
Hakkımda
Merhaba. Bu sayfalarda birlikte olmaktan son derece mutluyum. Hoş geldiniz. Hayat yolundayız. Her birimiz ayrı bir mecradan, farklı bir maceradan geliyoruz...

Site Toplam Ziyaretçi: 285

Son Yüklenenler

Paylaşımlarımdan Haberdar Olmak İster misiniz?