Enleminden Çekilen Dünyam
Sanki içine yığıldığım hüzün atmosferi, flû bir dünyada attığım bütün coşkulu renkleri yutan bir karadelik gibi her şeyi renksizliğe boyuyor.
Öylesine bulaşıcı bir ruhsal histeri ki bu; bir anda nûr çerçeveler yokluğa gömülüyor ve sünger emiciliği ile merhamet gibi erdemli duyguları kalplerden emip geriye isli bir tortu bırakıyor: Nefis.
Bütün çirkinlikler ve çirkeflere rağmen gözünüzün bebeğinde kurduğunuz bir küçük dünyanın enlemlerinden birisini tutuyor, çekiyor kader; ve artık bir topaç gibi dönüyor dünyanız.
Gözbebeğinizde yaşattığınız naif dünyanızdan adalar siliniyor, ormanlar kayboluyor, dağlar gömülüyor, sular yükseliyor ve bu tûfanla yürek coğrafyanız, gözbebeği haritanız değişiyor.
Değişen ne? Gözünüz sadece bir fotoğraf makinesi ve yüreğiniz cetvel. Kalbinizdeki ölçüler çiziyor hayat haritanızın sınırlarını. Ve hudutlarınızı delenlerle boğuşuyor, kovuyor, bayrağınıza uzananı vuruyorsunuz. Çoğu kez de vuruluyorsunuz gerçekte.
Böyle yakıcı bir ıstırapla yanarken ciğerim, çıldırtıcı kıvrılmalarla büyüyen iç çöküntülerimin içine doğru ağrılarla gerileyen düşüncelerimi, anlaşılmak ferahlatır mı? Kurtarır mı kanserliyi, duyanların da kanser olması? İyileştirir mi vebalıyı vebanın yayılması?
Artık anlaşılmak istemiyorum. Artık çiğ insanların çıfıt eylemlerine bakıp “sen aşağılıksın” diyerek tatmin olan, karşındakinin insanlığını silen ve yok sayan zavallılıklar, akıl özürlü, kompleks üretimi merkezi olmuş mantıklara yaslanarak tepki vermeyi, tu kaka etmek zorundayım yaşamımdan. Başka türlü rahat yok.
Hayatın akışını kahramanlar ve günah keçileri ile açıklayan ve o asil duyarlılıklarımı, fert iradelerini aracı değil, icracı değil, ircaî sanan günahkârlıklara doğru çeken cüzzâmlı duyguları besleyen kof fikirlerin etkisinden arındırmaya mecburum.
Yoksa mü’min hayatı içinde açıklaması olmayan bir saçmalık yayılacak hayatıma; dostlarının düşmanlaşması.
Bu hâle gelen çok! Peki ne zaman ve hangi çoklukta hakîkat gizlenmiştir? Hiçbirinde!
Hayır, istemiyorum. Hele şablon, hele basmakalıp mantık, hele insafsızlık… İstemiyorum. Kalsın.
Bir anda oturduğum masanın farkına vardım. Aman Allah’ım, evet, yaşıyorum. Bu dünyadayım. Sene 1995. Ocak. Kar yağıyor. Saat dokuz. Evet her şeyiyle dünya hayatı. bu duygularım da gerçek demek ki!
Bana bir çare yok mu? Bir teyit, yahut tenkil!
Olmalı. Olacak. İstiyorum. Bekliyorum. Keşke kâbus olsaydı bütün bunlar! Kâbus mu? Uyumuyorsun ki kâbusa imkân olsun.
Bir meltem sedâlı usta yok mu? Bir kalp doktoru? Dili neşter, gözü neş’et bir azîz. Nûr yüzlü bir sîmâ… Evet O’nu bekliyorum. O ki güneşle gelen, o ki ulvi nefesler veren, o ki kelâmında emân olan… O gelsin!
Ve işte… Evet işte yine o geliyor. Kırçıl Dedem! Beliriyor. Şifâ niyetine selamlıyorum. O mütebessim simâsı, ruh dünyamı yankılarıyla dolduran hoş sedâsı ile Kırçıl Dedem sohbetine başlıyor:
“Evlâdım, ruhun dingini, gönlün engini, fikrin zengini seninle olsun.
Sen vakfet ömrünü doğru bir gayeye. Vakıf insan ol. Vakıf insanlar vâkıf insanlardır.
Gayrisine de aldırma.
Peygamberden temiz olamazsın, ona söylenmeyen hangi kötü söz kaldı? Allah’tan cömert olamazsın, kelam-ı kadîminde insana nankör diyor.
Sen ver elini Hak yoluna gelene, ver belini Hak yolunda gidene. Tuttuğun her el ümîdin olsun. Elini bırakana selâmet olsun. Ve gönlün serin olsun.
Unutma ki kulağı kimin ne söylediğinde olanları Kur’an inzar eder. Kimin ne konuştuğunu konuşana da zaten bu günah yeter.
İnsanın kötüsü iftira eder, basiti dedikodu eder, iyisi idare eder.
Üstelik kınandığın husus kıvancın olacaksa can kınından beden kılıcın çıkarcasına uğraş. Uğraş ki zihnin mahpusluğu bedenin esaretinden beterdir. Zihin özgür olmadan eylem isabet kaydedemez. Zihniyet yanlışsa faaliyet düzgün çıkmaz, eğri cetvelden doğru çizgi çıkmayacağı gibi.
Gördüğün bir putu yıkmak kolaydır. Başındaki diktatörü hissetmek basittir. Kafanın içinde kurulmuş bir esaret mantığını yıkmak zordur, zor. Mankurtlaşmış kafalar ışığa dönemez. Basmakalıp kafalar sırtında deli gömleği gibi sırıtarak seni marjinalleştirir. Bir imkansızın peşinde tüketir seni.
Dünya’ya ne için geldiğini unutanlardan olma. Senin için bundan sonra ölüm var. Yaşamak mesuliyet demektir.
Yaşamak tepelemek dünyayı, ölüm tekmelemektir.”
Ruh yangınlarımı dindiren bu yayla soluğu rahmet gibi geldi.
Sağ olasın Kırçıl Dede’m.
Ve Güle güle.
Bir yanıt yazın