ESİR KAMPLARININ İSTİKLAL ÇİÇEKLERİ: DERGİLER VE “IŞIK DERGİSİ”
Dr. Osman ARSLAN
Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşında ikiyüzbin askerini İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya ve Romanya gibi savaştığı devletlere esir verdi.
Esir kampları ölüm tuzakları gibiydi. Anlatmakla bitmeyecek zulümler altında ezilen, kör ve sakat bırakılmadan kamplardan çıkamayan askerlerin kaderi bir insanlık dramıydı. 15 ile 25 yaşları arasındaydı hepsi de. Korsika ve Guyan’da, Sibirya buzullarında, Galiçya soğuğunda, Hindistan’ın boğucu havasında ve Mısır çöllerinde esir Mehmetçiğin ne ıstıraplara duçar olduğunu daha kalemler anlatmaya imkan bulamadı.
Hele esir kampında şehit düşenlere arkadaşlarının hazırladığı şehitliklerin belgeseli bile yapılamayan ruh güzelliği!.. Onlar için gözyaşlarınızı saklamalısınız. Hak ediyorlar. Bir de, Osmanlı esirlerinin bulunduğu kampların civarında yaşayan Müslümanların, esir kardeşlerine bir lokma ekmek bir örtümlük köynek ulaştırabilmek için hayatlarını ortaya koyduğu çileler… Ah, anlatılacak gibi değil!
Esir Müslüman kardeşlerini kurtarıp vatanlarına gönderebilmek için sahte pasaport hazırlamaktan insan kaçırmaya kadar ceza alan yeryüzü Müslümanlarının sayısı kaçtır dersiniz? Onbinin üzerinde. Kardeşliğimizin lafta olmadığının destansı örnekleri değil mi bunlar? Maalesef, bu milyonlarca Müslümanın canfeda hizmetlerini tarihin, edebiyatın, sanatın gözleri henüz göremedi.
O günler de gelecek. Ve insanoğlu bu kahredici vicdansızlığın içinde parıldayan yirminci yüzyılın yeryüzü yıldızlarını bir gün fark edecek.
Mısırda Esir kamplarının olumsuz şartlarında askerde moral mi kalır? Fakat esir kampında çoğu idealist subaylardan oluşan gruplar bu kopuşa izin vermiyordu. “Düşer mi tek taşı sandın harim-i namusun?” dercesine o şartlarda çalışıyorlardı. Ne mi yapıyorlardı? Ekmek, su yokken, o kampta dergi çıkartıyorlardı.
Nasıl mı?
Dr. Mehmet Uçar’ın Tarih ve Medeniyet Dergisindeki makalesinde ayrıntıları ile yer alıyor: Elle yazdıkları metinlerin altına çoğaltmak için koydukları karbon kağıdını canını çıkartırcasına kullanarak yayımlıyorlar, elden ele dolaştırıp küme küme okuyorlardı. Dergiler bir umut muştusu, bir iman tılsımı, bir hasret tesellisi oluyordu.
İsimleri bile çok şeyi anlatıyordu.
Krasnoyarks’taki Türk esirler “Kurtuluş” gazetesini çıkartıyordu. Aynı kampta bir de dergi vardı, adı “Vaveyla”ydı ve 101 sayı çıktı. Kazan esirleri “Şimal yağı” ve “Kurultay”, Ufa esirleri “Altay” gazetelerini çıkartıyordu. Rusya’nın Malaşovadom’a yerleştirdiği esirler Mehmet Asaf Bey yönetiminde imkansızlık nedeniyle tek nüsha ile de olsa “Niyet” dergisini 37 sayı çıkarmayı başardılar.
Hindistan- Buram esirleri her gün 5 gazete çıkartıyordu: Püsküllü Bela(Mizah), Köpük(Hiciv), Kara Günler(anı ve bölge anlatımı) ve kararlılık ve ümit içeren Tulu(Doğuş).
Mısır’daki esir Türk subayları Seydibeşir’de Tan, Yarın, Nilüfer, Hilal, Ocak, İzmir, Nasreddin Hoca, Sada, Zincir, Türk Varlığı ve Esaret Albümü, Kuveysna Kampı’nda Esaret, Tıraş, Karikatür, Tetebbu, Tan ve Badiye, Tura’da Kafes ve Işık, Zekazik’te Kızıl Elma ve Garnizon, Kahire’de Kafes ve Heliopolis’te Güvercin olmak üzere 23 gazete çıkarıyorlardı.
- Yüzyılın özgür Türkiyesi, 20. Yy.’ın esir Türkleri kadar dergi çıkartıyor mu? Oranlarsak, hayır!
Bu dergilerden, Mısır’da Tura esir kampında çıkartılan Işık Dergisinin tıpkı basımını Dr. Albay Ahmet Tetik yayımladı:
“Unutulmamalıdır ki dünyadan ziyade ukbâya bakan insanlar; beşikle mezar arasındaki refahını ihmal ederler.”
Tura’da bulunanların sağlam gövdeleri, “mezarlıkları çoğalmış, dinçliği eksilmiş vatan için” en değerli hediyedir.
“Hayat; bizim anladığımız gibi ölümle nihayet bulan, ağır bir çileden ibaret değildir.” Esaret altında yaşayan Türk askerleri, Türk Milletinin “Çin’de yenilmişse, Hindistan’da yenmiştir. Turan’dan çıkmışsa, İran’a girmiştir. İran’da batmışsa, Bizans’ta çıkmıştır.” gerçeğini bilmektedirler. Büyük bir felaketten, mutlu bir yarın oluşturmak zorundadırlar.
Yenilgiye uğramak, ölmek değildir. Tura’da tel örgülerin arkasına hapsedilenler, yarının hayatıdırlar. Onlar; “yoksul bir diyarın âdeta ışıklarıdırlar.” Esaretin bol vakitlerini boş işlerle harcayamazlar, gülüp eğlenemezler. “Mâziye karışan her dakika içinde, yarın için düşünmeyen bir nesil; bağdaş kurmuş varlıkları kabil değil, ayağa kaldıramaz.”
Işık Dergisi’nin sayfalarından taşan bu satırlardaki yüksek iradeye ne dersiniz?
Önünde saygıyla eğilmeyi hak etmiyorlar mı?
İşte dergi bu! Dergicilik böyle bir şey!
Bir yanıt yazın