Gelecek Beşyüzyılın Savaşı

2005-Mayıs/Anadolu Çınar Dergisi/Başyazı/Osman ARSLAN

GELECEK BEŞYÜZYILIN SAVAŞI YAPILIYOR

        Akparti’ye ‘iki iktidar bir Cumhurbaşkanı’ kazandıran ‘türban yasağı’, kaldırmaya ilk yeltenişinde partiyi ‘kapatma’yla yüz yüze bıraktı. Hep nimetlerinden yararlandıkları bu ‘dava’nın mihnetleri ile ilk kez yüz yüze geliyorlar. Fakat kapatma davası hukuk ötesi sonuçlara gebedir; tarihsel arka planı, siyasal derin yüzü ve sosyal kutupları olan kritik bir siyasal müdahale görüntüsü almıştır.

        2005 Temmuz sayımızda Türkiye’nin yeni kamplaşma kutbu olan ‘ulusalcılık’ ve ‘muhafazakarlık’ üzerinde durmuştuk. Eski solculuğun antiemperyalist söyleminin dönüştüğü ‘Ulusalcılık’ hareketinin anormal sertliği ile küreselleşme dalgasına kapılan muhafazakarlığın batıcı eksene kayışının doğurduğu gerilimin ne büyük tehlike olduğunu işlemiştik. 2005 Eylül Ayında ise bu duruma eklenen Kürt meselesinin siyasallaşmasının-ki siyasallaşma kentleşme demektir- şehirler içine gerilimi indirdiğinde etnik ve dinsel; çok kutuplu bir çatışma ortamının doğacağını ve patlaması için sadece iktidar zafiyeti anının bekleneceğini yazmıştık. Öngörümüz ise şu idi: 2011: Türkiye’de iç savaş! Bu iç savaşa TSK ve Emniyet de dahil edilerek, savaşı durduracak bir kolluk gücü kalmayacağından 2015’te Nato güçlerinin barışı sağlamak için, en az 5 milyon ölünün ardından Türkiye’ye müdahalesi ve işgal…

      “Tarihte ilk kez Türkiye’de muhafazakarlar milliyetçilikten kopuyor, batıcılığa kayıyor. Bu bir akıl tutulmasıdır. Dindarlar liberal, solcular milliyetçi oluyor. İman ve vatan karşı karşıya getirilmek isteniyor. Bu millet imanı için de ölür, vatanı için de. İmanı için ölen de haklıdır, vatanı için ölen de. İşte bu kavgadan kimse karlı çıkmaz. Herkes kaybeder. 12 Eylül öncesinden daha da beter bir çatışma geliyor!” Bu gidişi önlemek için İstiklal Şairi Akif için gece düzenledik ve dergide Akif sayısı yaptık: İnsan, Müslüman, vatansever Akif modelini örnek yapmak istedik. Bu iki değeri birlikte taşıyan Akif’i öne çıkarttık. Bunu önlemek için hep Çanakkale dedik! Çanakkale geceleri, konferansları ve özel sayıları hazırladık. Çanakkale ruhunda vatan sevgisi de iman gücü de mündemiçti çünkü. 2005 Eylül’ünde önerimiz ‘tek millet’ ‘tek vatan’ kampanyası idi.

       Büyük resmi görmüyoruz. Kavgaların içinde kayboluyoruz. Öfkelerimiz galip geliyor. Şöyle bir geriye gidelim; görürüz ki Türkiye, haini az gafili bol bir ülkedir. Bu memlekette yanlışında bile samimi insanlar yetişiyor. Onun için inandı mı, davasının uğrunda ölecek kadar bağlanıyoruz. İnsanlar idealleri için çok kan ve ter dökmüştür bu memlekette. Hep de iki doğru için iki kutup karşı karşıya gelmiştir. Solcuların ‘kahrolsun Faşizm’i de, sağcıların ‘kahrolsun Komunizm’i de doğruydu. Amerikan emperyalizmine dikelen sol da, Rus işgal ve mezalimine kalkışan sağ da haklıydı. Gariptir ki; vuruşanlar kardeşti. Ne ABD ne Rusya ortada yoktu. Hatalarında bile samimi insanlar ülkesiyiz. Bu nedenle de bu memlekette ‘dönek’ çoktur. Hatasını görünce dönenlerle doludur bu memleket. Şu anda iktidarda bulunanlar da bilindiği gibi ‘gömlek değiştirmiş’ dönmüştü. Demek ki yanlışlarını görebilirlerse bir daha dönebilirlerdi.

        Atatürk’ün ikinci döneminde 1935 sonrası İkinci Dünya Savaşı öncesi Türkiye’ye dışarıda sınırları genişletmeye, içeride barış ve demokrasi adımları attırmaya hazırlanıyordu. Celal Bayar’ı İnönü’ye tercihi de ondandı. Değişik bir yol izliyordu. Şimdi, tıbbi incelemeler, raporlar gösteriyor ki zehirlenerek öldürülmüş!..

        Menderes birinci iktidar döneminde neredeyse küçük Amerika yapmıştı Devleti. Fakat ikinci döneminde ‘döndü’. ABD ve IMF’ye rest çekti, Kıbrıs konusunda sertleşti. Ve ’60 ihtilali ile ‘sudan sebepler’ idama giden yol taşlarını döşedi!..

         MC hükümetleri yıllarca ABD’nin sığıntılığından çıkmadı. Küçük Amerika yoluna yeniden girmiştik. Erbakan-Ecevit iktidarı önce Kıbrıs konusunda ilişkileri bozdu, sonra ekonomide dirençler göstermeye başladı. Ardındansa ülkenin içine sürüklendiği kamplaşma-iç savaş ve zorunlu 12 Eylül ihtilali geldi. 12 Eylül yönetimi, 24 Ocak ‘IMF’ci kararlarının mimarı Özal’a ekonomiyi teslim etti ve Yunanistan’ı Nato’ya dahil eden karara onay verdi.

        Ardından Özal iktidarı geldi. Birinci döneminde Özal’ın başrolünde ‘Küçük Amerika’ filmini yine izledik. Fakat ikinci döneminde başka bir Özal gördük. ABD’nin kontrolü dışında hedefler gütmeye başlamıştı. Türk Dünyası politikası ve Kuzey Irak’a girmek istemesi gibi ‘dönek’likler yapmaya başlamış, Anadolu sermayesini İstanbul sermayesinin karşısına dikmişti. Bu ikinci Özal hızla itibar kaybetti. Önce Cumhurbaşkanlığına çıktı, sonra da hala tartışılan bir şekilde vefat etti!..

       İktidarlar Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz elinde yine ‘Küçük Amerika’ya yürüyordu. Tansu Çiller de aynen öyleydi. Fakat ikinci iktidar döneminde ne olduysa, Tansu Çiller de şahinleşti. PKK’ya karşı ağır darbe indirdi, Kardak ve Kıbrıs konusunda sertleşti. Gümrük Birliğini imzalayan Yılmaz-Çiller ikilisi AB’ye rest çektiler, ilişkileri soğuttular. İkinci dönemde her ne oluyorsa Tansu-Mesut da ‘dönmüş’tü. Bu tarihten sonra bir Ecevit bir de Erbakan’la koalisyon gördük ve ardından malum 28 Şubat süreci yaşandı.

        Bu sürecin taşıdığı AK Parti iktidarının da birinci dönemi “Küçük Amerika” dizi filminin bilmem kaçıncı perdesi gibiydi. Batıcı politikalar belirgindi. Reformlar baş döndürücü idi. Fakat ikinci döneminde Tayip Bey de ‘eve döndü’. AB konusunda frene bastı, Kıbrıs’ta sertleşti, ABD’yle belli sorunlar yaşadı, batı dışı sermayeyi Türkiye’ye çekmeye çalıştı, Batı Trakya’ya, Bosna’ya, Almanya Türklerine gitti, Kuzey Irak Harekatı yaptı, DTP’yi PKK’yı tanıyor diye kabul etmedi, Türk Birliğine yönelik önemli adımlar attı… Ve uyandığı ikinci dönemi Akparti için zor günleri de beraberinde getirdi. Sanki bu kaderini Erdoğan, Menderes ve Özal’la resmeden afişlerinde de özetlemişti…Fakat uyanmakta biraz geç kalındı. Akparti’yi de yutacak bir kavga damarı AK Parti iktidarı döneminde bu ülkeye yerleştirilmiştir. Ak Parti iktidara geldikten hemen sonra defalarca yazmış, salon toplantılarında uyarmıştık.

         Fakat bu sefer durum 12 Eylül öncesinden de tehlikelidir. Ülkenin iki silahlı gücü iki ayrı kamptadır; TSK ulusalcı-Atatürkçü, Emniyet muhafazakar-liberal-cemaatçi renk taşıyor. İki silahlı gücümüzün mensuplarının da vatanseverliğinden kuşkumuz olamaz. Fakat devletin içinde kökü dışarıda örgütlerin işi ne! 80 öncesinde sokaktaydı kavga, şimdi devlette! Üstüne PKK faktörünü de eklerseniz bir de Kürt-Türk yarılması, çok kutuplu bir kaos getirecektir. Kurumsal bir savaşa dönüşebilecek fitne, bu ülke için kâbus olacaktır. Tuzu kokmuş bir halde kalacağız. İç savaş çıktığında silahlı güçler de kavganın parçası olmuşsa kanı kim durduracak? Elbette belli: BM kararı ile NATO güçleri ‘iç barışı sağlamak, can güvenliğini tesis etmek’ için yönetime el koyacaklar. Bu güçler elbette ABD gücü olacaktır. Bundan 4 yıl önceki yazımızda öngördüğümüz gibi.

          Niçin böyle olacak? Her fırsatta yazıp anlattığımız nedenle: ‘2030 sonrası tükenecek olan petrol, dünyayı enerjisiz bırakacak. Petrol sonrası dönemde, dünyanın beşyüz yıllık enerji kaynağı Bor ve Uranyum olacak. Bor ve Uranyum dünya rezervlerini kontrol edenler de dünyaya hükmedecek. Bu rezervler nerededir? Bor Ege Bölgesinde, Uranyum Karadeniz ve Güneydoğu’da. Ayrıca yağmuru dinmeyen Karadeniz’in ve GAP’ın dünyanın yirmi yıl sonra düşeceği ‘su krizinde’ taşıyacağı önem de cabası! Bu nedenle ‘Türkiye Türklere bırakılamayacak kadar kıymetlidir!’

          Ülke içindeki gelişmeler dışında bölgedeki gelişmeler de bu tahminimizi doğrular: Haritada şu ülkeleri bir işaretleyin: Afganistan, Pakistan, Gürcistan, Irak, Kosova ve Bulgaristan. Buralar ABD’nin yerleştiği ülkelerdir. Ve Türkiye’yi çembere almaktadır. Son ikiyüzyıldır dünyanın efendiliğini yapma fırsatı Arapların ayaklarının altındaydı; petrolün hakkını veremediler. Şimdi bundan sonraki beşyüzyılın kudret imkanı, Türklerin ayağının altındadır. Bu sefer sınav bizim sınavımızdır. Tarihin kırılması yine bizim fay hattımızda olacaktır. Bu şartlarda artık Ya efendiyiz, ya uşak!.. Ortası yoktur.

            Anayasa Mahkemesi hangisine karar verirse versin; bu gerilime hizmet etmemek ülkeye hizmet olacaktır.

ROMANLARDA TEHCİRİN YOLCULUĞU

  • 2.1Bin Görüntülenme Sayısı

Cumhuriyetçiler ve Demokratlar

  • 1.7Bin Görüntülenme Sayısı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hakkımda
Hakkımda
Merhaba. Bu sayfalarda birlikte olmaktan son derece mutluyum. Hoş geldiniz. Hayat yolundayız. Her birimiz ayrı bir mecradan, farklı bir maceradan geliyoruz...

Site Toplam Ziyaretçi: 300

Son Yüklenenler

Paylaşımlarımdan Haberdar Olmak İster misiniz?