GEZİ PARKINA GERİDEN BAKALIM
Gezi Parkı olayları iki haftaya ulaşıyor. Dostlarımızın bu konuda görüşlerimizi yazmamızı istemelerine teşekkür ediyorum. Yazılan çok isabetli yazılar oldu. Son derece doğru yorumlar dinledik. İstifade ettik. Artık herkes bir fikir sahibidir.
Geçmişteki yazılarımızdan alıntılarla konuya bakmayı bütünsel algı açısından fayda görüyorum:
(2010 Mayıs)TÜRKİYE: GELECEĞİN ÜLKESİ
Çalkantılı Türk siyasal hayatı, unutulmaz boyutta üç büyük travma yaşadı. Üç zulüm, üç doğruyu öğretti bize: İlki, Menderes’in asılmasıydı. Türkiye ‘demokrasi şehidi’nin sembolleşmesi sayesinde demokrasiye sarıldı. Ardından, beş bin gencini kardeş kavgasına kurban verdikten sonra 12 Eylül’ü yaşadı. Kardeş cinayetleriyle dolu iç savaş ve kurtarılmış bölgeler ‘barış’ın değerini öğretti. Ve üçüncü travma, milletin değerleri üzerinde kurulan baskılar nedeniyle ‘inancına’ sarılmasına neden olduğu 28 Şubat oldu. Fakat bu sefer aldığı dersin ikisini kullanarak; ‘demokrasi ve barış’ içinde ‘değerlerine’ sahip çıktı.
Şimdi bu üç acı tecrübeden öğrendiği üç prensiple; manevi değerlerine sarılarak, barış ve demokrasi içinde gelişen güçlü Türkiye’ye yöneldi.
AK Parti hükümetinin tarihsel anlamı buydu.
(2009 Haziran) NE İRAN NE KÜBA OLALIM: TÜRKİYE KALALIM
Gerçekten gurur duyuyoruz. Sayın Başbakanımız zalimlere hasım, mazlumlara hami bir vizyonla yürüyor. Araplara ve Türk dünyasına yakınlaşmaya öncülük ediyor. BM’nin karşısında ‘Filistin’i bile devlet yapamıyorsanız, Somali’ye yardım etmiyorsanız, siz ne işe yarıyorsunuz?’ Diyor. İsrail’e karşı hiçbir Arap devletinin gelemediği bir noktaya geldi Türkiye. Kapitalizmin küresel düzenine rest çekiyor.
Fakat şunu soralım: Castro’nun ülkesi gibi bir çeperde bir ada değiliz. İran gibi ideolojik bir ada da değiliz. Stratejik odağız. Bize göz yummazlar.
“Türkiye Türklere bırakılamayacak kadar kıymetli bir ülkedir” diyenler başımızı hoş bırakmazlar.
(2010 Ekim) YENİ AYRIŞMA: CUMHURİYETÇİ-DEMOKRAT
Sürekli vurguladığımız gibi ülke Cumhuriyetçi(fikirde Milliyetçi, siyasette devletçi, yaşam tarzında seküler) blok ile Demokrat (fikirde liberal, siyasette çoğulcu, yaşam tarzında muhafazakar) tercih yapan iki ana bloka ayrılmış durumdadır. Bu referandumda bu tablo bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Türkiye’nin klasik yüzde 40 sol yüzde 60 sağ potansiyelinin aynen durduğu; fakat artık sol oyları Cumhuriyetçi, sağ oyları da Demokrat tutumun toparladığı anlaşılmıştır. Üstelik bu tablo iki referandumda da kendisini tekrar ederek sosyolojik anlamda bir siyasal tutum halinde varlığını kanıtlamıştır.
Bundan sonra çatışma cumhuriyetçi ve demokrat kitleler arasında cereyan edecektir.
(Kasım 2009) CUMHURİYETÇİLER VE DEMOKRATLAR KİMLER?
16 yıl önce(1993 yılında) bugün oluşan fotoğrafın tasnifini öngörmüştük:
O zaman CHP,DYP,MHP,BTP(şimdi BDP),DEP,İP aynı anlayış safındadır, demiştik.
ANAP, BBP, Liberal parti ve Hak Par da karşı tarafta…
Bugün referandum partileri saf tutmaya zorladı ve bu tasnifin birebir gerçekleştiğini gördük.
Hayırcılar: CHP,MHP,DP, BDP,İP…
Evet diyenler: Ak Parti, BBP, Hak Par…
MHP ile İP ve BDP’ nin aynı safa düşmesine herkes şaşırmış olabilir. Bizim için doğaldı. Ayrıntılı bir şekilde analiz ederek cumhuriyetçi ve demokrat ayrımını tanıttığımız yazımızın başlığı da ‘Cumhuriyetçi misiniz, demokrat mı?’ idi…
Biz ise bu ayırımın bizde doğurabileceği iç çatışmadan dolayıcumhuriyetten vazgeçmeden içine sürekli ve daima daha çok demokrasi katmaktan yanaydık… (Bugün Cumhuriyet değerlerini taşıdığını iddia edenler Gezi parkı eylemlerindeler..)
Halen de öyleyiz…
Bir de gelecek öngörümüz vardı(1993’te):
1994-98 demokratların dönemi olacaktı.
1998-2001 cumhuriyetçilerin…
2001-2011 demokratların
2011-2013 çekişme yılları
2013-2016 cumhuriyetçi dalga
2016- 2026 demokrat dalganın olacak…
Bu tabloyu da özgürlükçü ve statükocu çekişmesinin Türk siyasal tarihindeki düz dalga-ters dalga grafiğini ileri yürüterek bir tahmin olarak oluşturmuştuk.
Toffler’in teorisine dayanarak Türkiye’ye uyarladığımız bu analizin isabeti şimdi, 20 yıl sonra bakınca doğru ilerlemiyor mu?
(2005 Eylül) HEDEF TÜRKİYE’DE İÇ SAVAŞ
Ulusalcı(Cumhuriyetçi) – Muhafazakar(Demokrat) kimlik ayrışmasına Kürt meselesinin siyasallaşmasının-ki siyasallaşma kentleşme demektir- şehirler içine gerilimi indirdiğinde etnik ve dinsel; çok kutuplu bir çatışma ortamının doğacağını ve patlaması için sadece iktidar zafiyeti anının bekleneceğini yazmıştık. Öngörümüz ise şu idi: 2011 sonrası Türkiye’de iç savaş! Bu iç savaşa TSK ve Emniyet de dahil edilerek, savaşı durduracak bir kolluk gücü kalmayacağından 2015 ’te NATO güçlerinin barışı sağlamak için, 5 milyon ölünün ardından Türkiye’ye müdahalesi ve işgal…
(16 Şubat 2012) GÜÇ ZEHİRLENMESİ
…Bekara karı boşamak kolaydır. Fakirken zenginleri kınayabilirsiniz. Ancak zengin olunca bağışlama gücünü kendinizde bulup bulamayacağınız önemlidir. Sahabe Salebe’nin varlığın hakkını veremeyen acı imtihanını hatırlıyoruz. Muhalefetten iktidarı bombalamak da kolaydır. Özgürlük için savaşan muhalifler ellerine iktidar geçince nasıl despotlaşıyorlar, tarih örnekleriyle doludur. Ülkemiz siyasi tarihinde bu imtihanı başarıyla tamamlayan bir örnek bilmiyoruz.
CHP bu antidemokratlığın zaten hasbahçesidir. “Yeter! Söz Milletin!” diyen Demokrat Parti İktidarında CHP’nin kendisine reva gördüğü, kendisinin de şikayet ettiği her baskıyı ve yöntemi iktidarını sağlamlaştırmak için kullanmadı mı? Adalet Partisi’nin ve Süleyman Demirel’in iktidarı elinde tutmak için geliştirdiği yasaları oyuncak yapan taktikleri saymakla bitiremeyiz. Anavatan Partisi ve Turgut Özal’ın da karşısında bir muhalefet büyütmemek için kanunları kendisine kaldıraç yapan bir siyaset izlediğini bilmeyenimiz yoktur.
Siyasetin doğasında iktidar hırsı, iktidarın doğasında da baskı vardır. Hobbes’tan,Machiavelli’ye, Rausseau’dan La Botie’ye kadar siyaset bilimi düşünürleri bize hep bunu anlatmışlardır.
İşte iktidarların ‘güç zehirlenmesi’ burada başlar.
(Gücünüz; muhalefetinizin zalim, dostlarınızın vefasız görmeye başladığı noktada sizi zehirlemiş olur. Trajedi orada başlar. Zaaflarınız kadar imkan bulur hasımlarınız.)
(25 Ocak 2011) ARAP BAHARI TÜRKİYE’DE OLACAK MI?
Adalet ve kalkınma Partisi zaten ‘halk tepkisi’nin meyvesi olmuştu. Bugün ayaklanan Arap halklarından 10 yıl önce, Tayyip Erdoğan ‘Demirel’ ile sembolleşen devri, Türkiye halkının net tercihiyle sona erdiren zaferi kazanmıştı. Sayın Demirel halen ‘bize oy verenler nerede’ diye Namık Kemal Zeybek’e ‘kaybolan yılları’ soruyor.
TÜRKİYE’DE ATEŞLEME MEKANİZMASI TAHRİP EDİLMİŞ AYAKLANMA POTANSİYELİ KALMIŞTIR
Bu arada Türkiye’de ‘sokak sokak halk direnişi çağrıları’nı ortaya atanların, nasıl bir operasyonla iş başına geldiğini; bölgenin bu konjonktüründe çağrılarının ne anlama geldiğini de iyi düşünmeliyiz.Onlar, eğer son üç yılda Türkiye güvenlik politikaları, ordu-medya-üniversite(zinde güçler) eksenini elinde tutan ucu dışarda derin odakları kontrol altına almasa idi, ülkemiz için altyapısı yeterince oluşmuş iç savaşın fitilini bu siyasal destekle nasıl ateşleyeceklerini tahmin etmek hiç de güç değildir! Bu iç savaş potansiyeli halen içimizde mevcuttur. Fakat kurgulanan ateşleyici mekanizma bozulmuştur. Uyanık ve dikkatli kalmaya devam etmelidir. Bu kontrolü sağlayanları da tarih takdir edecektir.
Bu ateşleme mekanizması yok edildiği için Gezi parkı Eylemleri Arap baharından farklı olarak iç savaşa ve silahlı devrime dönüşmeyecektir.
(Şubat 2011) WİKİLEAKS YAYINLARI TÜRKİYE’YE MÜDAHALE’NİN BAŞLANGICIDIR
Son olarak şunu da belirtmeliyiz. Bu sürecin devam edeceğini öngörüyoruz. Türkiye’nin bu üçlüye(İngiltere-İsrail-ABD) karşı savaşı başlamıştır. 2011’in kritik yıl olduğunu dokuz yıldır dile getiriyoruz. Böylesi yollarla başarı sağlayamayınca başka fiili durumlarla Türkiye’nin karşısına çıkacaklardır. Bu, içeride de dışarıda da gerilimi tırmandıracaktır.
Wikileaks Olayı 2011 eşiğinde, ABD’nin 2011’den itibaren Türkiye’yi rahatsız edecek bir hareket içine gireceği, iç savaşı ve bir savaşı kapısına dayamak isteyeceği öngörümüzü doğrular niteliktedir. Wikileaks bizi yıkmaz ama gardımızı aldırır.
Saflar netleşiyor.
Tamamı web sitemizde halen bulunan ve büyük resmi görmeyi amaçladığımız için paylaştığımız bu yazıların ardından son olaylara dair yorumlarımızı bir sonraki yazımıza bırakalım.
Bir yanıt yazın