Hikmet, Kıymetini Bilene Yarar…
Hayat ilmekler atarak uçurumdan indiğin bir halat. Geçmişinden bir düğüm çözülse, düştün demektir boşluğa.
Hayat çıplak kayalıklarda yankılanan bir kartal çığlığı; pervasız, yırtıcı. Şahin bakışı kadar delici.
Hayat, hoyrat. Hayat, ellerinle yaptıklarının adı.
Yanlış yapmamanın imkanı var mı? Evet, Var. Hatasız kul olmaz, lakin hatasız olma imkanı, var!
Gelip çattığında imtihan ya duymayacaksın,ya konuşmayacaksın eğer hazır değilsen! İnsan ne kadar da hazırlıklı olsa depreme, vurduğunda deprem, yine de şokunu yaşar elbette. Onun içinhayata hazırlık vardır; hazırlanmış bir hayat yoktur. Hayat sürpriz demek.
Bu çiğ hayatın alaboralarla dolu enginlerinde zayıf yaşam tekneme gelip bodoslama bindiren kuvvetli dalgalar olacağını elbette ben de biliyordum. Biliyordum da, dalgalanmaya hazır ruhumun bu hareketlenmeyi kontrol edebileceğini zannediyordum.
Meğer deprem olduğunda yeri tutmanın faydası yokmuş; altından zemin kayıyor çünkü. Depremde yeri değil kendini tutmayı, kendini yönetmeyi bileceksin. Kendinle başa çıkmayı becereceksin. Bir ilmek olsun direnecek bugününe uzanan hayat halatından; kopmuyorum, diyecek! Tutunacaksın!..
Diyor ya şair; “Bir dost kapısında vuruldu yürek.”Diyor ya: “Dostun kapısında dil hesapsızdır”, işte aynen öyle hesapsız sözler yüzünden, nezaketler üzerine kurulu, kalp kadar şeffaf, cam kadar kırılgan ince ve derin duygularla dolu dünyanız paramparça oluveriyor bir anda.
Ve düşünüyorsunuz sonra,“meğer ne safça ve hesapsızca yaşıyormuşum?”
Kader birliğinin içinde karar birliği de yok mudur oysa? Niye kader arkadaşları darlık gelince kendi yollarını ayrı çiziyor?
Kader birliğine varız, keder birliğine yok muyuz?Keder arkadaşı olmayandan kader arkadaşı olur mu?
Ve doluyor şair yüreğim:
“Gerçek duvağını kaldırdı cana,
Yakındır uyanman,yakın yüreğim!
Silah tetiklendi dolu kovana,
Çelik yeleğini takın yüreğim!
Hasbîlik kapısı hesapla çaldı,
Hesapsız bir kula öykün yüreğim.
Uyku tattırmayan yâr kime kaldı,
Bırak, böyle kalsın öykün yüreğim!”
Bir dersi, bir çıkarımı olmalıydı yaşadıklarımın.
Yalnızlık, ben de olmasam kimin arkadaşı olurdu acaba? Bu yalnızlıkta da kimle hasbıhâl edersin? Yine Kırçıl Dedemi çağırsam, gelir mi?
Zaten bir tek o vakitsiz gelmeyen dost. O da geldi mi bir daha gelinceye dek vaktimi dolduruyor.
Şu zaman da geçmez mi? Saniyeler ne vurdumduymaz….
İşte görünüyor. İçimde bir peri masalı gibi canlanıyor heyecanı bu gelişin. “Hoşgeldiniz Kırçıl Dedeciğim!”
“Hoş bulduk yavrum, serzenişlerini duydum.
Şimdi dikkatle dinle, vaktim pek az.
Dört şey geri gelmez yavrum: Atılan ok, geçen zaman, kaçan fırsat ve çıkan söz!
Düşünmeden söz söylemek nişan almadan ateş etmeye benzer. Kimi, nasıl yaralayacağın belli olmaz.
Şimdi içerlediğin şeye bir bak; birkaç sene sonra aynı derecede kızacak isen şimdi kız. Yoksa değmez, sabret ve aş.
Bir amaç için çalışırken çıkan zorluk karşısında seni mağlubiyete mahkum eden beş yanlışın olabilir: Zamanı iyi planlamamak, zamanlamayı iyi yapmamak, istikrar ve azim duygusundan mahrum olmak, insan ilişkilerinde gelişmemiş, yani üslupsuz olmak.
Doğru bir amaca kaliteli bir temsille yönelen, , onurlu bir azimle çalışan, iyi bir organizasyonun er veya geç başarıdan başka âkıbeti yoktur.
Düstûrun desturun olmadıkça hikmetin kıymeti yoktur.
Allah yâr ve yardımcın olsun.”
Teşekkür ederim Kırçıl Dedeciğim.
İçime sükunet veren sözlerini özümseyeceğim.
Allah’a emanet ol.
Bir yanıt yazın