İSLAM TARİHSELCİLİĞİ ÜZERİNE DERKENAR-3
İçeriden Ama Batılı Bakış: Fazlurrahman
Dr. Osman ARSLAN
(Özet: Makalenin birinci bölümünde Tarihselcilik’in tümüyle batı felsefesinin ürünü olduğunu ve batı teolojisini dönüştürdüğünü açıklamış, ikinci bölümde İslam Dünyasındaki güncel akımların bir panoramasını yaptıktan sonra bu akımlar içinde Tarihselciliğin nereye düştüğünü göstermeye çalışmıştık. Makalenin bu bölümünde tarihselciliği İslam içine taşıyan öncü düşünür olarak kabul gören Fazlurrahman’ın fikirleri üzerinde duracağız.)
İslam Tarihselciliğinin öncüsü Fazlurrahman(ö.1988)(22), İslam’ın çağdaş dünyada rekabet gücünü artırma gereğine inanmış, devlet başkanını da etkisine aldığı Pakistan’da fikirlerini uygulamaya çalışırken bazı dini grupların katledilmesi yönündeki çağrıları üzerine ABD’ye gitmiş, burada İslam Dünyasından edindiği öğrencileri eliyle fikirlerini daha hızlı gündeme taşımış bir düşünürdür. İslam Tarihselciliği 1983 yılında yayımlanan Fazlurrahman’ın “İslam” kitabı ile Türkiye’de de gündem olmaya başlamıştır(23). 90’lı yıllarda tartışmalara konu olan İslam Tarihselciliği, on yıl kadar suskunluktan sonra son yıllarda yeniden gündem olmaya başlamıştır.
“Tarihselci olursanız ilerlersiniz”
Oryantalistlerin(şarkiyatçıların) İslam dini üzerine yaptıkları değerlendirmelerin Fazlurrahman’ın fikirlerinde ‘veri’ alındığını söylemek abartı olmaz. Zira temel tezi ‘Kur’an’ın evrensel değil tarihsel bir metin olduğu’ yönündeki tarihselci düşünce zaten oryantalistlerin önerisiydi(24): W. Montgomery Watt (ö. 2006), “Tarihselciliğin Kitab-ı Mukaddes’e uygulanması dinin lehine oldu. Müslümanlar da aynı şeyi yapmalı” diyor, “Kur’an’ın Yahudilik ve Hıristiyanlık hakkında aktardığı yanlış bilgilerin(!) Tanrı’nın değil o dönemin Araplarının Kur’an metnini ortaya koyduğunun delili olduğunu” söylüyor, İslam’a, Tarihselciliği uygulayan oryantalistleri örnek gösteriyordu. Rudi Paret(ö. 1983) de, “Kur’ân’a giden en kestirme yol, en azından bizler için tarihsel bakış açısından geçmektedir. Muhammed’in çağına hitap eden uygulamalarını tarih çoktan aşmıştır” demekteydi. Buraya bir not daha ekleyelim: Doğrudan Papa Francesco de “Bizim yaptığımız gibi Müslümanlar da Kur’an’ı tarihsel-eleştirel yaklaşımla ele alırlarsa, bu, ilerlemelerini sağlayacaktır” demiştir(25).
Tarihselciliği İslam İçine Taşıyanlar
Oryantalizmin Müslümanlara bir önerisi de olan Tarihselciliği İslam içine taşıyan düşünürlerin Batı kültürünün etkisi altında yetişen Müslüman düşünürler olması da öngörülebilecek bir durumdur. Müslüman düşünürlerce ilkin Fazlurrahman (ö. 1988)’ın önerdiği bu oryantalist yaklaşım, Muhammed Arkoun (ö. 2010), Roger Garaudy (ö. 2012), Nasr Hamid Ebû Zeyd (ö. 2010) ve Hasan Hanefi gibi modernist Müslüman düşünürlerce de sahiplenilmiştir. Birbirine benzer görüşler serdeden bu düşünürlerden, örneğin Garaudy tarihselci yorumu çok net savunur: “İslâm Peygamberine gönderilen kitabın(örfe dayalı hükümleri) belirli bir devir için söz konusudur.”(26)
“Peygamberin Zihni ve Kalbi Aracılığıyla”
İslam’ı Tarihselci yoruma tabi tutan ilk düşünür olan Fazlurrahman, önce “Kur’an’ın tümüyle Allah kelamı olduğuna inanmayan Müslüman da olamayacağını” söyler.(27) Ardından farklı bir söyleme yönelir: Kur’ân için,“indiği çağda Mekke’nin güncel sorunlarına Peygamber’in zihni aracılığıyla gönderilen ilâhî bir cevaptan ibarettir“, der. Bununla, zihninde vahiy beliren Hz. Peygamberin, edebi kapasitesi kadar dönemin akıl seviyesine hitap eden bir metin oluşturmuş olabileceği sonucuna ulaşmaktadır. (28) Oysa Kur’ân’ın beyanından vahyin, “Cebrail tarafından Hz. Peygamber’in kalbine indirildiğini”(29) “O’nun da bunu kalbiyle tasdik ederek kendinden bir şey(yorum bile) katmadan”(30) insanlara aktardığını anlıyoruz. Tam burada “kalbine inme” mesajından hareketle Fazlurrahman Hermeneutik (yorumlayarak açıklama/yorumsama) yaklaşımını devreye sokar.
Her Anlam Tarihsel Midir?
Yunan mitolojisinde Tanrıların sözlerini halkın anlayacağı biçimde aktardığına inanılan Tanrı Hermes’in bu işlevi “Başka evrenin anlamını bu evrenin diline çevirerek aktarma” anlamında hermeneutik diye adlandırılmıştır. Kullanıldığı çok geniş anlamı dini metinlere yönelik olarak Dilthey kullanmıştır. “Her anlamın tarihsel olduğu” noktasına ise Gadamer taşımıştır(31).
Hristiyanlığın Hayat Öpücüğü: Hermeneutik
Tam burada bir açıklamaya gerek vardır: Hıristiyanlar İslam’daki gibi bir vahiy kültürü taşımazlar. Onlara göre Kitab-ı Mukaddes’in özü Tanrı’ya, sözü insana aittir. İnanışlarına göre “Yazan(insan), İsa’ya gelen vahyi kendi üslubu ile dile getirmekte serbest bırakılmıştır.”(32) Bu durumda hermeneutik(anladığını kendisi dile getirme) ve bunun felsefi sahibi tarihselcilik Hıristiyan Batı için yegane kurtarıcı izah olmaktadır. Yani hermeneutik, herhangi bir Hıristiyan ilahiyatçısı için hayati önemdedir. (33) Sonuçta Kitâb-ı Mukaddes insan zihninin ürünü olarak kabul edilmektedir. (34)
Bu nedenledir ki Spinoza (ö. 1677) da, “Mukaddes kitabın, tek bir müellifin değil çeşitli asırlarda yaşamış çok sayıda azizin ortak eseri” olduğunu dile getirir. (35) Halbuki Kur’an vahyini herhangi bir insana/insanlara izafe etmek mümkün değildir. İncil gibi, insanların elindeki parçaları toplayarak oluşturulmadığı için Kur’an’ın hermeneutik gibi aracı yaklaşımını meşrulaştırıcı bir açıklamaya ihtiyacı olmamıştır. (36) O nedenle Hıristiyan teolojisine özgü bir iç meseleyi İslam’da da aynı sorun varmışçasına taşımak, en azından Kur’an’a karşı haksızlık olarak görülebilir.
“De ki.. Değiştirmem İmkansızdır!”
Bu konuda Kur’an net açıklamada bulunur. Kur’an hükümleri hoşuna gitmeyenlerin itirazına karşı Peygambere şöyle denilmiştir: “De ki, onu kendi tarafımdan değiştirmem, benim için imkânsızdır. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Şayet ben, Rabbime karşı gelirsem büyük bir günün azabından korkarım.”(37)
Hermeneutik uygulama, belki beşeri tarihsel metinleri okumada yararlı olabilir, fakat tek bozulmamış ilahi metnin sahibi tek din olarak İslam için hem gereksiz, hem yersiz hem de rahatsız edici durmaktadır. Teslim etmek gerekir ki, Tarihselci hermeneutik okumanın, ayetlerin tarihsel olarak ‘o günkü anlamı’na odaklanmasının, Kur’an’ın ‘indiği gün nasıl anlaşıldığı’nın kavranması bakımından yararlı bir yanı da olmuştur.
Yaşayan Sünnet’e Ulaşma Metodu
Fazlurrahman, Kur’an metninin iman, ibadet ve ahlakla ilgili olmayan geniş metinsel kısmını ‘bir beşer olarak Peygamber’e izafe ederek’ ilahi kelam olmaktan soyutladıktan sonra ilgili hadisleri de ‘güvensiz’ ilan eder. Geleneksel metot olan kıyas usulünü de güncelleme amacı için ‘yetersiz metot’ olarak niteler.(38) Böylece, yerleşik kabulleri reddederek yeni bir metot ihtiyacını gündemler. Bu islam’ı güncelleme metodu da, elbette Dirthey’in geliştirdiği tarihselci yaklaşımın önermesi olacaktır: Önce Kur’an’ın nüzul dünyasına nüfuz edilerek dönem içinde ilgili ayetin ne anlama geldiği bulunacaktır. Bu ilk kısım tarihçilerin işidir. Ardından çağdaş gelişme ve kabuller dikkate alınarak bulunan ‘anlam’ günümüzde nasıl yaşatılabilirse o bulunacaktır. Bu ikinci aşama ise sosyal bilimci ve ahlakçıların işi olmalıdır. Böylece ilahiyatçılara pek de ihtiyaç kalmadan ‘Yaşayan Sünnet’e ulaşılabilecektir. (39)
Ahlak, Adalet ve Eşitlik
Fazlurrahman’a göre Kur’an, “ahlâkî rehberlik belgesi”dir. Kur’an’ın ana hedefi O’na göre “sosyo-ekonomik adalete ve insan eşitliğine dayalı bir toplum kurmak”tır. Fazlurrahman, “Kur’ân’ın hükümlerini uygulamakta ısrar etmek, Kur’ân’ın hedeflerini yok etmek demektir” görüşündedir.(40)
Peygamberi Küçültmek!
Elbette ilahiyat bilimlerinde uzman değiliz, ancak Fazlurrahman’ın vahiy meleğine ilişkin yazdıklarında bazı çelişkileri düz bir okumada bile fark etmek mümkündür: O’na göre, Peygambere vahiy getiren ‘ruh’ hem melek(Cebrail) demek değildir, ruh meleklerin ilettiği şeyin adıdır; hem büyük melektir, aynı zamanda melekleri indiren melektir.(41) Cebrail’in Peygamberimize vahiy getirdiğinin kesin olmadığını ispatlamaya özel çaba harcadığı görülmektedir. Bu yönde yoğun yorumlar yapan Modernist düşünür Seyyid Ahmed Han ile birlikte Fazlurrahman Peygamberi ‘Kur’an’ın postacısı yapan’ ‘etkisiz aktarıcılık’ rolünü de “Peygamber’i küçültmek” olarak kabul eder. “Hz. Muhammed, belki, İslam’ı anlamak için vahyi insan diline getiren tarihsel kişilik olması nedeniyle Kur’an’dan da önemli olabilir” der. Evet, Peygamberi bir iletken maddeden ibaret görenler küçültüyor sayılabilir, Peki vahyin ‘peygamberin sözleri’ olduğuna çıkan yorum yüceltmekte midir? Daha doğrusu maksat Peygamberi yüceltmek meselesi midir?
Bu yöndeki fikirleri uzatmayıp, sanki bu nevi görüşlere yönelik inmiş gibi görünen bir ayet meali ile sonlandırmak daha uygun olabilir: “Acele edip Kur’ân’ı ezberlemek için dilini hareket ettirme! Kuşkusuz onu toplamak ve okumak bize aittir. Biz onu okuduğumuzda sen onun okunuşunu takip et. Sonra onu açıklamak da bize aittir.”(42)
Bir Özet Yapmak Gerekirse…
Fazlurrahman Batı’da eğitim görmüş ve eserlerini de büyük ölçüde İslam ile ‘sorunlu’ olan Batı’da yayımlaması nedeniyle görüşlerinde dini olduğu kadar siyasi kaygıların da olabileceğini(43) düşündürmektedir. Tarihselcilik yoluyla İslam’a modernist bir yorum getirmek istemesi, İslami bilimlere ait disiplinleri itibarsızlaştırma çabası Müslüman aydınlar arasında tepki toplamaktadır. Öte yandan sünnetten ve hadislerden tercih ettiklerini ilkesel/bilimsel ve teknik gerekçelere göre değil ideolojik gereklere göre belirlemesi eleştirilen temel tutumlarından biri olmuştur.
Fazlurrahman’ın İslam’a Batı’dan bakışını, Kur’an’ı Kitab-ı Mukaddesleştiren yaklaşımında yakalamak mümkündür. Hz. İsa’ya nispet edilen sözleri azizlerden alıp toplayan İncil’i ‘ilahi kitap’ yapmak isteyen Hıristiyanlar, çareyi ‘İsa’yı tanrılaştırmakta’ bulmuşlardı. Fazlurrahman’ın, Kur’an’ın Hz. Peygamber’in kalbinden geçerek ‘duygusal ve anlatımsal değişime uğradığı’ iması/iddiası da eğer Müslümanlar arasında kabul görürse, bu, Kur’an’ın da “Muhammed’in sözü” olması anlamına gelecektir. İşte o zaman Müslümanlar da, Hristiyanların İsa’ya yaptıklarını Hz. Muhammed’e yapmak durumunda kalabileceklerdir. Dine uygulanan Tarihsellik, odağa aldığı ‘tarihsel kişiliği’ Tanrıdan da öne çıkararak kutsamakla sonuçlanacak bir teoloji kurmaktadır.
***
- https://islamansiklopedisi.org.tr/fazlurrahman
- Fazlurrahman, İslam, Çev. Mehmet Aydın, Ankara Okulu yayınları, 1988
- Paçacı, Mehmet, Kur’ân ve Ben Ne Kadar Tarihseliz?, Ankara 2000, s. 55-56; Hatiboğlu, İbrahim, “Fazlurrahman”, Çağdaş İslâm Düşünürleri, (edt. Cağfer Karadaş), İstanbul 2007, s. 129
- Francesco, Jorge Mario Bergoglio, “Papa’dan Skandal Kur’ân’ı Kerîm Açıklaması: Eleştirel Çalışma Yapmaları İyi Olur”, Akşam, 02.09.2017
- Garaudy, Roger, Yaşayan İslâm, (çev. Mehmet Bayrakdar), İstanbul 1995, s. 106.
- Fazlurrahman, İslami Yenilenme (Makaleler-III). Çev: A. Çiftçi, Ankara 2002, s. 32- 33
- Fazlurrahman, İslam ve Çağdaşlık, (Çev. Alparslan Açıkgenç, Hayri Kırbaşoğlu), Ankara, 2014, s)
- Şuara, 26/192-195, Bakara, 97
- Hakka, 69/44-47
- Bilen, Osman, Çağdaş Yorum Bilim Kuramları, Ankara 2016, s. 149
- Watt, Modern Dünyada İslâm Vahyi, (çev. Mehmet S. Aydın), Ankara 1982, s. 23
- Jeanrond, Teolojik Hermenötik, s. 273.
- Yılmaz, “Tarihsellik Bağlamında Tefsir Geleneğinde Değişim” s. 13.
- Kılıç, Sadık, “Nesnellik ve Öznellik Arasında yorum”, İslâmî Araştırmalar, sy.1-2-3-4, 1996, IX/104.
- Yiğit, “Hermeneutik Yöntem ve Usûl’i Fıkhın Kat’î-Zannî Diyalektiği”, s. 130.
- Yunus Suresi/15
- Kotan, Şevket “Kur’an ve Tarihsellik Üzerine”, s. 12; Fazlurrahman, İslam ve Çağdaşlık, s. 62,80
- Fazlurrahman, İslam ve Çağdaşlık, s. 64.
- Fazlurrahman, İslam ve Çağdaşlık, s. 78; Fazlurrahman, İslâmî Yenilenme Makaleler I, s. 75
- Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kur’ân, s. 157-161
- Kıyâme, 75/16-19
- Fazlurrahman’ın bazı eserlerine sponsor olan Ford Vakfı’nın tüm yöneticilerinin CIA kökenli olduğu ve CIA projelerinin yürütülmesinde kullanıldığı dikkate alındığında Fazlurrahman’ın siyasi duruşu da tartışmalı bulunabilir- http://iktibasdergisi.com/2018/11/18/tarihselcilik-ve-fazlurrahman-dusuncesi/
Bir yanıt yazın