KUDÜS BİR MİHENK

KUDÜS BİR MİHENK

Osman ARSLAN

Kudüs üç din için de önemlidir. Yahudiler ve Hrstiyanlar için Mukaddes, Müslümanlar için mübarek beldedir. Yahudiler dünyanın yaratılışına Tanrı’nın Kudüs’ten başladığına ve Allah’a en yakın nokta olduğuna inanırlar. Üstelik vadedilmiş topraklarıdır. Hristiyanlar ölümden sonra mahşerin Kudüs’te kurulacağına inanır. Müslümanlar ise Peygamberler şehri ve Mirac’ın durağı olarak önemserler. Yani üç din için de vazgeçilebilir bir belde değildir Kudüs.

Kudüs’ün bugününü anlamak, geçmişini bilmekle yakından ilgilidir. Kudüs tarihine kısaca göz atınca son İslam İşbirliği teşkilatı Toplantısında(İİT) alınan kararların nedeni ve ABD’nin bugün imza atma nedeni çok daha net anlaşılacaktır.

BEŞ BİN YILIN KISA TARİHİ

Bilinen beş bin yıllık geçmişinde Kudüs, şehir örgütlenmesi halinde tarih sahnesine bir ‘Sami’ şehri olarak ilkin Hz. İbrahim’le çıkar(M.Ö.2.600). Tevhidi çıkışını zafere taşımada O’na destek veren Melchizedek’in şehriydi Kudüs. Adı, İbranice Yaruşalem’di. Bronz Çağı’nın büyük gücü Mısır’ın elindeyken, İkinci Ramses döneminde zengin ve ihtişamlı bir şehir oldu.

ESKİ ŞEHİR DOĞUYOR

Kenani kabilelerin eline geçtikten bir süre sonra devlet bölününce on kabilenin kuzeydeki İsrail devletine Samiriyye(Batı Şeria) başkent olurken, 2 kabilenin güneydeki Hz. Davut tarafından kurulan Yahuda Krallığının başkenti de Kudüs oldu. Yahuda Krallığı Hz. Davut oğlu Hz. Süleyman’ın elinde bir dünya gücüne dönüştü(M.Ö.970). Ahit Sandığının bulunduğu Birinci tapınak (Süleyman Mabedi) o zaman inşa edildi. Mabedi çökertiyor denilen tünel ise Kral Hezekiya(M.Ö. 840) tarafından açılan Kudüs’ün yoluydu aslında. “Siloam yazıları” diye kutsal addedilen metinler tünelin üst kısmına İbranice süsleme yazılar biçiminde o zaman yazılmıştı. M.Ö. 7. Yüzyılda Kudüs Kuzey Krallığı’nı(İsrail Devletini) yıkınca dindaşlarının yoğun göçleri Yahuda Devletini daha da güçlendirdi. İkinci Tapınak’ın inşası bu dönemde, Kral Daryus(M.Ö.512) tarafından gerçekleştirildi.

Bu yüzyıl sonrasında M.Ö. 4. Yy. sonunda Büyük İskender tarafından ele geçirilmeden önce Kudüs’e giren Babil hükümdarı Nabbukadnezar Yahudileri sürgün etti. Babil sürgününden M.Ö. 100’de İkinci Musa dedikleri Azra liderliğinde dönecek ve Kudüs’te etkin olsalar da huzur bulamayacak, savaş ve mücadelelerine devam edeceklerdir.

BEYT’ÜL MAKDİS KUDÜS

M.Ö. 2. Yüzyılda Roma ve Part İmparatorluklarının çekişmesi içinde kalan Kudüs uzun süren bir iç savaş yaşadı. Nihayet Roma’da kalan Kudüs M.S. 4. Yüzyılda yeniden Yahuda Krallığının eline geçti. Yüzyıllar boyu Yahuda Krallığına kısa süreli başkentlik yaptığı dönemler olduysa da Kudüs genellikle Roma ve Bizans elinde kaldı. Roma, çok sayıda Yahudi katletmiş, her ele geçirişinde Yahuda güçleri Romalıları kılıçtan geçirmiştir. Müslümanların eline, Beyt-ül Makdis(Tapınakların Şehri) dediği Kudüs Hz. Ömer zamanında geçti. Müslümanlar döneminde Kur’an ve hadislerde zikredildiği için Mescid-i Aksa (koyu yeşil kubbeli olan cami) önem kazandı. İhtişamlı kiliselere rakip olsun diye Halife Abdülmelik tarafından yapılan Kubbetu’s Sahra (sarı kubbeli cami) çoğunlukla Mescid-i Aksa zannedilmektedir.

SİYASETTEN ARINAN KUDÜS HUZUR BULDU

İslam döneminde siyasi merkez yapılmadığından önemi gittikçe azaldı. Fatımîler Hristiyanları Kudüs’ten kovunca büyük bir güç toplayan Hristiyanlar Haçlı seferlerinin ilki ile 1099’da Kudüs’ü ele geçirdi ve Yahudi ve Müslümanları imha edercesine katletti. 1187 yılında Selahaddin-i Eyyubi Kudüs’ü yeniden İslam yönetimine alacak, fakat Haçlılarla durmayan kanlı savaşların gölgesinde Kudüs bir köy kadar küçülecektir. Bu savaşları Eyyubilerden Memlukler devralacak, Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı Türklerinin eline geçinceye kadar bu durum aynı şekilde sürecektir. Osmanlı Devleti Kudüs’ü yeniden ihya eytti. Üç dine de statü ve inananlarına iskan hakkı verdi. İbadethanelerini restore etti ve özel bir vilayet olarak yönetti. Siyasi odak olmaktan çıkartıp dini bir merkez kimliğine bürüdü. Kudüs böylece  Hz. Süleyman, Hz. Ömer zamanlarında olduğu gibi Osmanlı döneminde de dünyanın en ileri ve huzurlu kentlerden birisi oldu.

 YİNE SİYASİ BAŞKENT DAVASI YİNE KATLİAMLAR

Ne zaman ki Mısır Osmanlı’dan koptu, İngiltere desteğinde Kudüs’e saldırmak ilk işi oldu. 1834 Filistin Arap ayaklanmasının da hedefi Kudüs’tü. Filistin’in başkenti olarak ilkin 1744 yılında İngilizlerin dile getirdiği hedefe, Araplar bu ayaklanma ile ulaştılar. Arap isyancıların Kudüs’te yaptığı ilk iş Yahudi ve Hristiyan kıyımı oldu. Kudüs, kadim tarjik tarihine geri dönmüştü. Bu tarihten sonra Filistin uluslararası güçlerin cirit alanına dönüştü. 1874 yılında Osmanlı Kudüs’te egemenliğini tartışmasız olarak yeniden sağladı ve Suriye eyaletinden kopartarak doğrudan İstanbul’a bağladı. Duvarlarla çevrili eski şehir dışında ilk yerleşimler de bu dönemde başladı. İlk Yahudi yerleşimleri Yahudi çocukların yetimhanesi ve bakıcıları kılıfında Ruslar tarafından ve hacı grupları görüntüsü ile İngilizler tarafından izin alınarak(1881) sağlandı.

BM KARARINA RAĞMEN FIRSATÇILIK

20. Yy. başları geldiğinde, II. Abdulhamit’ten Herzl toprak talebinde bulunduğunda; 30 yıl önce 12 bin olan şehir nüfusu 50 bin olmuştu ve Yahudiler nüfusun yarısını tutmuştu. Gördükleri ret, 15 yıl sonra, 1917’de İngiltere’nin Kudüs’ü Allenby komutasında ele geçirmesi sonrasında kolaylaşmıştı: 1947 geldiğinde nüfus 165 bine çıkmıştı Kudüs’te. Kudüs’te yönetimi alacak çoğunlukları olunca, BM 1947 yılında karar verdi: 10 yıl sonra Kudüs’te referandum yapılarak yeni rejime karar verilecekti. Ancak İkinci Dünya Savaşı başlayınca İngilizler Filistin’den çekildi; bunun üzerine İsrail devlet olduğunu ilan etti. Türkiye’nin İsrail’i tanıması ile Dünya Savaşının dışında durma politikası arasında bir ilişki olduğu hep konuşuldu.

DOĞU KUDÜS ÜRDÜN’ÜN BAŞKENTİ

1948’de İsrail Kudüs’ü başkent ilen etti. Buna mukabil Ürdün 1950 yılında Doğu Kudüs’e girdi ve Doğu Kudüs’ü ikinci Başkenti ilan etti. Ürdün’ü İngiltere dışında tanıyan olmadı. Dini Önemi olan Kudüs-Eskişehir Ürdün yönetiminde kalmıştı.   Eski şehirdeki 58 sinagogun yarısı, ilk 19 yılda Ürdün tarafından ahır ya da kümese çevrildi. İsrail tarafı da tarihi mezarlıkları bozup yerlerine park veya tuvalet yaptırdı. Karşılıklı tarih üzerinden saldırı ve aşağılamalar sürdü gitti. Yer yer iç çatışmalar yaşanageldi.

1980: BİRLEŞİK KUDÜS YASASI

Altı Gün Savaşlarında İsrail Savunma güçleri Doğu Kudüs’ü ele geçirdikten sonra İsrail Doğu Kudüs’ü Kudüs belediyesine dâhil etti. 1980 yılında, İsrail Kudüs Kanunu geçirdi ve bu kanuna göre Kudüs, İsrail’in bölünmez başkenti oldu. Şehirdeki Araplara vatandaşlık verildi ve istemeyenlere daimi oturma izni verildi. Altı-Gün Savaşlarından sonra Kudüs’ün nüfusu yüzde 196 arttı. Yahudi nüfusu ise yüzde 155 arttı. Buna mukabil bütün asimile çabasına rağmen Arap nüfusu yüzde 314 arttı. Yahudi nüfusu 1967 74 iken 2010 yılında yüzde 64’e, 2015 yılında yüzde 58’e geriledi. İsrail fiilen Başkenti ilan etse de bunu Dünya tanımadı. Doğu Kudüs başından beri Rusya ve Çin tarafından Filistin’in başkenti olarak tanınmıştı.

AKİM KALAN GİRİŞİME YENİ DESTEK: FİLİSTİNE BAŞKENT

ABD’nin bundan önceki yönetimlerinin tanımadığı Birleşik Kudüsün İsrail’in Başkenti olduğu ilanını ABD Başkanı imzalayınca kıyamet koptu. Türkiye ve İslam ülkelerinin İstanbul İİT zirvesinde aldığı Doğu Kudüs’ün Filistin’in başkent olduğu kararı, 2017 yılında, akim ve yarım kalan bir tarihi müktesebatın, uluslararası hukukta zemini olan bir meşru tezin dalga boyunu yükseltmek bakımından önemli olmuştur. Yeni gündeme gelen bir konu değildir. Öte yandan Doğu Kudüs’ün, bütün Kudüs’ün beşte biri kadar olduğunu, ama Eski şehiri içermesi bakımından kutsal kabul edilen mekanların tamamını kapsadığını belirtmek gerekir.

FIRSATÇI İSRAİL

Elbette İsrail’in 1948 buhranını fırsat olarak değerlendirmesi gibi 2017 yılında da Ortadoğu’da yaşanan yıkım ve iktidarsızlık dönemini fırsat görerek bir ileri adım atmak için değerlendirildiği; bunu ABD’deki Yahudi lobisinin etkinliği ile sağlamayı denediği açıktır. İsrail, tarihin kendisine sunduğu bir fırsatı daha lehine kullanmak istemiştir. Bir diğer yoruma göre ise, zaten bütün bu yıkımlar Büyük israil’e yol açmak için yaşanmaktadır. Hangi açıdan bakarsanız bakın; sonuç değişmiyor.

EFENDİLERİN SAVAŞI’NDA KUDÜS

Öte yandan Yahudilerin bir iç meselesi olarak kadim tarihlerindeki Kudüs ve Samiriye (Barı Şeria) ayrımı kapsamında Kudüs’ün İsrail tarafından başkent ilan edilmesi, dünyadaki “Efendilerin Savaşı”nda yeni bir perdedir. Bu yeni perde, geri planında tuttuğu koca bir Ortadoğu’nun enkazı önünde boy gösterirken, karşılarına dikilen yegane devlet 15 Temmuz’da yok edemedikleri, Türkiye olmuştur.

 4 Ocak 2017 tarihli “Efendilerin Savaşı” adlı yazımızda,  bundan 11 ay önce Kudüs’ün başkent olacağının işaretini veren şu satırları kaleme almışız: “İkinci Dünya Savaşı sonrasında Filistin’de kurulan Devletin adı, kazananlar Eşkanazi(Samiri) Yahudiler olduğu için İsrail oldu. Kudüs’e saygılı davranmadılar. Çünkü orası Sefaradların(Musevilerin) başkenti idi. Başkenti Tel Aviv yapmaları, Samiriyye’yi istemelerindendir. Batı Şeria’yı alıp kuzeyine doğru yayılma amaçlarında bu denli vahşi olmaları da kendi kadim başkentleri ‘Samiriyye’ orada olduğu içindir! Büyük İsrail hedefi ise, düşmanları olan kadim Yahudi  devletinin sınırlarını elde etme hedefidir.

SEFARAD ZAFERİ, EŞKANAZİLERE MEYDAN OKUMA

Türkiye ise bu Eşkanazi devleti ilk tanıyan ülke oldu. Bu, Sefaradların etkisindeki Türkiye’nin İsrail’in temsil ettiği güce biatı anlamına geliyordu. Türkiye, biat ettiği Eşkanazi İngiltere ve ABD çizgisinden ayrılmadı. Ta ki 15 Temmuz olana kadar.

Esasen Kudüs’ün Yahudi Eşkanazilerin elinde olması Yahudi Safarad’lar açısından da kabul edilemez. Onlar bakımından Kudüs’te batıl Yahve’ye bağlı Samiriyye’nin putperest on kavmi değil, gerçek Yahudiler olan iki kabile’nin Tanrısı Alohim’e inanan kullar hakim olmalıdır! Sefaradlara göre Kudüs bu müşrik hareketten kurtarılmalıdır!”

Ve kurtardılar. Trump’la yüzyıl sonra iktidarı tadan Sefarad’ların baskısı ABD’nin Kudüs’ü başkent olarak tanımasını sağladı. Dünya karıştı. Bu, aynı zamanda Eşkanazi yahudilerinin halen etkisinde olan İngiltere, Rusya ve Çin tarafından da tanınmadı.

KUDÜS KİMDEYSE SÜPER GÜÇ O

Şu tespiti de yapalım: Kudüs tarih boyunca kimin eline geçmişse o bir dünya gücü olmuştur: Süleyman Krallığı, Mısır, Babil, Asur, Part, Roma, İslam Arap, İslam Türk, İngiltere ve Yahudiler… Her biri döneminin süper güçleri. Kudüs’ü elde eden güç dünyayı yönetmiş hep. Ya da dünyayı yöneten güçler Kudüs’ten vazgeçememişler. Demek ki, Kudüs üzerinde iddia sahibi olmak, bugünü dünyasında iddia sahibi olmak demektir. Öyleyse Türkiye’nin ön alan çıkışı anlamsal karşılığı büyük bir tarihsel duruşa işaret etmektedir.

MEDENİYETLER SAVAŞI BU DEĞİLSE NEDİR?

Soğuk Savaş sonrasında yeni çatışma hatlarının Medeniyet sınırlarında cereyan edeceğini Samuel Huntngton ortaya atalı 30 yıl oluyor. Medeniyetleri, dinler ayırır birbirinden. Bu açıklamanın ardından gelen İkiz Kule saldırıları ve İslamofobia kışkırtmalarının bir Hrıstiyan- Müslüman savaşını hazırlamaya matuf olduğu, yaptıkları bahar devrimleri ile kontrol edemedikleri ülkeler kalırsa onları da savaşla dize getirme senaryoları artık bir sır değil.

İşte bu ülkeler kategorisinde Türkiye de var. Üzerimize gelen bir savaş, gittikçe sebeplerini oluşturmaktadır. Bütün bu olaylar bir diğer yandan Türkiye’nin liderliğin kabul ettirme fırsatları olarak da vizyoner biçimde değerlendirilmektedir.

Biz, İsrail’in askeri bir müdahale olmadan, Kudüs’ün Doğusunu Filistin’e terk etmeyeceği kanaatimizi bütün bu değerlendirmeler ışığında belirtmek isteriz. Uluslararası diplomasi ve hukuk yolları tükeninceye kadar, böyle bir ihtimal doğar mı bilemeyiz.  Çünkü İsrail ve ABD’nin ‘fırsat’ göreceği kadar Ortadoğu bir boşluk içindedir.

MİLENYUM SAVAŞI

Türkiye ise, İsrail’e komşu olmasına ramak kalmış bir ülkedir. İhmal edilebilir bir gündem değildir bu. Tarihin bu kırılma anını, Kudüs’te lehine çevirmek elindedir ve üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmekte tereddüt göstermemektedir.

Kanaatimizce ABD’nin Kudüs hamlesi, Hristiyan ve Yahudi dünyasındaki kıyamet savaşı olan üçüncü binyıldaki Ortadoğu’da yaşanacal-k savaşın fitilini ateşlemekle kalmamış, Milenyum savaşı denilen ‘kendini gerçekleştiren kehanet’in safları da netleşmeye başlamıştır.

İşte geleceğin tarihinde mihenk, tarihte birçok kez yaşandığı gibi bir kez daha Kudüs olmuştur.

ROMANLARDA TEHCİRİN YOLCULUĞU

  • 2.1Bin Görüntülenme Sayısı

Cumhuriyetçiler ve Demokratlar

  • 1.7Bin Görüntülenme Sayısı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hakkımda
Hakkımda
Merhaba. Bu sayfalarda birlikte olmaktan son derece mutluyum. Hoş geldiniz. Hayat yolundayız. Her birimiz ayrı bir mecradan, farklı bir maceradan geliyoruz...

Site Toplam Ziyaretçi: 352

Son Yüklenenler

Paylaşımlarımdan Haberdar Olmak İster misiniz?