Kutlu Doğuma Doğru Yürüyelim!..

KUTLU DOĞUM’A DOĞRU YÜRÜYELİM!

Osman ARSLAN

Milletçe kutlu doğumun bir yıl dönümünü daha yaşıyoruz. Bu güzel iklimi teneffüs ederken, O güzel örneği gönderene şükürler ediyoruz.

Kutlu Doğumu idrak ederken ‘yaşadığımız ân’ ruhumuza dokundukça, salavatının verdiği tılsımlı ürperişler ile mest oluyoruz. O’nu hatırlamak bileyeniden doğuş oluyor.

Fakat, tarihin geniş planına çekilip yaşadıklarımıza bakınca, niçin geçmişte olmayan bir kutlamayı şimdilerde bu denli büyütüyoruz, diye sormadan edemiyoruz; özden uzaklaştıkça farklılaşıyor muyuz yoksa?

Dinin kuşatıcı kadrajından görünce halimizi, niçin sadece biz Türkiye’de kutluyoruz bu haftayı, tüm yeryüzü Müslümanları değil de, diye düşünüyoruz? Allah’ın resulü bizi ‘bir ümmet’ yapmışken şimdi onun doğum gününü vesile edip ayrılıyor, birbirimizden kopuyor muyuz? Ülkemizdeki farklılıkları buluşturdu diye sevinirken Rabbimizin mimarlığını Allah Resulüne yaptırttığı yerküredeki birliktelik yapısını, ümmet bilincini törpülüyor muyuz?

Tarihe ne bırakıyoruz biz? Evrensel ve ilahi olan din içinde bir milli din mi gelişiyor ellerimizde?

Kutlu doğumun bütün bu güzelliklerinin manevi sarhoşluğunu yaşarken, O’nun öğrettiği ana gayeden mi kopuyoruz biz? Bunun sorumluluğuna hazır mıyız?

Ekonomide, teknolojide, siyasette, eğitimde yenilikler yapma hakkımız, ‘dine dair’ yeni katkılara, yani ‘bidate’ de izin veriyor mu?

Yoksa, yanlış tarafı düşünülse bile, ‘vazgeçilemeyecek kadar güzel’ mi diyoruz Kutlu Doğum Haftası uygulamasına?      

Hz. Peygamberin günahtan arınmış tertemiz adını yüreğimize aşkla ve hasretle basarken, O’nun sevgisinden mahrum kalmamıza neden olabileceksünnet yörüngesinden çıkan noktalara kadar savrulmaktan Allah bizi korusun!

Allah milletimizin yüreğindeki o eşsiz peygamber sevgisini korusun!

Ki O, insanlığın kurtuluş reçetesini yazan tabibimizdir.

Kutlu doğumunu andığımız Allah Resulü, bugünümüzün mihenk taşıdır. Sünneti, hayatımızın kıble taşı önemindedir. Nuh’un Gemisi, bize ‘okuduğu’ kitaptır.

Çağımızda, ilk kez yeniden ateizm dünya nüfusunun onda birine ulaşıyor. Paganizmin yeni esaret boyunduruklarında sürüdüğü günümüz insanlığı, O’nun put kırıcı ellerini arıyor. Ve O’nun izleyenleri bu konuda yetersiz kalıyor. 

Etnik milliyetçiliğin yeniden hortladığıçağımızda, İtalyan Şuayb ile zenci Bilali, İranlı Selman ile Rum Süheyb’i Arap Ömer ile Türk Abdurrahman’ı barış içinde yaşatan kurduğu mânâ milliyetinin kardeşlik ruhunu arıyoruz!

Kan davalarını o bitirmişti. Pekiyi bugün töre cinayetleri karşısında niçin O’nun ümmeti dikilmiyor? Kürt-Türk diye, alevi-sünni diye yeni yeni kan davalarını niçin çıkartıyor O’na tâbi olanlar?

Köleliği o kaldırdı, Kölemenler devleti O’ndan doğdu. İnsan hakları belgesi olacak bir veda hutbesi bıraktı. İnsan canını ve onurunu ayaklar altına alan niçin O’nun ümmetidir bugün?

O geldiğinde kız çocukları hor görülür diri diri gömülürdü. O, kızları erkek çocuklardan ayırmadı. “Kız ne güzel çocuktur”, dedi. Koşulsuz sevgiyi bize O öğretti. “Allah’tan korkun. Çocuklarınıza adaletli davranın” diyen ahlak öncüsü, O’ydu.Bugün çocuklarımızı bedenen yaşatsak da ruhen diri diri gömenler bizleriz; O’nun ümmeti. Üzerlerine toprak değil balki, amaöldürücü bir beyaz cam geriyoruz ve sırtımızı dönüp terk ediyoruz.  

 “Birbirinizi sevmedikçe gerçekten iman etmiş olmazsınız” buyuruyor Kutlu Doğuşunu andığımız Allah elçisi. Bizlerse bir şeyi çok seviyoruz: Nefislerimizi!…

O, bir sevgi toplumu kurdu, ya biz, O’nun toplumunda yaşamak isteyen bizler, nasıl bir toplum kurduk? İnsan insanın kurdudur, düzenini biz kurduk!

İnsanlığı burçların etkisinden, yıldızların büyüsünden, falcıların elinden alıp aklınve bilimin yoluna sokan O’ydu. Sihiri kimyaya o çevirdi. Aritmetiği matematiğe, astrolojiyi astronomiye çeviren büyük inkılaplar O’nundu. Şimdi Müslümanlar, o ileri peygamberin bugün geri kalmış ümmetiyse; bu liyakatsizliklerinden dolayı utanmalı değimlidirler? Kendine gelmek ve yürümek, ilerlemek zorunda değil midir O’nun ümmeti.

Bizi bu hale düşürenler Hz. Peygambere saldırdılar veya çarpıttılar. Hala saldırılar O’nadır! Selman Rushdi’nin iftiraları, İlhan Arsel’in saldırıları, Danimarkadaki kriz, Fransa’daki saldırı, Papa’nın hakareti hep Hz. Peygambereydi. Niçin? Çünkü Kur’an’ın doğru yorumu O’dur. O’nu elimizden alırlarsa her yere çekebilirler Müslümanları.

Kur’an Hz. Peygamberi referans verirken biz O’nu terk etmeyeceğiz. Sünnetini savunacağız.

O’nu aşırı yüceltip örneği yaşanamaz kılanlardan da, O’nu yok sayıp postacı muamelesi yapanlardan da, O’nun örneğini dondurup şuursuz bir taklit ve tekrar cahilliğini yaşayanlardan da olmayacağız. Hz. Peygamberin sünnetini, gayeci bir yaklaşımla, o günkü amacını günümüzde inşa edeceğiz.

Hz. Peygamber hakkındaki bigi kirlenmesiyle de mücadele edeceğiz. Hz. ‘Peygamberin kölesi’Zeyd, diyoruz. Oysa Hz. Hatice hediye ettiği gün Zeyd’i azat edip evlatlık almışken bunu nasıl söyledik O’na? O’nun kölesi yoktu! O, insana şerefini verdi. Köle tutmadı. Ümmeti, çok seveni, can vereni O’na bunu yaparsa, ümmeti anlayamamışsa yazık değil mi O yüce insanın mesajına?

Hz. Aişe ile 9 yaşında evlendiğini bizim kitaplarımız, ümmetinin alimleri yazmadı mı? Bir sabi kız çocuğu ile O’nu evlenebilir düşünenler, anlamış olabilir mi O’nu? Mekke Cahillik Döneminde Araplar, ergen olmadan kızları kurban ettikleri için, ancak ergenliğe erip ölüm riskinden kurtulunca kız çocuklarına yaş veriyordu. Aişe’ye dokuz yaş veriliyorsa bu en az 21 yaşı demekti yani. Kaldı ki hesaplar ortaya çıkartıyor ki Aişe, Hz. Peygamber ile evlendiğinde 27  yaşındaymış! Bunu, bir sübyanla evlendiği iftirasını O’na, O’nu çok seven ümmeti attı! Cahilin sevgisi düşman şerrinden betermiş!

Hayatı boyunca sadece 53 gün savaşmıştı. FakatHz. Peygamberi anlatan siyerler sanki hayatının yüzde sekseni savaşla geçmiş gibi anlatıyorlar.Mekke’yi fethettikten sonra fetih ordusundan kimseyi geride bırakmadan nasıl gider bir komutan? Ancak gönüller fatihiyse arkasına güvenir ve gider! Bir gönül fatihini, bir kelle avcısına çeviren, O’nun ümmeti, bizler değil miyiz?

Barış, getirdiği dinin adı iken, barış, insanlara vermeyi öğrettiği selam iken, en büyük iyilik öğreticisini, en büyük barış kurucusunu, barış elçisini, O’nu, savaş kahramanına biz çevirdik, üstüne bir de savaşçı gibi anlattık ya O’nu, bravo bize!

Sana şu yaptıklarımızdan sonra, bizim gibi ümmetin olduktan sonra, düşmana ihtiyacın kalır mı ey Allah’ın elçisi!

Öyleyse artık keyfî şekilde anlatılan peygamberden ilmî olarak tanımlanan bir peygambere doğru yürümeliyiz.

O’nun kutlu doğumu, işte o gün; bunu başardığımız gün olacaktır.

Gelin, hep birlikte kutlu doğuma doğru yürüyelim.

Bütün günahlarımızla seni sevdik Ey Allah’ın resulü, Ey sevgili!

Bütün noksanlarımızla sevdik seni.

“Ey sevgili kabul et bizi;

Kalbinde büyüttüğün Hatice gibi

Sevdik seni,

Yatağını bekleyen Ali gibi

Bekliyoruz emanetlerini

Ey sevgili…

Görmedik belki seni

Önümüzde sen varsın gibi düştük yoluna.

Ey sevgili, ey elçi.

Övdüğün Aişe kadar bağlandık sana,

Fethettiğin yürekler kadar çoğalttık seni

Ey sevgili,

Fatıma gibi zor günlerde sana sarıldık,

Hasan, Hüseyin gibi kollarına atıldık

Kabul et bizi ey sevgili…”

ROMANLARDA TEHCİRİN YOLCULUĞU

  • 2.1Bin Görüntülenme Sayısı

Cumhuriyetçiler ve Demokratlar

  • 1.7Bin Görüntülenme Sayısı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hakkımda
Hakkımda
Merhaba. Bu sayfalarda birlikte olmaktan son derece mutluyum. Hoş geldiniz. Hayat yolundayız. Her birimiz ayrı bir mecradan, farklı bir maceradan geliyoruz...

Site Toplam Ziyaretçi: 281

Son Yüklenenler

Paylaşımlarımdan Haberdar Olmak İster misiniz?