ÖZÜR DİLERİM, RAHATSIZ EDECEĞİM!
“Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım,
Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım:
Ah! Karşımda vatan namına bir kabristan
Duruyor şimdi, nasıl yerlere geçmez insan?”
Mısralarını döktüğünde Akif, Birinci Dünya Savaşı’na doğru giden mâtem yıllarıydı… Yirmiyedi kat vatan toprağı on yıl içinde güneşte kalan buz gibi erimiş; geriye yangın artığı bir Anadolu kalmıştı. 10 yıl içinde milyonlarca can kaybedilmiş; yirmibeş milyon metrekareden 900 bin metrekareye çekilinmiş, onu da çok gören saldırılar artarak sürüyordu. Anadolu, son durak, son sığınak, son karakoldu.
GÖÇE ZORLANANLAR
Bulgarların Ruslarla işbirliği ve başkaldırısı ile Trakya ve Balkanlar gitmiş. Yüzbinlerce Türk Bulgaristan göçmeni olmuş; Anadolu’ya canını zor kurtarıp kaçmış, göçmek zorunda kalmış… Toplam 1 milyon 380 bin kişi…(1828’de 30 bin; 1876 sonrasında 300 bin kişi; 1885-1923 arasında 500 bin kişi, 1923 sonrası 550 bin Müslüman Türk zoraki göçmen oldu.)
Romanya’nın elden çıkması ve Romanya Devlet politikaları nedeniyle 1820’den başlayarak 1930 lara kadar kitleler halinde 250 bin Türk, yurdundan edildi…
Kışkırtılan ve milliyetçilik ateşiyle yanan Sırplar, Hırvat ve Rumlarla birlikte içeriden vurunca Makedonya düşmüş… 1812’den başlayarak baskı ve katliamlar akıl almaz boyutlara ulaşmış 1930’lara kadar 770 bin Türk, kafileler halinde dramlar içinde Anadolu yollarına düşmüş, göç ettirilmiş…
ADINI BİLE TARİHTEN SİLDİKLERİ HALKLAR
Mora isyanı sonrasında, Girit’ten 60 bin, Midilliden 24 bin, Batı Trakya’dan 384 bin Türk; toplam 468 bin Türk yurtlarından, işlerinden, ocaklarından olmuş… Yunanlılar, yine Anadolu’ya itmiş Türkleri…
Kafkaslar, 93 harbinden(1877-78) beri kaynıyordu. Rus-Ermeni işgal ve tedhişinden kaçan Türk nüfus yine Anadolu’ya sığınmış…400 bin kişi…
Kırım Türkleri sürekli sürgün ve baskınlar altında göç yollarındaydı, kalanlar can korkusuyla duruyordu… Kuzeybatı Kafkasya halkları vardı; adını bile hatırlamazsınız artık; Adıgeler, Wubıhlar, hemen hemen tamamen yok edildiler… Yaklaşık 200 bin kişiydiler. Abhazlar ve Karaçay-Malkarların nüfusunun yüzde 95’ini soykırım ve Osmanlı Devleti’ne zorunlu göç sayesinde yapılan etnik temizlik ile tarihten silmiştir Ruslar. 21 Mayıs Kafkas halkları tarafından gizli gizli niçin anılır hâlâ? Mayıs’ın 21’i, Anadolu’ya göç edip Rus katliamından kurtuldukları gündür! Zorunlu göçle, Kırım Türkleri ile birlikte 1 milyondan fazla göçmen bu topraklara geldi.
MAĞDURLARIN SIĞINAĞI: ANADOLU
Araplar İngiltere ile işbirliği yapınca süren direnişlere rağmen Kuzey Afrika, Arabistan elden gitmiş; Ortadoğu’nun da gideceği görünüyordu… Irak ve Suriye’nin Türkmen ve Kürt nüfusundan katliamdan kurtulmak için göçler başlamış… 200 bin kişi de böyle girmiş Anadolu’ya…
Adının ‘Anadolu’, sanının ‘Anavatan’ oluşu boşuna değil… Ana kucağıdır bu topraklar, baba ocağıdır, sığınılan. Anadolu haksızlığa uğrayanların toplandığı vatan olmuştur. Mağdurların sığınağı olmuştur. Dünya’nın öbür ucundan, Uygur bölgesinden dahi Anadolu’ya kadar kaçılmıştır. Ukrayna’dan kaçanlar bile Anadolu’ya sığınmıştır.
Tıpkı, henüz yakında; Saddam’ın zulmünden kaçan Kürtler, Bulgaristan baskısından kaçan Trakya Türkleri ve Sırp katliamından kaçan Boşnakların Anadolu’ya; Türkiye Cumhuriyetine sığınmaları ve iskân edilmeleri gibi…
Tıpkı, daha yirmi yıl olmayan Karabağ Türklerinin vahşice katledilmesi, göçmen olup Azerbaycan’a sığınanların kurtulması gibi…
SIFIR TÜRK!
Milyonlarca Türk göçmendi. Yüzyılın başında yüzde 85 oranında Türk olan Revan’ın bugün ‘sıfır Türk’ noktasına gelerek Erivan olduğu gibi Ortadoğu’da, Balkanlar’da, Trakya ve Makedonya’da yüzlerce Türk yerleşim biriminde Türk varlığı ya yok edilmiş, ya da göçmen yapılmıştı; Milyonlar Anadolu’daki kardeşlerine sığınmıştı. Bir etnik temizlikten kaçıyorlardı. Bir etnik temizlik yapılıyordu Türklere.
ENGELLİLER YURDU
Savaşlarda şehit olanlar bir yana, esir düşen Türk askerlerinin ve sivillerin dramı ayrıca ele alınmalıdır. İnsan hakları savunuculuğu adına önemli anekdotlardır bunlar: Balkan cephesinde esir düşüp ağaç kabuklarını yiyerek açlıktan topluca öldürülen esir askerlerimizin trajedisi… Birinci Dünya Savaşı’nda Kusayre kampında kolları bacakları kesilen, ilaçlı göletlerde kör edilen esir askerlerimizin dramı… Anadolu’yu körler, çolaklar ve topallar yurdu yapanlar… Bunlar görmezden gelinecek şeyler miydi?
Ve… Birinci Dünya Savaşı, üç cepheden Anadolu’nun yutulması için Osmanlı devleti’nin başında dönüyordu. Sarıkamış, Çanakkale ve Filistin’den Anadolu üzerine geliniyordu.
Filistin ve Çanakkale, nizami savaşlardı. Fakat Sarıkamış’ta, Doğu Cephesinde özel bir durum vardı. Ermeni nüfus, düşman safına geçmiş, içeriden vuran bir güç olarak, açık bir iç sorundu. Ermeni teröristlerin ve işbirlikçi halkın elbirliği ile yaptığı katliamların toplu mezarları bile tazeydi. Kentlerde yüzde 10-15 arası değişen nüfusları ile kentlerin yüzde 85’lik Müslüman nüfusunu yok etmeye yelteniyorlardı. Haliyle Türk ve Kürt Müslümanlar da infiale gelmeye, saldırmaya başlamıştı.
AYNI FİLM SAHNEDE: DOĞU DA ELDEN GİDECEK
Balkanlardaki, Kafkaslardaki, Girit, Trakya, Makedonya ve Arabistan’daki oyun aynıyla tekrarlanıyordu. Aynı film bir kez daha sahnedeydi. Yine bir azınlık grup içeriden vuruyor, bir işgal ordusu dışarıdan saldırıyor, yabancı devletlerin desteğinde bir iç savaş tezgahlanarak işgale zemin hazırlanıyordu.
Hem de ‘Hıristiyan Türkler’ diye Batı’nın anacağı kadar Türk toplumu ile barışık yaşayan Ermeniler, son kırk yıldır giderek artan şekilde çeteleşme ve çatışmalara giriyordu. Taşnak, Boşnak ve Karahaç gibi örgütler Doğu ve Güney Anadolu’da terör estiriyordu. Daha Birinci Dünya Savaşı başlamadan Ermeni terör eylemlerinin Doğu Anadolu’daki kurbanı Müslümanların sayısı 50 binleri bulmuştu. İleride bu rakam yüzbinleri geçecek, 520 bini bulacaktı…
O günün Rus işgalleri, ileride güneyde gerçekleşecek İngiliz ve Fransız işgalleri hep Ermeni ayaklanmaları ve yardımları eşliğinde yürüyordu. Ve Sarıkamış başarısızlığı sonrasında Ermenilerin büyük isyana hazırlandığı ve Doğu’daki Türk ve Kürt Müslüman varlığı toptan imha veya göçe zorlayacağı artık bir malumdu. Çeşitli köy, kasaba ve kentlerde katliam teşebbüsleri de olmuştu. Kiliseler cephanelik, Ermeni evlerinin çoğu örgüt evi olmuştu. Rusların bütün Doğu’yu ele geçirmesi an meselesi idi. Bu gidişle, Onca toprak kaybeden Osmanlı, Doğu Anadolu’sunu da kaybedecekti!
İNSANİ TEK ÇÖZÜM YOLU: ZORUNLU GÖÇ
Pek çok tartışmalı ve hatalı siyasete imza atan İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetimi, hataları yüzünden koca bir coğrafyayı kaybetmişti. Şimdi Doğu da elden gidecekti. Üstelik Müslüman nüfus da Ermenilere karşılık veriyordu, önü alınamaz bir öfke büyüyordu.
Ermeni Meselesi’ni halletmenin tek yolu kalmıştı: Zorunlu göç. İttihat ve Terakki Hükümeti Tehcir’i önce ülke içinde çeşitli vilayetler, sonra da Suriye’nin kuzeyine doğru gerçekleştirdi. Göç ettirilen yaklaşık 1 milyon Ermeni idi.
1915 şartlarında yaşanan olaylar, insanlığın en üzücü tablolarındandır. Ermeni isyancılar tarafından kazığa oturtulan, fırınlarda bebekleri kızartıp annelerine yedirten, kadınlara tecavüz edip en iğrenç işkencelerle öldüren, insanların burunlarını kesip, bedenlerini parçalayan, baldırlarına etlerinden cep yapan, diri diri yakarak öldüren ve bunu yüzlerce yerde, yüzbinlerce Türk’e uygulayan; ikiyüzün üzerinde toplu mezar yapan Ermeni terör örgütüne kanmış Ermenilerin vahşetini görmeye bile kimse tahammül edemez.
HANGİSİNİ TERCİH EDERDİNİZ?
Fakat bir tercih yapılmalıydı. Şu tercih sorusunu soralım: Siz, komşusu tarafından kadınlarına tecavüz edilen, çocukları parçalanan, ailesi topluca ve vahşice katledilen, evi yakılan bir müslüman olmayı mı isterdiniz, yoksa bunu yapamasın diye başka bir yere yerleştirilen, evinin, işinin verileceği, mallarının karşılığının ödeneceği, yeni bir hayata başlama şansı verilen bir ermeni olmayı mı?
Üçüncü bir seçenek yoktu o günün şartlarında! Soru budur. Birincisi Ermeni komşusu tarafından Müslüman Türklere yapıldı. İkincisi ise Osmanlı Devleti tarafından, Ermenilere uygulandı…
Sizce kim kimden özür dilemeli?
TEŞEKKÜR BEKLİYORUZ!
Ermenilerden teşekkür bekliyoruz!
O günün şartlarında başlarına gelebilecek en iyi kaderi yaşattığımız için teşekkür bekliyoruz. İntikam almak isteyen mağdur yakınları silahlanmış, çeteleşmiş, göç eden Ermenilere saldırıyorken Ermenileri korumak için çarpışan Osmanlı güvenlik güçlerine teşekkür bekliyoruz…
Kendilerini himaye eden Ruslar tarafından yok edilen Kafkasyalı Osmanlı halkları gibi Ermenileri yok etmedi Osmanlı Devleti!.. “Bizi yok etseniz bile ‘karşılıklı kıtal şartları’ vardı, ama yapmadınız, teşekkür ederiz” demeleri gerekmez mi Ermenilerin? Ayrıca, kendilerini yok etmeyi aklından bir an bile geçirmeyip korumak için bütün yoksulluğuna rağmen büyük paralar vererek Ermenileri kurtardığımızdan dolayı teşekkür bekliyoruz…
Kalan kızları, yetimleri, yaşlıları, kadınları koruduğu, yaşattığı, okuttuğu, büyüttüğü, bağrına bastığı için milletimiz, teşekkür bekliyoruz!
Bu insanlık dersinin takdirini bekliyoruz.
Bir etnik temizlik değildi yapılan. Asla böyle yorumlanamaz! Çünkü taşındıkları topraklar da Osmanlı-Türk topraklarıydı. Sınır dışı edilmediler savaş dışı bölgelere gönderildiler. Milyonlarca Türk’e yapılan onlara yapılmadı, sınır dışı edilmediler, yasa dışı ilan edilmediler; hakları, hukukları korunmaya çalışıldı. Vebaya, sıtmaya, koleraya karşı, eşkıyalara ve mağdur yakınlarına karşı korunmaya çalışıldı!..
ACI ÇEKEN İKİ TOPLUM
Kan davası savaşı, hakların teslimi barışı getirir.
Ermeni toplumu bunu görüp hakkımızı teslim etsin, bu zorunlu trajediye beraber ağlayalım. Fakat, iki kardeş toplumu savaş içine çekerek bu dramı yaşatan dönemin emperyal devletlerine de ortak tepkimizi verelim. Çünkü o devirde filler tepişti, çimenler ezildi. Emperyalist devletler iştahlı işgalleri için iki toplumu acılar içerisine sürdü. ‘Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım’ diye başlamamız o nedenle.
1923’TE ÖZÜR DİLEYEN KİMDİ?
Kaldı ki bir özür dileyen aranıyorsa bu, Ermenistan’ın ilk Başbakanı ve Taşnaksutyun Lideri Ovannes Kaçaznuni idi. Kaçaznuni 1923 yılında Taşnak Parti Kongresinde şöyle diyordu: “Türkler mazlumdu, biz aldatıldık, boş sözlerle hayallere kapıldık. Aklımız dumanlanmıştı… Fakat Türkler ne yapacaklarını biliyorlardı. Ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.”
Olaylar taptaze iken özür dileyen Ermeni Lideriydi. Tarih üzerinden 85 yıl geçince mi değişiyor? Bu özür komedisi nedir böyle?
BÜTÜNÜ GÖRMEK İSTEMİYOR MUYUZ?
Birinci Dünya Savaşı yıllarında sadece Ermenilerin zorunlu göçünü görüp, Türklerin göçmenlerini görmemek ne kadar doğrudur? Tarihe bütünsel bakılmalıdır, tek yanlı değil. 2.5 milyon Batı Türkü, 1 milyon Kafkas halkı ve Kırım Türkü için özür dileyecek bir tek Bulgar, bir tane Roman, Sırp, numunelik Yunan, Rus, vitrinlik bir İngiliz, Fransız bulamıyoruz. Fakat Ermenilerden özür dilemeye hazır, can atan bu kadar Türkiyeli nasıl bulunuyor, anlamıyoruz! Bu kadar katledilen ve sürgün edilen Türk’ü görmeyenler gerçekten ‘özür’lü olmalıdır; görme özürlü! Bu ‘özür’ çok şeyi anlatmaya yeter sanırız.
MAĞDUR OLMAK İÇİN NE OLMAK LAZIM?
Dünyada siz hiç mağdur Türk, mağdur Müslüman duydunuz mu? Mağdur olmak için ille Hıristiyan mı, Ermeni, Rum mu olmak gerekiyor?
Bu yazımızın amacı, kendi göçmenlerimizi de hatırlatmaktı. Onlar aramızda yaşıyorlar. Bugünkü nüfus içinde on milyonları buluyor sayıları. Sadece Birinci Dünya Savaşı’nda bir milyondan fazla göçmen aldı Anadolu. Osmanlı’nın çöküş yıllarında 4 milyonu bulan bir rakam… Ne Yahudi jenosidi, ne Engizisyon giyotinleri, ne tehcir…
Tarihin büyük ve dayanılmaz acıları varsa, katliamlar yaşandıysa ilk sırayı Haçlı Seferlerinde yakılıp yıkılan Anadolu alır, ardından Birinci Dünya Savaşı’nda yakılıp yıkılan Anadolu gelir! İkisi de bu toprakların dramıdır. Fakat asaletten midir, beceriksizlikten mi; ağlamayız, mazlum rollerine girip kendimize acındırmayız!
DİASPORANIZ YOKSA..!
Ardından Amerika’daki Kızılderililerin yok ediliş dramı, sonra Amerika’ya götürülen Afrika yerlilerinin affedilmez kölelik trajedisi, sonra Avustralya Aborjinleri’nin yok ediliş öyküleri gelir… Yahudiler ve diğerleri bunlardan sonra gelmelidir. Tarihin öncelikli dramları gündeme gelmiyor. Niçin? Çünkü onların lobileri, diasporaları yok! Çünkü güçlü değiller, Batılı değiller, sahipleri yok!
Demek ki bu mücadelede aktörler, insan haklarını değil siyasi amaçları gözetiyorlar. Özür dileyenler de Ermenileri bundan 90 yıl önce kullananların aynı amaçlarına bugün hizmet etmiş oluyorlar. İnsan hakları namına da hiç bir kazanım sağlamıyorlar. Kanımızca, Türk milletine karşı, zalimlerin siyasi mevzilerine asker bile değil, cephanelik oluyorlar.
Tarih bir gün, köle çocuklarını canlı canlı Tilapia balıklarına eğlenerek yedirten Batı’nın medâr-ı iftihârı Roma ile, geçtiği yolda yediği üzümün bedelini bağın kütüğüne asan dedelerimizin karşılaştırmasını yapıp, hakkını verecektir elbette.
ÖZÜR DİLERİM
Bir tek insanın bile hakkının ihlali karşısında bütün insanlığa kötülük yapılmış gibi duyarlı davranırız. Bizler, Ermeni bir vatandaşın arazisine izinsiz cami yaptırdı diye padişah Fatih Sultan Mehmet’i yargılayan ve suçlu bulunan, ceza kesen bir kültürden geliyoruz. Bir tek Ermeni’nin özgürlüğü ve eşitliği hakkında, kendimize haksızlık yapılmış gibi tepkili davranırız. Bu konuda kültürümüz ve hukukumuz Ermeni, Rum, Türk, Kürt, Yahudi, Hıristiyan, Müslüman ayrımı kabul etmez!
Ancak haksızlığa isyan duygumuz Anadolu halkına, Türkiye Cumhuriyetine ve Türk milletine karşı bu konuda yapılan haksızlığı da görmezden gelmemize imkan vermedi. Vicdanımız elvermedi ki unutalım…
Lütfen kusuruma bakmayın. Bu tatsız konuyu açarak, 4 milyon Türk ve Müslüman göçmenin hikayesini deşerek verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim.
Bir yanıt yazın