SU BULANMADAN DURULMAZ
Osman ARSLAN
Neredeyse yüzyıl boyu dünya değişmemişti. Fakat son on yılda köprülerin altından çok sular geçti. Baş döndürücü hızla yaşanan değişimlerle gelinen noktayı kavrayamayanlar sadece korkularıyla konuşup ya olmazı diliyorlar ya da felaket tellallığı yapıyorlar.
Artık başörtüsüyle, namazla uğraşan devlet yok memlekette. Artık Kürtçe ve Kürt kimliği bir sorun değil bu ülkede. Artık aleviler kimliklerini gizleme ihtiyacı duymuyorlar. Azınlıklar açıkça vekil gönderiyor. Şalvarıyla, yemenisiyle, sekiz köşe kasketiyle, sekiz etekle, entarisiyle, takkesiyle, poşusuyla, çarşafıyla Anadolu insanı, mini eteği, dekoltesi, kruvazesi, fötrüyle beyaz Türkler gibi Meclis’ine rahatça girebiliyor. Etnik müzik her yerde özgürce varlık gösteriyor. Kendi içinde enerjisini tüketen kavgalarını aşmış, kendine gelmiş bir Türkiye var bugün.
KENDİNE GELMİŞ TÜRKİYE
Son yazımızı, “yarınlar çok şeylere gebe” diyerek bitirmiştik. Biz yazamadan oldu: Türkiye PYD mevzilerini vuruyor. Bu, piyon olmayı reddettiğimizin ilanıdır. Bu hareket, Türkiyesiz oyun kurulmayacağının dersidir. Bu, Türkiye’nin büyük devlet olduğunu ilan etmesidir! Çünkü bütün Suriye senaryosunun hedefi PKK’ya Suriye’de devlet kurdurmak ve Türkiye’yi de bu belayla önce terbiye etmek sonra bölmek ve nihayet yutmaktı! Hedef Türkiye idi.
“Fuller’in bir sözü var: “İki komşusu ile sorunlu ülke bölünme adayıdır.” Gerisini yorumlamaya bile gerek yok. PKK devletini ha Suriye’de kurmuş, ha Güneydoğu’da; Türkiye’nin bölünmesi açısından bunlar arasında hiç bir farklılık olmadığını zaman gösterecektir. Türkiye Cizre’yi de alır, Silvan’ı da. Diyarbakır da elde tutulur. Fakat Suriye’de PYD’nin bölgesel yönetim kurmasını engelleyemiyorsanız, savaşı kazanamadınız demektir. Suriye’ye yerleştikleri vakit, ‘Kandil’de iken daha az zararlıydılar’ diyeceğimiz günler gelir… Şimdiden söylüyoruz: Eğer PYD Suriye’de yönetim oluşturursa sınır ötesi harekat yapacağını ve buna asla izin vermeyeceğini her uluslar arası platforma ihtaren ve tek taraflı bildirmelidir Türkiye. Bunu yapmazsa başka şansı da kalmayacaktır. Türkiye’nin iki komşusu ile değil, altı komşusu ile sorunları vardır çünkü… O fitne devleti kurdurmayacağız!” (17 Eylül 2015) (http://www.https://https%3A%2F%2Fhttps:\/\/osmanarslan.org/turkiyenin-fitne-devleti/)
DEVLET KARARINI VERMİŞ
PYD mevzilerini vurmakla Türkiye kendisine kurulan büyük oyunu bozdu. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak: İçerde, PKK ile mücadelede ciddi olduğunu, PYD’den sağlanacak terörü beslemeye izin vermeyeceğini ilan etti. PKK’ya destek veren siyasal ve sivil örgütleri muhatap olmaktan çıkarıp marjinalliğe itti. Halk da üzerlerinde baskı kalkınca, çöken PKK’ya ve eriyen siyasal yandaşlarına tekrar yüzünü dönmeyecektir. Halk desteği, Mao’nun tabiri ile balıklar için deniz gibidir. Şimdi Nusaybin’den de halk çekiliyor. Yani balıkların denizi boşalıyor. Devlet kararını vermiş, hiç şansları yok!
Bütün umutlarını Mart’ta Nevruz’a, Mayıs’ta Gezi’yi de aşan büyük kalkışmaya saklıyorlar. Gerçekten büyük kargaşa hazırlığı var. Onlarca devletin ajanlarının ülkede yaptığı hazırlıklar ileri düzeye ulaşmış bulunuyor. Medyada yansımaları, sosyal medyada meydan okumaları bir belanın geldiğini gösteriyor. Gezi olaylarında HDP yoktu. Cemaat de açıkça yer almamıştı. Şimdi bu unsurların da desteği ile bir ihtilal hazırlığı var. Büyükşehirlerimiz zor günler bekliyor. Fakat Türkiye bu badireyi de atlatacaktır. Umarız çok kanlı olmasın. Umarız önleyici tedbirler yeterli olsun.
MİSAK-I MİLLİ DOĞAL SINIRIMIZDIR
Mayıs’ta Türkiye’yi bir de Suriye bataklığı bekliyor. O bataklığa da donanımlı ve hazırlıklı olarak ilerliyoruz. Sonucun Halep, Musul ve Kerkük’ün kontrol altına alınmasıyla sonuçlanmaması durumunda “her şey nafile bir son içinmiş” diyeceğiz. Misak-ı Millimiz içinde olan ve Türkiye’nin doğal demografik ve güvenlik hattını oluşturan bu sınırları bir şekilde tutmadan Türkiye’nin rahat bir geleceği olamaz!
Dostlarımız sorabilir: “Savaş dışında seçenek yok mu?” Kanaatimizce evet, yok! Zira zamanında da vurguladığımız gibi, Suriye iç savaşı Rusya-İran ve ABD’nin üç ayağını oluşturduğu bir darağacı olarak Türkiye için kurulmuştu. Türkiye’yi mutlaka, ama mutlaka yakacaklardı! Bunun AK Parti ile, Erdoğan’la da ilgisi yok. Hedef Türkiye idi.
TÜRKİYE’YE SALDIRIYI HİÇ BİR ŞEY DURDURAMAZDI
“Türkiye geri durursa, karışmazsa savaş da olmaz, başımıza bir şey gelmezdi” diyenler en iyi ihtimalle ‘saf’lar safında olmalıdırlar. Bunu hep söyledik: Tepeden tırnağa Arap Baharı Türkiye ile savaş çıktığında destek alamaması için tezgahlanmıştı. 2005’ten beri yazdığımız gibi Türkiye’ye hükmetmeden süper güç olarak kalmalarının mümkün olamayacağını körler bile görmüş durumdadır. O nedenle Türkiye’nin başına bu felaket gelmeden Türkiye’nin ileri mevzilerde gelmekte olan bu saldırıları durdurması gerektiğini hep savunduk. Bize göre bugün harekete geçmek için geç bile kalınmış bir vakittir.
Kimse haksızlık yapmasın Türkiye’ye. Akıl körlüğüne de gerek yok. Türkiye asla savaşı tercih etmiş bir ülke değildir. Savaş dışında her yolu içte de dışta da sonuna kadar denemiş ve tüketmiştir. Artık savaşmak dışında seçeneği de kalmamıştır. Sadece kendi topraklarında savaşmamak bir başarı olacaktır, o kadar.
İRANLA DÜŞMAN OLMAYI BİZ Mİ İSTEDİK!
İran’la karşı karşıya gelmeyi biz mi istedik? Ambargoya rağmen İran’la yakın işbirliği kurmaya çalışan ve ABD’ye rağmen bozmamak için uğraşan Türkiye değil miydi? İran’ı BM’de bile savunan, stratejik istihbaratları paylaşarak uyaran Türkiye değil miydi? İran’a ne yaptı ki elindeki Bağdat hükümetini Barzani’ye saldırtarak Türkiye’ye ders vermeye kalkıştı? Ne oldu da PYD’ye generallerini gönderip dağlarda fotoğraflarını yayınlayarak PKK’nın destekçiliğine geçti? Rus dostları ile Suriye’yi paylaşmak ve ABD’nin ambargo rüşveti ile Türkiye’yi kolayca sattı! İran’la çözüm istenmemiş değildir. Sadece bugün alenen ortaya çıkmıştır ki İran ABD ve Rusya’nın kuklasından başka bir şey değildir.
Düşünenler için şimdi taşlar daha iyi yerine oturuyor: Kendisine operasyonlar düzenlenen MİT Başkanı için “İran Ajanı” diyenleri, “İran kadim düşmanımız ve yılandır” diyenler şimdi İran’la diş dişe geldiğimiz bugünlerde nerede duruyorlar acaba? ‘Gerçekler’ gerçekten acı!
RUSYA’YI BİZ Mİ ÜSTÜMÜZE ÇEKTİK!
Rusya için de aynı şeyler geçerlidir: Kurduğumuz iyi ilişkilerin, anlaşmaların, enerjiden ihracata kadar işbirliklerimizin lokomotifi hep Türkiye idi. Fakat Suriye’de, sıcak denizlere inme iştahı ile Türkiye’yi bir anda sattı Rusya. PYD’yi vurmamız üzerine Obama’nın Putin’i aramasından da anlaşılacağı üzere, daha önce belirttiğimiz üzere Rusya ABD ile anlaşarak Suriye’ye girmişti. Anlaşmada Esed’i Rusya’ya vermiş, Rusya’dan da Türkmen bölgesini PYD için temizlemesini söylemişti ABD. Her şey çok açık. Rusya Türkiye’nin sessizliğini, acizliği olarak göstermek üzere tacizler yaparken umulmadık bir eylemle karşılaştı: Rus uçağı düşürüldü. Çılgın gibi tehditler savuran Putin Türkiye’ye cezalar kesti. Fakat zor durumda olduğundan gazı kesmeyi bile düşünemedi. Türkiye ise alternatif gaz kaynaklarını hızla hazırlamaya girişti. Bu arada Türkiye, Libya açıklarında bir gemiye yaptığı operasyonla Rusya-İran-Suriye ortaklığı tarafından yapılan uyuşturucu kaçakçılığına tarihi darbe indirerek; ceza nasıl kesilir, bir örnek verdi.
TEZGAHTAR: ABD
Böyleyken Türkiye’yi kim suçlayabilir? Büyük şeytan ABD, ufak yemlerle figüranlarını oynattığı Suriye oyununda Türkiye’yi yakıp sonra da avucuna almak istiyordu.
Türkiye direniyor. Türkiye IMF’nin borcunu bitirdiğinden beri Batı ittifakına bağlı olmaksızın kendi yolunu arıyor. Mevcut dengeler içinde çıkarların birleşmesinden ötürü Türkiye arkasında ‘İslam ordusu’ denilen 38 devletten oluşan gücü buldu. Bir kaçı hariç küçük ve zayıf devletlerin “ne gücü olacak” da denebilir. Ama sembolik bir anlamı her zaman vardır. Bir Osmanlı hinterlandı canlanıyor, Çanakkale savaşı dengeleri doğuyor ufukta.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI: YENİDEN
Gören gözler için hiçbir şey tesadüf değil aslında. Kral Selman’ın, iktidara gelmesi sonrasında Batı finans mecralarından çekip Türkiye’ye aktarma trafiğine başladığı 70 milyar doların hareketlenmesi ile birlikte; belli çevrelerin sermayeleri ve sermayedarları Türkiye’den kaçmaya başladı, Kral Selman ölümcül bir şekilde hastaneye düştü, canını kurtarmayı başarınca bu sefer The Guardian Londra’dan “Kral Arabistan’ı yönetemiyor” kampanyasına başladı, Mekke’de bu “yönetememenin kanıtı” olarak iki saçma tel örgülerden oluşan koridorda –güya- yanlış yönlendirilen iki hacı grup karşılaşıp birbirini ezdi, kampanyaya en hararetli desteği veren ise 500 olan ölü sayısını abartarak 5000 şeklinde veren ise İran oldu.
SALMAN’A SALDIRI GERİ TEPTİ
Aynı zaman diliminde Katar’da Suudi hanedandan tutuklamalar yaşandı. Türkiye’nin ise Kral Selman’ın hastanede ve sonrasında yanında olup tahtına oturtulmasına verdiği destek biliniyor. Ölen Suudi Kralının cenazesini Türkiye’nin neden önemsediği de bu gelişmeler ışığında daha iyi anlaşılıyor. Şimdi, Hacı katliamının yaşandığı koridoru yapan ve yöneten firma, Kral aleyhinde kampanya yapan The Guardian’ı finanse edenler, Kral’ın 70 milyar Euro’sunu yöneten finans şirketi, İran’ın uluslararası piyasalarda gezen parasını idare eden şirket, ve son dönemde Türkiye’den kaçan paraları yönlendiren firmanın her birisi aynı elde toplanıyor; iki partner şirketin sahipleri aynı kişiler. Dolayısı ile; bu firmaları 1960’lardan beri yönlendirdiği bilinen İngiliz istihbarat servisidir karşımıza dikilen!
Kimlerle neden savaştığımız ortada. Birinci Dünya savaşındaki gibi İngiliz ve Osmanlı İmparatorluklarının örtülü savaşı yeniden sahnede.
DOLARLA SALDIRDILAR GERİ TEPTİ
O, Suud’un 70 Milyar dolarının şu önemi vardı: Seçim öncesinde Türkiye’nin siyasal istikrarsızlığına ekonomik istikrarsızlığı da ekleyerek Türk siyasetinin gemini yeniden eline almak için başlatılan doları 5 TL üstüne çıkartarak Türkiye’yi krize sürüklemek amaçlı finansal saldırı operasyonunu 3 TL seviyesinde durdurmayı Kral’ın paraları ile sağladı Türkiye. Kralın paraları başka işlere de yaradı: Suudi Arabistan Yemen politikası ile İran’ı meşgul ederken, 1 trilyon dolar olduğu iddia edilen Çin’deki parasını çekme tehdidi ile Çin’i de Suriye’de bloke etmiş durumda.
Pekiyi Suudi Kralı neden Türkiye safına geçiverdi?
ABD-İRAN ANLAŞMASINI TÜRKİYE DEĞERLENDİRDİ
Çünkü ABD İran’a kucak açıp Ortadoğu’da partner haline getirince bu gelişmeleri başka boyutlarını da gösteren belgeleri ile birlikte Kral’a gösteren Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ı İran’a hizmet edecek ABD işbirliğinden dönmeye ikna etti. Arabistan ve İran asla bir tarafta olamazdı.
Ayrıca Kudüs’te saldırılarını ve Mescid-i Aksa’ya müdahalelerini artıran İsrail politikalarına karşı Davos’tan beri konum alan Türkiye bu gelişmeleri de lehine kullanarak Ortadoğu’da müdahale gücü olmak üzere bir İslam ordusu fikrini tutturdu.
İRAN KOZU GERİ TEPTİ
Cepheyi genişleten Türkiye 38 Müslüman ülkeyi safında toplayarak İran’ı İslam dünyasında 3 ülkeyle tecrit olmuş ve zayıf nüfuzlu gösterip ABD’ye İslam Dünyasına ulaşmak istiyorsan bu İran’la olmaz mesajı vermek istedi. Yani kendisine karşı sürülen İran namlusunu Arabistan’ı yanına çekerek ABD’ye geri çevirdi. Tezgahını ABD’nin aleyhine çevirdi.
DAEŞ TUZAĞI GERİ TEPTİ
ABD bununla yetinmedi. DAEŞ’in Kuzey Irak Kürt Bölgesi’ne ilerleyerek Kürt Bölgesi ile Türkiye arasına bir bant çekmek istedi. Böylece kendisinin kurduğu ama Türkiye yanlısı haline gelen Barzani hükümetine ders vermek ve Türkiye ile sınır bağını kesmek istedi. Türkiye işte bu ana kadar fiilen savaşmadığı DAEŞ’e karşı Barzani kuvvetlerini tahkim etti, aktif işbirliği ile DAEŞ’i geri püskürttü ve Bağdat hükümeti ile Kuzey Irak Yönetimi arasında sıkıştırıp bıraktı. Yani benimle kürt bölgesi arasına set yapacağın DAEŞ’i ben Bağdat ile Kürt bölgesi arasına set olarak koydum, diyerek cevap verdi. Ve Başika kampına da yerleşti Türkiye. ABD, Rusya, AB terk et deseler de Başika’dan çıkmadı. ABD’nin bir hamlesi daha tersine dönderilmiş oldu.
RUS OYUNU BOZULDU
Türkiye ile anlaşması çerçevesinde Türkmenler dokunmayan ABD, Rusya’ya Türkmenleri vurdururken Türkiye Rus uçağını düşürmekle kalmadı. Türkiye müdahalesini yapıncaya kadar mevziyi tutmak üzere Afganistan’dan Ruslarla savaşmaya odaklanmış Özbek mücahitlerden binlercesini bölgeye getirdi, sivil halkı kamplarına çekti. PYD’ye de sınır çizdi. Böylece ne kadar da vursa fiili işgal altına alınmasını engelledi Türkmen bölgesinin. ABD’nin bir oyununa daha karşı hamlesiyle başarı şansı vermemiş oldu Türkiye.
HALEP TUZAĞI TUTMADI
Halep’e yapılan saldırılarla göçmen dalgası içinde binlerce terör örgütü üyesi Türkiye’ye salındı. Bunlar PYD’nin tezgahı idi. Sınıra yığıldılar. Bunun istihbaratını alan Türkiye kapıları açmadı. Tek tek sıkı aramalar yoluyla göçmenleri kabul ederken Batı, ABD ve AB kapıları aç ‘insani(!)’ çağrısını yaptı. Türkiyenin başı meşgulken ilerlemek isteyen PYD’yi Türkiye vurmaya başladı. Bir oyunlarını daha tersine çevirmiş, tuzağa düşmek yerine, tuzak kuranlara saldırıya geçmişti Türkiye.
İşte bütün planı PYD üzerine kurulu ABD, PYD’yi Türkiye’nin vurması üzerine tüm oyunların boşa çıkacağı bir tablo ile karşılaştı.
İşler iyice karıştı.
Net ortaya çıkan bir tablo var ki biz gerçekte stratejik müttefikimiz ABD ile savaşıyoruz.
Anlayacaklar ümit ederiz. Artık Türkiye’siz ve Türkiye aleyhine bu bölgede oyun kuranlar bedelini öderler.
Su bulanmadan durulmaz. 15.02.2016
Analiz mükemmel beynine ve yüreğine sağlık. Yalınız bu mücadele verilirken TBMM de
oturan terör yandaşlarına hesap sorulması ve bir an önce dokunulmazlıklarının kaldırılması da gerekmiyor mu?