SURİYE ÖNLENEMEZ AKIBETE GİDERKEN NE YAPMALI?
Bundan altı ay önce Suriye’nin Dar’a Kentinde 13 yaşında bir çocuk duvara bir yazı yazdı: Beşşar Esad Devrilsin! Adı Hamza El Hatib’di.
Bu çocuğu yakaladılar. Yazıyı yazan ellerini kırdılar, tırnaklarını söktüler. Boynunu kırdılar. Cinsel organını kestiler. Kollarına kurşun sıktılar. İşkence ederek öldürdüler Esad’ın adam(!)ları… Sonra cesedini çıkartıp sergilediler. Ailesi çocukalarının cesedini istedi. Fakat, “Artık sizin çocuğunuz yok. Gidin yeniden yapın” deyip vermediler.
HEPSİ BİR DUVAR YAZISIYDI…
İşte Hamza’nın kentinde, Dar’a’da başladı eylemler. O çocukların aileleri etrafında toplanan halk hızla diğer vilayetlere de taşıdı eylemleri. Cuma günü öldürmüşlerdi Hamza’yı. Onun için eylemleri Cuma’ları yaptılar. Sonra cumartesi şehitleri oldu, cumartesi de eyleme başladılar. Sonra Pazar ve artık haftanın her günü… her günün şehitleri için halk meydanlara toplandı.
“SUSKUNKLUĞUNUZ BİZİ ÖLDÜRÜYOR”
Halk silahı vardı ama silahsız çıktı meydanlara. Bir tek el ateş etmediler. Fakat onbinlerce sivile Esad’ın muhafızları tanklarla, makinalı ve dürbünlü silahlarla saldırdı. Eylemlerde her hafta slogan değiştiriyorlardı. İlk hafta Hamza’nın adını yükselttiler. Geçen hafta bizlere, başta Türkiye olmak üzere tüm İslam Alemine seslendiler: “Suskunluğunuz Bizi Öldürüyor!” diye haykırdılar. Ses gelmedi bizlerden. Ramazan geldi ve katliamlar sürüyordu. Bu haftaki sloganları adeta siz destek vermeseniz de olur der gibidir: “Allah bizimledir” diyorlar. Gelecek haftanın sloganı da belirlenmiş:“Resulullah’ın Sancağı’nı kaldırın!” Bu, onurlu bir duruştur.
Tamamen halk hareketidir. Örgüt işi değildir. Silahları var, fakat askerlere sıkmıyorlar. “Siz bizi öldürseniz de biz size zarar vermeyeceğiz!” diyorlar. Şehir şehir komiteler kurmuşlar. Komitelerin yönetiminde bir sivil direniş organize ediliyor. Bizim Kurtuluş savaşımıza kendi özgünlüğü içinde benzeyen bir halk hareketi var Suriye’de. Eylemlerini tam anlamıyla destekliyoruz. Mücadele haklı ise böyle olmalıdır. Sivil karakterini bozmadan yürümelidir. İç savaştan az zayiatla ve daha kısa sürede sonuçlanacaktır. Halkın kanaat önderi şeyhlerin de bu bilgece yönlendirmesini kutlarız.
DİPLOMATİK DİLDEN ANLAŞILAN
Bize gelince, Suriye’yi iç meselemiz gören anlayış, Suriye için inisiyatif almış; Sayın Başbakan’ın direktifi ile Dışişleri Bakanımız Davutoğlu Suriye’ye gitmiştir.
Olayın gelişiminden anlıyoruz ki bu tercih Sayın Başbakan’a aittir. Trablusgarp da dahil hiçbir ziyarette Başbakan ‘Ben gönderdim’ demiyor, Davutoğlu da ‘Başbakan’ın talimatı ile gidiyorum’ demiyor da bu ziyarette böyle söyleniyorsa, Davutoğlu biraz da ‘kerhen’, istemediği halde bir talimatı yerine getirmiştir. Diplomatik dilin analizi bizce budur. Fakat Sayın Davutoğlu da bilinen genel Ortadoğu Politikalarında İran’la ters düşmemeyi ilke edinmiş durumdadır. Bu duruşu da, Suriye’ye bu aşamada giderek İran’la gerilmeyi istememesini gerektirir zaten.
Bu yorum doğruysa, bu işe burun sokmamak mı, aktif inisiyatif almak mı doğrudur?
BAŞBAKAN HAKLIDIR
Bizce aktif olunması doğrudur. Sayın Başbakan’ın inisiyatifi isabetlidir. Suriye’deki değişim çoklu ve zincirleme reaksiyon verecek bir olaydır. Irak’a Libya’ya benzemez. Suriye demek doğrudan Lübnan ve dolayısı ile Hizbullah, Hizbullah üzerinden İran ve İsrail demektir. Ortadoğu dengeleri Suriye rejimi üzerine kurulmuştur. Bu denge Ortadoğu’nun da geleceğini belirleyecektir. İsrail’in de İran’ın da kaderi Suriye’ye bağlıdır. Bu bağlamda aktif olmayan Türkiye Ortadoğu’nun geleceğinin kuruluşunda da olmayacaktır. Bu önemli bir gelişmedir. Kader anıdır. Türkiye iddiasına uygun davranmıştır.
Ayrıca Sayın Başbakan “Hama kırmızı çizgimizdir”, demişti. Medya’nın anlayamadığımız duyarsızlığı gerçekleri görmemizi engelliyor. Hama’da belki on bin insan öldürüldü. Bunlar internetten canlı olarak izlenebiliyor. Kırmızı çizgi elek yapıldı.Hâlâ kıpırdamayan bir Türkiye, inandırıcılığını yitirmiş olacaktı. Bu kadarlık bir hareket de olmalıydı.
NEREDE DURACAĞIZ?
Fakat belki de en önemli olan şey bu aktivitenin nerede duracağıdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri zulmüne devam ederse Şam’a girsin mi? Ordu Suriye’ye diyenler de var, batı basını da Türkiye girsin diye teşvik ediyor. Hayır, bizce bu yanlıştır. Irak konusunda Türkiye girmeli diyorduk, çünkü Amerikan zalimlerine bırakmamalıydık Irak’ı. Fakat Suriye’ye askerle girmek İran’la karşı karşıya gelmektir. Osmanlı dönemi barışı hariç, tarihinde Savaşsız bir üç yılı olmayan Ortadoğu’yu yeniden kan çanağı yapabiliriz.
BÜYÜKELÇİMİZ ŞAM’DAN ÇEKİLMELİDİR!
Diplomatik baskıya devam etmeli, Direnen halka açık destek verilmelidir. Kendi halkına si,lah doğrultan ordu ve devlet meşruiyetini yitirmiştir. Artık zulmüne devam ederse Şam hükümeti tanınmamalı ve büyükelçimiz çekilmelidir. Suriye halkı kendisi rejimi değiştirene kadar, ya da demokratik yollarla değiştirene kadar desteklenmelidir.
Kanaatimizce hemen büyükelçimiz çekilmelidir. Çünkü Davutoğlu’na “şiddete son vereceğiz, Hama’dan çekileceğiz” diyen Esad kuvvetleri, o tankları yönlendirdiği İltib ve üç vilayette el’an katliamına devam ederek Türkiye’yi ciddiye almadığını, tavrını değiştirmeyeceğini göstermiştir. Türkiye Dışişleri’nin ilk açıklamaları kendini aldatıyor gibi, zaten işini bitirdiği Hama’dan çekilmesini ‘etkili olduk’ diye yorumlamayı tercih ediyor. Bu tarz, aldatılmaya gönüllü, üç maymunu oynayan bir siyasete dönüşmemelidir.
TBMM SURİYE ÖZEL GÜNDEMİYLE TOPLANMALI
Bu aşamada TBMM Suriye Özel Gündemli acil toplantıya çağırılmalıdır. TBMM eliyle bu durumun ‘görüldüğü’ Dünya’ya ilan edilmelidir. Bu ilanda ‘suriye halkının Yanıondayız!’ denilmelidir. Aksi, görmezden gelme Arap dünyasında Türkiye’yi bitirecek bir ‘zaaf’ olacaktır.
SURİYE DEMOKRASİYE ULAŞINCAYA DEK…
Suriye halkı ağırlıklı nüfusuyla Türkiye ile bütünleşecek bir hükümet çıkartacaktır. Yeter ki demokratik yollarla iktidar seçilmiş olsun. Şu anda bile ordu Esad’ın yanında değildir. Esad’a itaat eden sadece Cumhuriyet Muhafızları ile 14. Alay’dan ibarettir. Halkı oluşturan beş aşiretten sadece birisi Esad’ı desteklemektedir. Esad, Halkın yüzde 12’sini oluşturan Nusayri’lerdendir. Öyleyse halkın desteğini kaybetmiş Esad’ın iktidarı er veya geç son bulacaktır.
Suriye’nin rejimi değişince İran ‘paratonersiz’ kalacağından, sıra İran’a gelmiş olacak. İşte bunun için İran şu anda Suriye hükümetini sertliğe ve katliamla da olsa iktidarda kalmaya teşvik ediyor, her açıdan destekliyor. Türkiye de halkı aynı şekilde desteklemelidir. Tereddüt etmemelidir.
TÜRKİYE KAMUOYU UYANDIRILMALIDIR
Medya duyarlılığa davet edilmeli, halk tam ve doğru olarak bilgilendirilmelidir. İnternet üzerinden paylaşım ağı hızla yaygınlaştırılmalıdır. Paneller ve konferanslarla Suriye konusu gündeme getirilmeli, Suriye şehitleri için gıyabi cenaze namazları her Cuma namazında kılınmalıdır. Türkiye halkı Eylül’le birlikte büyük mitinglerle Suriye halkına manevi destek vermelidir. Suriye’nin kendi göbeğini kesmesine yardım edilmelidir.
Bu yolla değişen hükümet, Ortadoğu’yu karıştırmadan, savaşsız biçimde Suriye’yi İran’dan alma yöntemi olacaktır. Bugüne kadar sadece Müslümanlarla savaşmış ve sadece Müslümanları kullanmış İran politikalarına endeksli kalmaktan Ortadoğu Müslümanlarının kurtarılması da tarihi önemdedir.
DİCLE-FIRAT KARDEŞLİĞİ’NE DOĞRU
Biz Suriye olaylarının kolay durulmayacağı endişemizle, bir an önce hayırla sonuçlanması için dua ediyoruz. Fakat Suriye’nin ulaşacağı nihai sonuçtan umutluyuz. Hem de çok… Belki de Sezai Karakoç haklı çıkacak: O, İslam Medeniyetinin birliği Dicle-Fırat Birliği kurulmadan sağlanamaz! Diyordu. Bu, Türkiye – Suriye – Irak birliğine denk düşüyor.
Kim bilir? 10.08.2011
Bir yanıt yazın