Atatürk-Said Nursi Karşılaşması
“Hür Adam” filmi ile birlikte, filmin fragmanına taşınan Atatürk- Said Nursi karşılaşması ve diyalogu fırtınalar koparttı. Filmin tanıtımı için bu bölümü seçenler gerçekten başarılı oldular: Film gündeme oturdu. Tartışmalar sürüyor.
Acaba Said Nursi ile Mustafa Kemal arasında bu diyalog yaşandı mı?
Bize göre bu, o kadar önemli bir konu değildir. Önemli olan, diyaloga taşınan iki isim arasındaki görüş farklılığı bir gerçektir. Diyaloga gelince; iki şahsiyet de birer anı bırakmıştır. Mustafa Kemal’in Nutuk’unda böyle bir diyalog hiç yokken Said Nursi’nin Tarihçe-i Hayat’ında bu görüşmeye dair üç defa atıfla bilgi verilmektedir. Resmi tarihte ise bu konuda herhangi bir kayıt bulunmuyor. Üstelik bu iki şahsiyetin de biyografileri yayınlanmamıştır. Ayrıca baskılarla geçen bir dönem haber ve yayın özgürlüğünü de kısıtladığından kapalı ve imalı anlamlar veren cümleler dışında bir somutluk da yoktur. Bu durumda tarafların anlaşması zordur. Bu tartışmalar uzar, gider. Said Nursi’yi kaynak alanlar var demeye devam eder, Atatürk’ü esas alanlar yok demeye devam eder ve başka bir kaynak da zikretmeyince bir sonuca ulaşılamaz. O nedenle bu tartışmanın içine girmenin bir sonucu, anlamı yoktur.
Fakat, Selanik’te her iki şahsiyet de İttihat ve Terakki’ye aynı dönemde devam ettiler. Burada birbirlerini tanımış olabilirler. Sonra 1916 yılında Milis kuvvetler arasında Ruslara ve Ermenilere karşı savaşan Said Nursi’nin bağlı olduğu 16. Ordu’nun komutanı Mustafa Kemal’di. Komutan olarak Said Nursi’yi burada tanımıştır. Ardından Meclis Başkanlığı, yani Mustafa Kemal, görüşlerinden yararlanmak üzere Said Nursi’yi 9 Kasım 1922’de Meclis’e davet eder. Said Nursi 17 Nisan 1923 tarihine kadar beş ay Ankara’da Hacı Bayram dolaylarında kalır. Meclis’de konuşma yapar. Ama milletvekillerinin namaza düşkün olmadığını görünce onlara hitaben bir bildiri yayınlar. Bu bildiriyi Mustafa Kemal’e Kazım Karabekir’in okuduğunu da biliyoruz. Mustafa Kemal, memlekete dair görüşlerini sormaya çağırdıkları Said Nursi’nin namazdan bahsetmesini tepkiyle karşılar. Bunda da sorun yoktur. Fakat bu karşılıklı restleşmeyi içeren bir diyalog olup olmadığı meçhuldür. Beş ay Ankara’da duran kişi, kendisini davet eden Meclis’in başkanı ile hiç görüşmemiş olamaz. Fakat görüşmede böyle bir diyalog olmuş mudur, bilemiyoruz.
Alteden Kim?
Adı geçen senaryodaki diyalogta ise iki kişi de karşılıklı rest sözleri söylemektedir. Biri diğerine üstünlük sağlamış değildir. Sadece üstünlük, taraflardan hangisinin haklı olduğundadır. Bu da, taraftarların yaklaşımına göre değişecektir. Ülke ve meclis gündemi açısından Mustafa Kemal haklı gözükmektedir. Dini duyarlılık açısından da Said Nursi haklı gözükmektedir.
Bu film Said Nursi üzerinden Atatürk’e ve Cumhuriyet’e bir meydan okuma mıdır?
Bu sahneyi cımbızla çekerseniz, evet!
Fakat filmin genelini ele alırsanız, sanki daha çok Türk-Kürt kardeşliğine İslam kardeşliği temelinde bir köprü daha sağlama kaygısı gözükmektedir. Biz, bu filmin son dönem politikalarında muhafazakar-özgürlükçü açılım ekseninde yürüyen Kürt sorunu karşısında milli birlik sağlamayı amaçlayan bir hamle olduğunu düşünüyoruz. Bir ölçüde Atatürk’le sorunlu olması, hem tarihen bir gerçektir, hem de Kürtçü eğilimlere film hakkında sempati de vererek kazanmaya yarasın kaygısı taşınmış da olabilir.
Tabular Tartışılsın, Ama…
Said Nursi, yakın tarihin tabu isimlerinden birisi olarak durmaktayken tartışmaya açılmış bulunuyor. Konunun bu merkezden çıkıp fikirlerinin tartışılması noktasına yürümesi bizce daha sağlıklı olacaktır. İlahiyatçıları, din adamlarını Said Nursi’nin görüşlerini değerlendirmeye başlamalarının tam zamanıdır. İş, bir kişinin yüceltilmesi veya alçaltılması olmaktan çıkıp fikirlerinin değerlendirilmesi şekline bürünmelidir.
İki şahsiyetin Üç Dönemi
Said Nursi kendi yaşamını üçe ayırır:
Eski Said, Yeni Said, Üçüncü Said…
Eski said 45 yaşına yani 1925 yılına kadar süren akılcı Said… O zaman her şey medresedir, ilimdir.
1925-1948 arası akıl-kalp birlikteliğini doğru bulan ve yaşayan Said Nursi… Artık din ve fen birlikte olacaktır. En büyük hakikat ilim değil, imandır.
Ve 1948 sonrası siyaset ile irtibat kurar Demokrat Parti safında… Artık hürriyet için sorumluluk alma zamanıdır.
Atatürk’ün de yaşamı üç aşamada ele alınabilir:
1927’ye kadar Türkçü Mustafa Kemal vardır, milliyetçidir. İslamlık da milliyetçiliğin parçası olarak vardır. Akıl temeldir.
1927-1935 arası Türkçü ve Batıcı bir Mustafa Kemal vardır. Daha pozitivist, akılcı bir yönelimi vardır. Akıl ve bilim en hakiki mürşittir.
1935 sonrası Türklüğü bir ırk olmaktan milli kimliğe ve batılılığı da çağdaşlaşmaya dönüştürür ve İslamlaşma’nın da önemini vurgulamaya başlar. Akıl ve bilime, inancın gücünü de ekler bu dönemde. Fakat ilerlemecilikten taviz olmayacaktır. Siyaseti de bu renkliliğe taşımak ister.
Bu iki tarihi şahsiyetin fikir macerasındaki üç merhale anlamlıdır. Farklı taraflardan bakan bu iki insan aynı doğruya doğru ilerlemişlerdir.
Bu Bizim Tarihimiz: Ayrıştırmasın, Buluştursun!
Gelin tarihi hesaplaşmanın değil, bir büyük buluşmanın vesilesi yapalım. Makedonya’da, Türk-Rus harbinde Kafkas Cephesi’nde ve Milli Mücadele’de birlikte, aynı safta olan bu iki şahsiyeti şimdi biz ayırmayalım.
Kendi inandığı biçimde ‘İcaz-ı Kur’an’ için çalıştığı dönemde O’na ‘ilişmeyen’ Atatürk’ten fazlasını bugün Atatürkçüler yaparsa bu, Atatürkçülük değil ‘İnönizm’ olacaktır.
Ya da hoşlanmadığı uygulamalarını ‘deccal imaları’ ile yerse de, doğru bulduğunda Mustafa Kemal’i nasıl yücelttiğini unutmak Said Nursi adına haddinden fazla kralcılık yapmak olacaktır.
Gelin tartışırken makul düzeyde kalalım.
Bir yanıt yazın