Arslan’dan Ceceli Okulları’nda Konferans: “Akif: İnsan, Müslüman, Vatansever”

Arslan’dan Ceceli Okulları’nda Konferans:

 “Akif: İnsan, Müslüman, Vatansever”

Osman Arslan Ankara’da Ceceli okullarında konferans verdi.

Ceceli Koleji’nin Liseli gençlerine “Mehmet Akif Ersoy ve Safahat” konulu bir konferans verdi.  18 Şubat 2011 tarihinde gerçekleşen konferansı, katılan gençler bir buçuk saat boyunca heyecan ve ilgiyle izledi.

Arslan, konuşmasına daha önce verdiği Çanakkale Konferansı sonrasında, yaptıkları gezide gençlerin Gelibolu Yarımadası’nda bir ezan sesi duyamamalarından dolayı yetkili makamlara yaptıkları başvurulardan dolayı kutlayarak başladı. Bu başvurularının da takibini yaparak Cumhurbaşkanlığı’nın konuya sahip çıkarak bölgeye bir cami yapılması yönünde adımlar atılmış olmasını da ayrıca kutladı. Bu duygularla karşımda ‘Asım’ın Nesli’nin var olduğunu görüyorum” diyerek Akif konferansına başladı.

“Akif: İnsan, Müslüman, Vatansever” başlığıyla yaptığı konuşması gençlerin alkışlarıyla desteklenen konuşmasında Akif’in taşıdığı değerleri anlattı.

Akif’in hayatı ve mücadelesinin eşliğinde ahlakını ve ideallaerini anlatan Arslan sık sık Safahat’tan şiirler okuyarak konuyu destekleyen bir konuşma yaptı.

Arslan’ın konuşmasından bir bölüm şöyle:

SUSMADI: BALIKESİR İLK VE SON

5 çocuğu ile uzun yıllar yoksullukla pençeleştikten sonra bir gün Akif, Dar’ül Hikmetül İslamiye’nin başına getirildi. Yani ‘İslami İlimler Akademisi Başkanlığı’na… iyi bir maaş, hizmet edecek görevliler ve düğme iliklenen bir makamı olmuştu. Ancak bu sıfatını bir tek amaçla kullandı: parasızlıktan gidemediği yerlere gitti, ulaşamadığı yerlere ulaştı. Dini kimlik kazandığı için camilere gidip vaazlar verebildi. Böylece Milli Mücadeleyi her yerde ateşliyordu. Gittiği yerlerde Kurtuluş Savaşı’na destek konuşmaları yapmakta tereddüt etmedi. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nce, ‘sus payı’ diye verilen makamı kullanarak ‘daha çok konuşan ‘Akif’ susturulmak isteniyordu. Cemal Paşa tarafından Anadolu’daki harekete destek olmaması ihtar edildiğinde; o dönemde hapishanelerde sadece kuru fasulye yemeği verilişini kastederek şöyle dedi: “Ben kuru fasulye aşı yemeye razı olduktan sonra beni susturamazsınız”

Balıkesir’de yaptığı konuşma büyük etki yapınca bu uslanmaz milli müdafaa yanlısına artık dayanamayan İstanbul Hükümeti  görevinden aldı.

KASTAMONU’DAN DİYARBAKIR’I FETHETTİ

Ve Anadolu’daki milli mücadele, yasadışı ilan edilince dergisini sırtlayıp Anadolu’ya geçti.

Sebilürreşad Dergisi’ni Kastamonu’da çıkarttı.Kastamonu Nasrullah Camii’ndeki bir vaazı gönüllüler tarafından çoğaltılarak Diyarbakır ve civarında dağıtıldı.Milli mesajları bütün Anadolu gibi Güneydoğu illerinde de önemli etkiler yaptı.

Konuşmaları risaleler halinde çoğaltılıp dağıtılıyor, ya da yazıları gazeteden alınarak çoğaltılıyor, camilerde, kahvelerde okunuyordu.

KONYA’YA GİDİP AYAKLANMAYI DURDURDU

Ankara hükümetine karşı başlayan Konya’daki ayaklanmayı durdurmada başrol oynadı. Konya’ya bağlı olan Burdur Milletvekili olarak Mustafa Kemal’ce Meclis listesine yazıldı. Fakat o, seçilmeyi istedi. Burdur’dan seçildiği anda Biga’dan da seçildi. Onun aday olduğunu bilmeyen her yer Akif Bey’i yazıp meclise gönderiyordu.

VE İSTİKLAL MARŞI

Meclis’in bir İstiklâl Marşı güftesi için açtığı yarışmaya katılan 724 şiirin hiçbiri beklenilen başarıya ulaşamayınca maarif vekilinin isteği üzerine 17 Şubat 1921’de yazdığı İstiklal Marşı, 12 Mart’ta Birinci TBMM tarafından kabul edildi. Bu yarışmanın ödülünü de almadı, gazi ve şehit ailelerine bağışladı.

ANKARA DÜŞMEYECEK

Savaşın en kritik anında, Polatlı’ya yunan kuvvetleri dayanmış, Ankara’dan Kayseri’ye göç kararı alınmış, halk Ulus Taş Han önünde yükünü tutmuş yolculuk için hazırlanırken; Akif elinde Kur’anla çıkar ve haykırır.“Durun ve cepheye yardım edin. Bir yere gitmeyin. Vallahi Ankara düşmeyecek. İşte bu kitapta yazıyor”der. Ve bunu Fevzi Paşa ile yaptığı diyalog ile ispat eder: Ankara düşerse Mekke kurtulamayacaktır. Kabe de işgale uğramayacağına göre, Ankara düşmeyecektir. Mekke’nin İngiliz eline geçmediyse de ağına düştüğü bellidir. Fakat, Ankara düşmemiştir!

SON HİZMETİ: HATAY

1926’dan itibaren sağlık nedeniyle kışın Mısır’da, yazın İstanbul’da yaşadı. Hatay’ın Türkiye’ye alınması için çalışmalara katıldı. En son, öldüğü yılda, 1936’da hasta haliyle Antakya’ya gitmişti. Şu mısralar Hatay’da döküldü kalbinden:

“Viranelerin yasçısı baykuşlara döndüm,

Gördüm de hazanında bu cennet gibi yurdu.

Gül devrini bilseydim onun, bülbül olurdum,

Ya Rab, beni evvel getireydin, ne olurdu?”

YA MEALİ?!..

Devlet tarafından verilen Türkçe Kur’ an meali yazma görevini, sorumluluk duygusuyla yıllarca yapmaya çalıştıktan sonra ‘kendi din ve dil bilgisi düzeyinin Kur’an gibi bir kitabı Türkçe ifadeye yeterli olmadığı’kanaatine vararak vazgeçtiğini açıkladı. Fakat bir süre sonra çalışmasını yarım bırakmamaya karar vererek gizlice tamamladı. Manzume tarzında ve okuyanların etkisini öve öve bitiremedikleri bu meali, ölmeden önce bir aile dostuna emanet etti. Tembihatı; ‘Mealim, Türkçe namaz gibi ifratlara hizmet etmeyecek, sadece Kur’an’ı anlama çabasına hizmet için kullanılacak şekilde memleket şartları olgunlaşıncaya kadar saklayınız. Koruyamayacaksanız imha ediniz.” Bu meal, 1961 yılına kadar korundu. Sonra, 1960 ihtilalinin gölgesinde, Demokrat Parti’nin başına gelenlerin umutsuzluğu içinde, bir yanlış anlaşılma ile, aile tarafından yakıldı, yok edildi. Bir nüshası bile bırakılmadı.

Şiirlerini topladığı Safahat, Müslümanlara ve Türk Milletine milletine yol gösteren rehberlerden biri olarak hep elimizdedir artık.

ALLAH’IN ŞAİRLERİ DE VAR

Akif’in, kuşkusuz en muhteşem şiiri, Asım kitabında yer alan ‘Çanakkale Şehitlerine’ bölümüdür. Ünlü vatansever aydın Süleyman Nazif, Çanakkale şehitlerine şiirini dinledikten sonra Akif’i şöyle tanımlamıştı: “Allah’ın şehitleri olduğu gibi Allah’ın şairleri de var!”

Süleyman Nazif Akif’i nasıl bilirdin sorusuna “onun nasıllığına yorum yapmak benim ve tanıdığım kimsenin haddine değildir, o son sahabe’ydi denebilir belki” der.

SAVAŞ EDEBİYATI BİLİM DALI BİZDE NİÇİN YOK?

Çanakkale Savaşları’na gönüllü katılım sağlamak için Osmanlı hükümeti Alman kredisi ile ödüller dağıtmaktadır. Çanakkale için her şiir yazana, her hikaye yayınlayana para verilmektedir. Bu uygulama 1924 yılında kaldırılır. 1924’te Çanakkale diye coşan kalemler birden susar. İşte o zaman, ödül kalkınca Akif devreye girer. 1915’te yazdığı şiiri dillerde, ezberlerde dolaşsa da para ödülü olduğu için yayınlatmamıştı Akif. O şiir 1924’te yayınlanır.

Asım kitabının içinde geçen Çanakkale Şehitlerine şiiri, “savaş edebiyatında tasvir” alanında aşılamamış bir destandır. Türk edebiyatının önemli bir ‘bilim dalı’ eksiği savaş edebiyatıdır. Batı Edebiyatında var olan bu tür, en güçlü eserleri bizde olduğu halde niçin bizde bir kürsüye dahi kavuşamamıştır?

KAYITSIZ ŞARTSIZ İTAAT YOK!

Bir medrese hocası olan babası doğumuna ebced hesabıyla tarih düşerek ona “Rağıyf” adını vermişti. Ancak çevresi onu “Âkif” diye çağırdı. Babası Arnavut, annesi Buharalı’dır. Rüştiye’de “hürriyetçi” öğretmenlerinden etkilendi. Bu nedenle İttihat ve Terakki taraftarı oldu. Fakat İttihat ve Terakki üyeliği için gerekli olan yemini içmeyi reddetti. Çünkü cemiyetin her emrine itaat edilmesi şart koşuluyordu. Akif ise ancak aklına uyan emirlere itaat edebileceğini söylüyordu.”

DRAM VE ÜTOPYA ANLAYIŞI ÜZERİNDEN BİR ALİYA OKUMASI

  • 1.4Bin Görüntülenme Sayısı

ARSLAN’DAN ÇANAKKALE KONFERANSLARI

  • 1.4Bin Görüntülenme Sayısı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hakkımda
Hakkımda
Merhaba. Bu sayfalarda birlikte olmaktan son derece mutluyum. Hoş geldiniz. Hayat yolundayız. Her birimiz ayrı bir mecradan, farklı bir maceradan geliyoruz...

Site Toplam Ziyaretçi: 271

Son Yüklenenler

Paylaşımlarımdan Haberdar Olmak İster misiniz?