İSLAM TARİHSELCİLİĞİ ÜZERİNE DERKENAR-4
Türkiye’de Tarihselcilik veya İndirgenen İslam
Dr. Osman ARSLAN
(Özet: Makalenin ilk bölümünde tarihselciliğin bir batı felsefesi olduğu, ikinci bölümde Tarihselciliğinin İslam düşüncesi içinde durduğu konum, üçüncü bölümde Tarihselciliği İslam içine taşıyanlar ve bunların öncüsü Fazlurrahman’ın fikirleri üzerinde durduktan sonra bu dördüncü ve son bölümde, Türkiye’de İslam Tarihselciliğini taşıyanlar ve serdettikleri düşüncelerin değerlendirmesi yer alacaktır.)
Türkiye’de İslam tarihselciliği düşüncesi Fazlurrahman’ın kitaplarından etkilenen ilahiyat fakülteleri çevrelerinde yeşerdi. Hiç kuşkusuz, tarihselciliği bir düşünce olarak gündeme taşıyan odak çalışma A.Ü. İlahiyat Fakültesi hocalarının mihverinde yer aldığı ‘İslamiyyat Dergisi’ ve ‘Ankara Okulu Yayınları’ olmuştur. Fazlurrahman’ın tarihselci yaklaşımından etkilenerek eser veren ilâhiyatçı Türk akademisyenleri arasında M. Said Hatipoğlu, Hayri Kırbaşoğlu, İlhami Güler, Adil Çiftçi, Ömer Özsoy ve Mustafa Öztürk sayılabilir. İslam Tarihselciliği ekolünün Türkiye’de önde gelen isimlerinden olan Prof. Dr. İlhami Güler, kelâmî(İslam felsefesine ilişkin) bir tartışma olan “vahyin mahiyeti” konusunda Türkiyedeki İslam Tarihselcilerini ikiye ayırmıştır: Bir tarafta Fazlurrahman çizgisinde yürüyenler vardır ki Mustafa Öztürk dışındaki tüm isimler bu taraftadır.
Tarihselcilik İçinde ‘Öteki taraf’
Kuşkusuz entellektüel değer taşıyan bir yönü de olan İslam Tarihselciliği içinde Güler’e göre Mustafa Öztürk ‘öteki tarafa’ düşmektedir. O’na göre, “Mustafa Öztürk’ün tarihselci çizgisi, Abdulkerim Süruş,(44) Şebusterî(45) ve Ali Mebrûk’un(46) düşüncelerini temsil etmektedir.” Anlaşılan o ki, tarihselcilik içinde dahi ‘ötelenen’ Mustafa Öztürk’ün durduğu taraf, Güler’e göre “vahyin bir yeti veya anlam olarak Hz. Muhammed’e verildiğini fakat Kur’ân’daki ifade biçimini Hz. Muhammed’in kendisinin oluşturduğunu benimser” ki bu, “Deist”lerin vahiy yaklaşımından neredeyse farksız”dır.(47)
Marjinal Uç Üzerinde Durmak Doğru Mu?
İşte, makalemizin hareket noktası da olan ve dini çevrelerde büyük yankı uyandıran Mustafa Öztürk’ün görüşleri, görüldüğü gibi, islam düşünce atlasında bir ucu temsil eden modernizmin kendi içinde de uca düşen tarihselcilerin arasında, daha da uçta kalan fikirler durumundadır. Bu derece uçta kalan düşüncelere ‘marjinal’ denildiği malumdur.
Haliyle gerçekte, ne bu yankıyı hak edecek bir temsil gücüne, ne de tarihselcilik düşüncesini tam anlamıyla yansıtma kabiliyetine sahip olmayan Mustafa Öztürk’ün düşüncelerine odaklanarak İslam tarihselciliğinin değerlendirilmesi, ‘yerinde’ olmayıp, aksine ‘zait’ düşebilir. İslam tarihselciliğinin Türkiye’de gelişen ana eksenine yönelik bakış daha isabetli olabilir.
“Dün Dündür” Diyen Din Olur Mu?
Tarihselcilik, evet, oryantalist dinamiklerden beslenerek doğdu; evet, modern talepleri karşılamaya endeksli bir İslam düşüncesi inşa etmeye çalıştı; evet, Kur’an’ın yorumları yerine doğrudan ayetlerini ‘tarihsel’ saydı; fakat, nihayet bir ‘entellektüel tartışma’dan ibaretti ve ‘farklılık zevkiyle’ okunabiliyordu. Ne zaman ki bir ‘tartışma’ olmaktan çıkıp ‘talep’ haline dönüştü, işte o zaman problem olamaya başladı.
Bu bir ‘problem’di, çünkü talep ettikleri şey, “Kur’an ahkamının(hükümlerinin) değiştirilmesi”ydi. Bir nevi, Kur’an’dan hareketle bugün “ahkamın yeniden üretilmesini” istiyorlardı.(48) Tarihselciliğin savunduğu; ayetleri tarihte, geride bırakarak yeni nesillere yorumlayıcı olmak yerine şârî (kural koyucu) olma rolü vermenin doğurduğu görüntü, bazı ilahiyatçılar tarafından siyasetteki ünlü “dündündür, bugün bugündür” aforizmasına benzetilmiştir.(49) Zaman içinde dinin tutarlılığını terk etmesine neden olabilecek bu yönüyle Tarihselci Kur’an yorumu, zannî(bakışa göre değişebilen) ve izafî(göreceli olarak değişebilen) yönüyle eleştirilmiştir.(50) Bu tespitten hareket edenler, Kur’an’ın ‘zanna uyanlara’ yönelik eleştirisini de tarihselcilere yöneltmişlerdir.(51) Aslında, modern akımlardan metinselcilerde olduğu gibi tarihselciler de tarihselci adedince tarihselcilik anlayışı sergilerler.
Amaçsal Yorum Yetmiyor mu?
Bütün bunları tarihselciler ‘hükümlerin güncel değerini yükseltmek’ amacıyla yaparlar. Bu, elbette bir içtihat(yorum) başarısı olacaktır. Bu konuda tarihselciler, özellikle Hz. Ömer’den; ayet hükümleri olan bazı konularda; müellefe-i kulûb(Kalbi ısındırılacaklar) için imtiyaz uygulamalarını kaldırtması, kıtlık döneminde el kesme cezasını kaldırması, Sevad arazisinin dağıtımında ganimet uygulamasını yapmaması gibi örnekleri ileri sürerek ilgili ‘ayetlerin tarihsel anlaşıldığı’na delil göstermektedirler. Oysa bu çokça incelenmiş konularda, ilk bakışta göründüğü gibi ‘ayet hükmünü kaldırmak’ anlamı bulunmadığı, her bir uygulamanın bir başka nassa dayanarak, o nassın hüküm şartları oluştuğu için uygulamada değişiklik yapıldığı rahatlıkla söylenebilir.(52)
Oysa, zaten bu örnek uygulamalardan faydalanarak güncel değere yükseltme yolu İslam düşüncesinde mevcuttur: İslam hukuk tarihinde ‘rey(görüş) ekolü’ olarak bilinen ve Ebu Hanife’nin sistemleştirdiği ‘gai yorum'(amaçsal yaklaşım), doğrudan bu uygulamaları emsal almaktadır. Tarihselciliğin aradığı güncelleyici içtihat yolu için İslam içinde gelişen ‘amaçsal’ yorumun neresi yetmemektedir ki, kelami-itikadi tartışmalar doğuran, böylece bilimsel bir çalışmadan çıkıp dinin kodlarıyla oynamaya varan ideolojik bir kurguya dönüşen Hıristiyan Batı kaynaklı ‘tarihsel’ yoruma başvurmak gerekmektedir?
Sünni ekol, Mecelle’de yer alan “Zamanın değişmesi ile hükümler değişir” kuralını dahi geliştirebilmişken, bu yetmeyip, neyin zorlamasına girildiğini sormak gerçekten gereklidir. Pek çok ve sayısız örnek yanında sadece Dr. Fahri Demir’in mülkiyet hakkı’na ilişkin eseri bile bu yolla İslam’ın güncelleme imkanını gösteren çarpıcı delil ve örneklerle doludur.(53)
Kur’an ‘Çağa Uymak’ İçin mi İndi, Çağı Değiştirmek İçin mi?
Bir başka eleştiri Tarihselci yaklaşımın ‘modernle uyumlu olma’ çabasına yöneliktir. Bu konuda eleştirenler, Kur’an, ‘çağın gereklerine uyum sağlamak’ üzere gelmemiştir, bilakis ‘çağı dönüştürmek’ vizyonuyla sünnete ve eyleme dönüşmüştür, derler. Goldziher’in “yaşayan gelenek”(living tradition) kavramlaştırmasını aynıyla “yaşayan sünnet” şekline büründüren Fazlurrahman ve Tarihselcilik, Kur’an hükümlerinin o devrin koşullarını yansıtan ‘örfe dayandığını’, bugünün koşullarına uymanın da gerekçesi yaparlar. Halbuki İslam, faizden köleliğe, evlilikten kadın haklarına kadar hayatın her alanını değiştirmiş, dönüştürmüştür. Mevcuda uyum değil, değer ve ilkelerine göre devrim yapmıştır.(54) Tarihselcilerin Kur’an’ın inzal süresince bir konuya ilişkin verdiği farklı hükümlerle sosyal değişimi yöneten ayetlerini bir nesih(ortadan kaldırma) delili göstererek, ‘koşulların değişmesi ile yeniden gerek duyulabilecek ayetleri’ adeta ‘ölü ayetler’ addetmesi, bizatihi tarihselciliği, varlığına dayanak edindiği ‘dinamik hayat’ önermesiyle çelişkili, kendi içinde tutarsız bir tez durumuna düşürmektedir.(55)
Bir Fayda: Dönemi Anlama Çabası
İslam tarihselciliğinin odaklandığı ayetlerin indiği dönemin koşullarını anlama çabası pek çok faydayı doğurmuştur. Tarih ve sosyoloji bilimini Kur’an’ı anlama çabasında aktifleştirmesi, Kur’an’ın hükümlerinin hedefleri üzerinde düşünceyi yoğunlaştırması, şeriatin dinamikliğinin güçlü şekilde savunulması gibi katkıları, bundan sonraki dönemde İslami aydınlanmaya kalıcı katkıları olabilecektir. Zaten farklı/aykırı/yeni düşüncelerin önünün açık olmasındaki gereklilik de umulan bu faydadan ötürü olmalıdır.
Ancak bütün bu ‘dönemi anlama’ çabası içinde nüzul sebeplerini örf sayarak, bunu, ilgili ayetleri geldiği tarihte bırakmaya gerekçe yapmaları, tarihselciliğin kabul edilemeyecek bir yaklaşımı olarak değerlendirilmektedir.(56)
Kıssalarla Sorunlu İlişkileri
İslam Tarihselciliğinin Kur’an kıssalarıyla da sorunlu bir ilişkisi ve iddialı bir yaklaşımı vardır: Kur’ân kıssaları için, “tarihen gerçekleşmiş olaylar değildir, simgesel veya sembolik ifadelerle yapılan bir anlatım şeklidir, efsanedir, mittir, mitolojidir…” demektedirler.(57) Mustafa Öztürk de aynı görüşü, Kur’ân kıssalarının tarihi hakikat kapsamında değerlendirilmesinin “en büyük yanlış” olacağını söyleyerek ifade etmiştir.(58) Nitekim, Bilge kul – Musa kıssası üzerine etraflı çalışmasında Öztürk, Hızır olduğu kabul edildiğini ifade ettiği bilge kulun kimliğine ilişkin 35 farklı rivayeti aktararak tarihi bir kişilik olamayacağını dile getirdikten sonra “Gılgamış, İskender ve Yahudî efsanelerinden derlenmiş” bir mit(efsane) olduğu çıkarımına varır.(59) Böylece, ‘tarihsel’ olan Kur’an’da ‘tarihsel değeri olmayan bu kıssaların ne işi var?‘ deme noktasına gelenler, “bunlar Allah’a ait olamaz” diyebilenler olmuştur. (60)
Neden Her Yol Aynı Yere Çıkıyor?
Halbuki Kur’an’daki tüm anlatımlar yer ve zaman unsurlarına asla değinilmeden yapılmıştır. Eğer ayete konu olayların düştüğü tarih tarihselcilerin iddia ettiği derecede mühim idiyse, ‘bu kitabı açıklayacak olan da biziz’ diyen Yüce Allah, neden bir tek kez olsun, olayı ve tarihsel konumunu ayetlerde vermemiştir? Çünkü mesajı evrensel vermekte, tarihsel ve mekansal olarak gayesinden kopmadan değişebilecek yorumlara kapıyı açık bırakmaktadır. Kuşkusuz Kur’an içeriğinin doğruluğunu ispatlama kaygısı çekmiyor; anlattığı olayın olup olmadığından şüphe edecek insana da hitap etmiyor; Mü’min (iman etmiş) olanlara sesleniyor.
Kıssaların da Kur’an’da varlık maksadı ‘olay'(kıssa-hikaye) anlatmak değildir. Kur’an’ın maksadı kıssaların aracılığı ile ibret vermek(61), ders vermek, yol göstermektir.(62) Kıyamete kadar kalacak mesajlar vermektir. Olay değil, mesajı önemlidir. Eğer tarihsel bilgisine erişemediğimiz kıssalara güvensiz bakacak ve “farklı kültürlerin etkisi” diyecek olursak, mantıksal bir soyutlama ile, farz edelim ki sireti tarihen tespit edemeseydik, -elbette anlamak daha zor olacaktı ama- bu yaklaşıma göre bütün ayetleri yok saymak durumunda kalacaktık. Hoş, Tarihselci yaklaşıma göre biliyoruz da ne oluyor sanki? Tarihselcilik, Peygamberin örneğini de örfi sayıp, ilgili ayetleri yine yok hükmüne taşımıyor mu? Tarihselcilikte her yolun kutsal kitabın hükümlerini ortadan kaldırmaya çıkması tuhaf değil mi?
İndirgemecilik Yanlıştır
Elbette ayetleri olaylara bağlamak(esbab-ı nüzul) gereklidir fakat olaylara indirgemek ayeti o tarihte bırakır ve bugüne yürütülemez. Kur’an’ın bugüne yürütülememesi ‘hayata etki gücünü’ kaybettirerek fosile dönüştürebilir. Bu sonuç metodun verimsizliğinin de kanıtı mah,iyetinde değerlendirilebilir.
Tarihselcilerin kıssalara yaklaşımındaki eksiklik şurada olabilir: Kur’an fenomenist(olaycı) değildir. Örfü konu edinen ayetler, hiç bir zaman örfün kendisini öğütlemez, çıkardığı dersi işler. Yani Kur’an metni örfü, semantik(anlambilimsel) karşılığı kavramaya ve bunu uygulamaya yönelik ele alır. Eğer fenomenist dil kullanılsaydı metin gerçekten tarihsel olurdu. Semantik karşılığı isteyen üslubu sayesinde Kur’an evrensel niteliğe ulaşır.
Bir örnek olarak, tarihsel olduğu vurgulanan ‘kölelik’ olgusunu semantik bakışla açıklayalım: Buna göre, “emeğini, iradesini, aklını, şuurunu, ruhunu teslim edenler” köledir. İsimleri örgüt üyesi, mürit veya işçi olsun ‘sömürülen’ler ‘köle” sıfatı taşımasalar da anlamsal olarak birer köledirler ve her çağda bulunacaklardır. Böylece, anlamıyla birlikte kölelik hükümleri de evrenselleşir, dönemsel ve örfi olmaktan çıkar. Bu yaklaşım, tarihselcilerin çokça ‘tarihsellik kanıtı’ olarak işlediği dört evlilik, zıhar, haram aylar… gibi konuları kölelik örneğinde olduğu gibi ‘anlamsal’ ele aldıklarında ellerinde tarihsel değil, evrensel bir kitap bulacaklar.
Kur’an İçin Hükmü Yine Kur’an Verebilir
Öte yandan Prof. Mehmet Görmez’in dile getirdiği bir usul eleştirisine de değinmek gereklidir: Bu usul kuralı “Kur’an’a ilişkin hüküm ancak yine Kur’an’dan verilir.” kaidesidir. Kur’an’dan delil olmaksızın, Kur’an’a ‘tarihseldir’ hükmü konamaz. Kur’an asla bir ‘beşer sözü’ değildir. Peygamber O’na ‘kendinden bir şey katmamıştır’. O, ‘korunmuş bir kitaptır’. Bu hükümleri felsefi irdelemelerle zorlayan tarihselcilik, gerçekte, İslam kelamcılarının tartıştığı Halk’ul Kur’an(Kur’an’ın mahluk olup olmadığı) tartışmasının da dışında İslam tarihinde olmayan bir iddiayı dile getirmektedirler.(63)
İslam Bir İnanış Değil Dindir
Kur’ân’ın tarihselci yorumu, Kur’ân’a olan güvenin sarsılmasına neden olmak suretiyle deizm, ateizm, nihilizm, panteizm gibi düşünce ve konfüçyanizm, taoizm, budizm gibi inanışların kapısını aralamaktadır. Tarihselciliğin takipçileri arasında deistler az değildir. Bazı Tarihselci isimler Kur’ân’dan âyet çıkarmayı teklif edebiliyor, deizmi ‘bozulan dine karşı çağdaş haniflik’ diye yüceltebiliyorlar. Bütün bunlar tarihselci yaklaşımın İslam’ı bir din olmaktan çıkarıp ‘inanış biçimi’ne evirme rolünü yansıtan sonuçlar olarak değerlendirilebilir.(64)
Savrulmalar Arasında ‘Orta Yol’u Tutanlar
Eleştirilerle birlikte çözümün ne olabileceğine ilişkin düşünceleri de işaretlemeye çalışan makalenin sonunda, incelenen tarihselcilikten hareketle cümle “dinde aşırı gidenler”(65) üzerine düşünmek zamanıdır:
Kur’an’ı ‘akla muhatap’ görmek iyidir. Ama Kur’an’ı ‘akılcı kitap’ görmek yanlıştır.
Kur’an “bilime teşvik eder” demek iyidir. Ama Kur’an “bilimler kitabıdır demek saçmalıktır.
Kur’an gayba imana çağırır demek doğrudur. Ama Allah gaybı Kur’an’da kodlamıştır diyerek Kur’an’ı kehanetler ve şifreler kitabı yapmak açık bir sapmadır.
Kur’an “beşer içindir” ama “beşer işidir” demek iftiradır.
Kur’an’ın indiği dönemi anlamak önemlidir, fakat o tarihe ait saymak yanlışlıktır.
Kur’an yedeğe alınamaz, ikinci plana atılamaz, din Kur’an’dan çıkar. Ama böyledir diye sünneti ve binbeşyüzyıllık müktesebatı terk etmek akılsızlık ve cüretkarlıktır.
Kafa karıştıran bütün bu savrulmalar arasında ‘Allah’ın ipine sımsıkı sarılan’, ümmet-i vasat(orta yoldaki topluluk) olabilen sade ve samimi bir dini hayat sürebilenlere aşk olsun!..
(SON)
***
- İran müesses nizamına karşı doktriner eleştirileri ve insan hakları aktivistliği ile tanınan düşünür, ABD Georgtown Üniversitesinde İslam siyasi düşüncesi hocasıdır. Fikirlerini ‘kelam-ı cedit'(Yeni/leyici Sözler) oarak niteler ve kelami tavrını ‘neomutezili’ olarak tanımlar. Benimsediği plüralist(çoğulcu) anlayışla dindarlığı pragmatik(faydacı) dindarlık, kelami(felsefi) dindarlık, ve tecrübi(irfani) dindarlık şeklinde üçe ayırır. Kendisi irfani dindarlık tarafındadır. Gazali, İbn-i Arabi ve Mevlana önemsediği öncülleridir. Süruş’un neo-mutezili ve irfani yaklaşımı kadar, Kur’an’ın, geldiği tarihsel dönemin ve peygamber zihninin müşterek ürünü olduğu yönündeki fikirleri, gerçekten Mustafa Öztürk’ün açıklamaları ile örtüşmektedir. Sekülerizmi ikiye ayıran Süruş, siyasi sekülerizmi din karşısında devletin özgürlük garantörü olduğu demokratik nizamın gereği olarak görür ki, inananlar için bundan güvenli bir rejim olamaz. Felsefi sekülerizm ise dinsizliğin ta kendisidir.
- Feridüddin-i Attâr ve İbn-i Arabî yaklaşımını meczeden sufi çizgiyi ortaya koymuş İranlı düşünür, felsefecilere karşı Gazali’nin eleştirilerini aynıyla yöneltmiştir.
- Hasan Hanefi’nin öğrencisi Mısırlı düşünür, Ortadoğu’da demokrasinin geleceği, kamu siyasetinde şeriatın rolü ve doğasına dair Mısır ve Pan-Arap söylemi gibi konularda çalışmaları bulunmaktadır.
- Güler, İlhami, “Tarihselciliğe Dair Yanılgı”, Karar, 08.01.2019
- Özsoy, Ömer, Kur’ân ve Tarihsellik Yazıları, s. 180
- Erdoğan, Mehmet, “Sebep-İllet-Hikmet Açısından Kur’ân Hükümlerine Bir Bakış”, Kur’ân’ı Anlamada Tarihsellik Sorunu Sempozyumu, (8-10 Kasım 1996 Bursa), İstanbul 2000, s. 113.
- Kotan, Şevket, Kur’ân ve Tarihselcilik, s. 145.
- En’am Suresi 116. ayet: “Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar.”
- Köse, Saffet, “Hz. Ömer’in Bazı Uygulamaları Bağlamında Ahkâmın Değişmesi Tartışmalarına Bir Bakış”, İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi, Konya 2006, VII/49.
- Dr. Fahri Demir, İslam Hukukunda Mülkiyet hakkı ve Servet dağılımı, Diyanet İşleri başkanlığı Yayınları.
- Soysaldı, Mehmet, Kur’ân’ı Anlama Metodolojisi, Fecr Yayınları, s. 183.
- Beşer, Faruk, “Sebep-İllet-Hikmet Açısından Kur’ân Hükümlerine Bir Bakış”, Kur’ân’ı Anlamada Tarihsellik Sorunu Sempozyumu, (8-10 Kasım 1996 Bursa) İstanbul 2000, s. 82.
- Demir, Şehmus, Kur’ân’ın Yeniden Yorumlanması, İstanbul 2002, s. 155.; Polat, Çağdaş İslâm Düşüncesinde Kur’ân’a Yaklaşımlar, s. 279
- Demir, Şehmus, Mitoloji Kur’ân Kıssaları ve Tarihî Gerçeklik, İstanbul 2003, s. 99.
- Öztürk, Mustafa, Kıssaların Dili, Ankara 2015, 101.
- Dr. Öztürk, Mustafa, Bilge Kul Musa Kıssası ve İslam Kültüründe Hızır Mitosu, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/188604
- İsim belirtmeyip, Google’a sadece “Kur’an ayetlerinin değiştirilmesini isteyen ilahiyatçı” yazılmasının örnekleri görmeye yeteceğini belirtmeyle iktifa etmek istiyoruz.
- Yusuf 12/111.
- Mü’min 40/78.
63.https://www.ide.org.tr/TR/detail/profdrmehmetgormezsongunlerdetartisilantarihselcilikhakkindanededi
- Saliha İnal, Tarihselcilik ve Kur’an İlimleri, Yüksek Lisans Tezi, Dan. Dr. Ahmet Küçük, İnönü Üniversitesi, http://abakus.inonu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11616/18379/Tez%20Dosyas%C4%B1.pdf?sequence=1&isAllowed=y
- Maide, 77
Bir yanıt yazın