Kültür Boşluğunda Kaybolan Toplum
Tarihin sayfaları, adı sanı kaybolmuş milletler ve izleri silinmiş medeniyetlerle doludur. Eski Mısır, Hind, Aztek ve Çin uygarlıkları hayretle karşılanacak seviyeler gösteriyor. Kutsal kitaplar onları anlatıyor, arkeoloji bunları kanıtlıyor. Mazinin kudretli hakimleri bugün hatırlanmıyor bile. İşte, toplumların yok oluş nedenleri ve yasaları pek çok düşünürün kafasını yormuştur. 1
Sosyologlar, çöküşü dış faktörlere bağlamazlar. Çöküş, toplumların iç macerasıdır. Kültür üretemeyen toplumlar tarihten siliniyorlar. Çağın, sürekli yenilenen meydan okumalarına karşı kendi kültür kodlarından kaynak alan geçerli cevaplar üretemeyen milletler yok oluyorlar.2
Toplumları birbirinden ayıran ve/veya ayrıcalıklı kılan unsur: Kültür
Kültür, yansımaları somut olan soyut bir kavramdır. Hayatımızdaki hemen her şey; selamlamadan kılık kıyafete, mimariden süslemeye, caddelerden evlere kadar her şey kültüre dair tezahürlerdir. Kültür, bir toplumun ‘dünya görüşü’dür. ‘Yaşama tarzı’dır. ‘Kim’liğidir!3 İçinde inancımız, dilimiz, mazimiz, geleneklerimiz olan ‘kimliğimiz!’ Ortak kültür üreten toplumlar ortak kimlik taşırlar; ki bu toplumlara ‘millet’ denir.
Hayatın yeni sorularına cevabını başka medeniyetlerden transfer eden kültürler kendini inkar etmiş ve mağlubiyetini kabul etmiş olurlar. İhmal ettiğimiz her kültürel değer de taşıyıcıları ile birlikte tarih sahnesinden çekilmektedir. Eski bayramları, eski düğünleri, eskileri arayışımız hep ondandır. Bu ise milli benliğimizi adım adım kaybediş anlamına gelir.
KÜLTÜR MANEVİ DEĞERLERLE TAŞINIR
Kültür toplumun canlı yanıdır ve bütün unsurları ile manevi değerlerden oluşur: Din, imandır. Dil, soyutlamadır. Tarih, geçmiş ve görünmeyen bir bağdır. Kader birliği bir gelecek inancıdır. Kültürün tüm bu unsurları manevi niteliktedir. Haliyle kültür maneviyatın taşıyıcısıdır ve manevi değerlerden uzaklaşanlar kültürlerine de yabancılaşmış olur. Kültürel değişim süreci, bu nedenle maneviyata yabancılaşma şeklinde sürmüştür aynı zamanda.4
Yok oluşa giden bu iç macera, ‘negatif yönde toplumsal değişim’, yani ‘kendi kültüründen uzaklaşma’ nedeniyle yaşanır. Sosyal bilimciler bu sürece ‘çözülme’ derler.5
ÖLÜM DÖŞEĞİNDEKİ TOPLUMUN RESMİ
Çözülme ve çöküş süreçlerinin en belirgin özelliği ise toplumun değer yargılarını fertlerin yaşamak istememesinden doğan çatışmadır. Buna bir de toplumun kurumsal yapısı olan devletin toplumun değerlerini reddetmesi eklenmişse, o toplum artık şaşkındır; hedefsiz, araçsız ve umutsuz kalmıştır. O toplumun buhranlar yaşayarak ölüm döşeğine düşmesi mukadderdir.6
Toplumsal değişimde dinin etkisi ise bir genel kabuldür. Bu nedenle inanç yapısının özel bir önemi vardır. Yükselen toplumların manevi ve fikri konulara odaklanmış, çöken toplumlarınsa, ekonomik telaşa ve sefahate dalmış olması, anlamlıdır. Öyleyse çöküş toplumunun bir özelliği de yoğun dünyevi hırslar taşıyor olmasıdır. Manevi değerler kaybı diyebileceğimiz ferdin toplumuna yabancılaşması, çöküş habercisi bir hastalık olarak karşımıza çıkmaktadır.
‘Yabancılaşma’(Alianiation) ilkin kutsal kitaplar tarafından gündeme getirilmiş bir hastalıktır. Düşünürlerin ilk ilham kaynağı da zaten kutsal metinlerdir.7
Kutsal metinler, putları yabancılaşmanın sebebi olarak gösterir. Çünkü putperestler, kendi elleriyle yaptıklarına, kendilerinden aşkın bir anlam vermekle insanı zavallı kılarlar. İnsanın ‘benliğinden kopuşu ve kendini gerçekleştirememesi’ne neden olurlar. Elbette müminler, dinlerini hayata geçirirken ilahi vahyin saflığından kopup putperest cahiliye hastalıklarına saptıkları ölçüde, ilahi dinin insanı ‘yabancılaşmadan kurtarıcı’ etkisinden de uzaklaşılacaktır.
MODERN İNSANIN TRAJEDİSİ: YABANCILAŞMA
Kültürel yabancılaşma ise, değerlerin kaybolmasıyla her şeyin metalaşması sonucunda anlamsızlığın içine düşülmesidir.8
Daha fazla tüketim, daha fazla egemenlik, daha fazla zevk… Hep ‘daha fazla’nın peşindeki doyumsuz insanın, nefsini put haline getirmesi… Dışında put bırakmayıp otorite tanımaz hale gelen günümüz ‘özgür insanı’nın, bu defa, kendi egosunun esiri olarak yabancılaştığı bir ironik süreçtir bu. İşte bu,kültürün ana niteliği olan ‘maneviyat’tan kopuşun sürüklediği ‘modern insanın trajik hikayesi’dir.9
Konumuz olan insanın içine doğduğu topluma yabancılaşması, daha acı verici bir trajedidir. Başka bir toplumun ‘kültür kölesi’ haline gelmek… Bir başka medeniyete ‘gönüllü kulluk’ yapmak… Bir başka millet adına ‘Truva Atı’ olmak…
Buna, Aytmatov’un kazandırdığı bir kavramla, milletimizin evlatlarıyla imtihanı bir ‘mankurtlaşma dramı’ olmuştur, diyebiliriz.10
***
1. İbn-i Haldun, Sorokin, Fromm, Meriç, Durkheim, Toynbee, Freyer, Farabi, Freud, Marks… v.b.
2. Konu için kaynak eserler: İbn-i Haldun, Mukaddime, c.1. s.510; Sorokin, Pitirim A., Bunalım Çağında Toplum Felsefeleri, Çev. Mete Tunçay, Bilgi Yy. Ank. 1972,s.86.; Toynbee, Arnold J., Tarih Bilinci, İst., c.2. s.309.
3. Kültür kavramı için kaynak eserler: A. L. Kroeber ve Clyde Kluckhohn Kültür Kavramlarına ve Tanımlarına Eleştirel Bir Bakış -1952; Schroeder R., Max Weber ve Kültür Sosyolojisi, Bilim ve Sanat Yay, 1996; T.S. Eliot da Kültür Üzerine Düşünceler,Kültür ve Turizm bakanlığı Y.,2007.
4.Kültür Değişmeleri için bkz: Özakpınar, Yılmaz. Mümtaz Turhan, Alternatif yayınları, Ankara, Eylül,2002
5. Tolan, Barlas, Toplum Bilimlerine Giriş, Adım yy. Ank. 1991,s. 275.
6. Çöküş sosyolojisi için kaynaklar: Durkheim,Emile, İntihar, Çev. Ö. Ozankaya, TTK Basımevi, Ank.,1986,s.370-379.;Meriç, Cemil, Mağaradakiler, İletişim Yy. İst., 1991 s. 311.
7. Yabancılaşma kavramı için bkz: Kızılçelik, S. 1994, Sosyoloji Teorileri II, Konya, Emre Yayıncılık
8. Teber, Ş. 1990, Politik Psikoloji Notları, İstanbul Teber; 1990; 143
9. George Orwell’in 1984 romanı kişiliksiz hale getirilmiş insanın yabancılaşmasını uç bir örnekte tüm boyutlarıyla sergiler.
10. Aytmatov, Cengiz, Gün Olur Asra Bedel, Ötüken Y., İst- 2001. )
Bir cevap yazın