SÜLEYMANİ: SON TİYATRODA İLK PERDE

SÜLEYMANİ: SON TİYATRODA İLK PERDE

Osman ARSLAN

Uluslararası ilişkilerde hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Süleymani’yi öldürmekle ABD İran’ı vurmadı, savaş da açmadı. Her şey bildiğimizin tam tersine işliyor. Bunu birazdan açacağız.

Önce Süleymani suikastı üzerinden ülkemizde yaşanan kamplaşmalara değinmek istiyoruz. Bir grup Süleymani’yi İsalmi cihadın kahramanı yapıyor, bir grup hain ABD uşağı. Bir taraf “İran’ın Türkiye’nin başının belası olduğunu” söyleyerek savaşa seviniyor, diğer bir taraf “İran yıkılırsa Türkiye de yıkılır” diyor. Bir kesim “Şia küfürdür, İran Fars kavmiyetçisidir, gebersinler” diyor, diğer kesim “Ehl-i kıble birdir, kardeşiz” diyor. Türk devleti ise “tarafsızlığını açıklayarak, itidal çağrısı” yapıyor.

BİR ADIM GERİ…

Ne kadar kırılgan bir yapıdayız değil mi? Kendi çıkarlarımızda bile uzlaşamayacak kadar kafalarımız karışık. Kendi doğrumuzda anlaşamayacak kadar farklı noktalardan bakıyoruz. Oysa böylesi durumlarda gerçeği tespit etmek münferit bir olayın içine kafayı gömmek yerine bir adım geriye çekilip soğukkanlılıkla gelişmeleri anlayıp öyle tavır almak daha doğrudur.

İRAN’DA SALDIRININ ÖNCESİ VE SONRASI

Öncelikle bu saldırı öncesinde İran’ın durumuna bakmalı: Silah üretimi sınırlandırılmış, nükleer silah üretimi durdurulmuş, ülke içinde siyasi çalkantılar ve ayaklanmalar yaşayan, Irak’ta nüfuz, Suriye’de mevzi kaybetmeye başlayan bir ülkeye dönüşmüştü İran. Olay sonrasında ise İran nükleer silah programından çıktığını açıkladı, silah üretimine tam hız devam edeceğini dünyaya duyurdu, böylece elini kolunu çözdü; İran devleti tüm iletişim kanallarını keserek bu gerilim arasında 1500 kadar muhalifi infaz etti, onbinlerce tutuklama gerçekleşti, ayaklanmaların dinamiği kırıldı; İran’daki tartışmalarda egemen olan düşünce “Velayeti Fakih” kurumunun, yani “Ayetullah”ın Anayasa’dan çıkartılması idi, Ayetullah’ın sağ kolu kopartılarak ABD karşıtlığı Hamaney’in makamına güç vermek üzere tahvil edildi, ‘Ayetullah rejimi’ sağlamlaştırıldı;  halkın yüzde 70 muhalefeti olan yönetim, seçimlerde yeniden çoğunluk sağlamanın zeminini böylece buldu,  yönetim etrafında kenetlenme sağlandı; Irak’taki ABD üslerinin çıkartılması kararı Bağdat Meclisi tarafından alındı, Irak adeta İran’a teslim edildi; Kasım Süleymani’nin Irak ve Suriye’deki infaz ve katliamları nedeniyle İran’a karşı Süleymani’nin şahsında yürütülen Irak ve Suriye’deki halkın eylem ve ufak çaplı ayaklanmalar böylece tatmin edilerek durduruldu; Ayetullah’a yakın biri etkisiz hale getirilerek ABD’nin rahat konuştuğu siyasi iktidar güçlendirildi; Süleymani’nin yerine adeta hazırda bekletiliyormuş gibi İsmail Kaani Akbari artanarak Kudüs Gücü’nün profili zayıflatıldı ve hamaney’den bir adım daha iktidara doğru uzaklaştırıldı; suikastle İran’ın çok yönlü olarak önü açıldı. Bu olay, doğurduğu sonuçlara ve faydalara bakarak İran’a tarihte yapılan en büyük kıyaklardan birisi olmuştur.

BÖYLE KIYAĞI BABANIZ YAPMAZ

ABD, İran’a bu kıyağı niye yaptı? İsrail bu olay karşısında niçin sessiz ve tarafsız kaldı? Yukarıdaki açıklamalara mukabil İran’ın boşaltılmış ABD hava üslerine attığı füzeler sonrasında “misilleme tamamdır” demesi, ABD Başkanı’nın da “Hadi yatalım o zaman” demesi  bu soruların da cevabını içeriyor. ABD-İran çatışması “Kontrollü Savaş”tan başka bir şey değil. Kontrollü Savaş da ABD ve İsrail’in tavrını açıklamaya yetiyor.

11 Eylül tiyatrosunu ve ardından İslam Dünyasında yaşanan operasyonları tüm tazeliği ile hatırlıyoruz değil mi? Bu işlerde profesyonel olan ABD yeni bir milat yapmıştır Süleymeni Suikasti ile. Böyle bir tiyatronun içinden Erol Taş’lar ve Cüneyt Arkın’lar çıkartan halimiz ise hiç de pek yakın olduğumuz kritik süreçlere hazırmışız izlenimi vermiyor. Süleymani Suikasti, içine atlayacağımız ve saflaşmaya gideceğimiz son konu olmalıdır. Bilakis bizi uyandıracak bir nifak patlamasını görmemiz gerekmektedir.

ORTADOĞULUYUZ

Süleymani’nin kişiliği üzerinden yüceltmeleri veya şeytanlaştırmaları da bir Ortadoğulu kompleksi olarak yorumlamak lazım.  Bosna’ya yardım etti diye yüceltmenin gereği yok; Kandil’le de iş tuttu. İsrail’e sadece tehdit savurdu ama hep Sünni Müslümanları öldürdü. Rusya ile kol kola girdi ama ABD Basra’ya çıkarken onun yolunu açan Süleymani olmuştu. Saddam’ı asarken sahnedeydi, Esad için korumacı yaklaştı… Yani, emrinde olduğu gücün emellerine, kendince içselleştirdiği bir ‘cihat’ tanımı içinde hizmet etti. O kadar.

HEDEF Şİİ KORİDORUNU TAMAMLAMAK

ABD ve İsrail, İran’ın duran yayılmacılığına güç veriyor. Bunun amacı yıllar önce yazılarımızda tespit ettiğimiz gibi Sünni blok’u ortadan yararak Lübnan’a kadar bir Şii koridoru çekmek ve şii-sünni savaşı doğurarak bu savaşın içine, İran karşısına Arabistan’ı koymak, mümkünse Türkiye’yi de çekmektir. Türkiye’nin en uzak durması gereken/duracağı ve durduğu bölge riski tam da bu konudur. Bir zamanlar acımasız dinamosu olduğu İran yayılmacılığının artık önünde engel olmaya başlayan Süleymani’yi ortadan kaldırmakla, Kürt Koridoru’nu Türkiye engeli yüzünden kuramayan ABD Şii koridorunu tamamlama amacına yönelik bir adım atmıştır.

KÜRT KORİDORU TÜRKİYE’YE, Şİİ KORİDORU İSLAM’A TUZAK

Türkiye’nin, ABD güdümünde tiyatroya katılmaya gönüllü olan Arabistan ve Mısır yerine Katar, Sudan, Libya, Cezayir, Fas, Lübnan ve Suriye gibi ülkelerde yaptığı hamleleri bu emele hizmet edilmemesi, milyonlarca Müslümanın kanını ve canını tehlikelerden koruma bakımından yakın geleceği etkileyecek en hayati ‘ant-emperyalist/anti-şeytan’ adımlar olmuştur. Belki 15 Temmuz FETÖ darbesini savmakla, Türk Milleti sadece devletini korumakla kalmamış, “ABD’nin güdümünde” ‘Anti İrancı Sünni İslamcılığı’ sert bir üslupla temsil eden bir doktrine sahip olan FETÖ eliyle İslam dünyasının sürükleneceği kaçınılmaz Şii-Sünni savaşı trajedisinin de önüne geçmiş, en azından geciktirmiştir. FETÖ elebaşı ne diyordu: Ahirette Cennet’e giden yol İran’ın içinden geçse oraya gitmem.” İslam böyle bir din değil; o kadar da değil! Bu, geleceğin savaşına ideolojik hazırlık yapan bir doktriner çalışmadan başka bir plan değildi! Kürt Koridoru ile Türkiye’ye tuzak kuran ABD, daha güneyde yapacağı Şii koridoru ile İslam’a tuzak kuruyor. 2001 yılında Kissinger’in dediği hedefi izliyorlar: “Artık Müslümanlar birbiriyle savaşmalıdır. ABD çıkarları bunu gerektirir.” Biz bu çıkar parantezine gizli özne olarak İsrail ve İngiltere’yi de koyalım.

KENDİ ÇIKARINA OLANI BİLEMEYEN…

Anti İrancılıkta ve Şii karşıtlığında aşırıya gidenler; farklılıkları düşmanlığa çeviren ve bundan büyük menfaat elde eden düşmanın bu oyununu görerek daha şuurlu bir duruş sergilemelidirler. Kimse kimseyi sevmek zorunda değil. Fakat en azından kendi menfaatini bilmeli insan. Kendi çıkarımıza olan, bu ateşi körüklememektir. Buna hizmet etmek hainlik veya gafillik değilse, ahmaklıktan başka bir şey değildir.

ŞİİLİĞE KARŞI STK DİRENİŞİ ÇAĞRISI

Yoksa biz, misyonerlik ve selefilik gibi bu ülkede yayılmakta olan Şiiliğin özellikle ilahiyat çevrelerinde mezhep değiştirmeler sağladığının farkındayız; şiileşmeye yapılacak dini eleştiri ve gerekçelerin ötesinde İran’ı ülkemizde etkin kılabilecek Türkiye için bir milli güvenlik sorunu olacağını düşünenlerdeniz. Bu konunun ‘gevşeklik gösterilmemesi gereken’ bir konu olduğunu unutmayalım. Devletin, İran’a düşmanlığı beslememek için geri durduğu Şii inancının yayılmacılığına önlem konusunda doğan boşluğu ehl-i sünnet itikadını savunan STK’ların behemahal doldurması elzemdir.

Öte yandan dikkatle izliyoruz: Diyanet İşleri Başkanlığı’mız İran Kültür ve İslami İletişim Kurumu ile imzaladığı 18 maddelik  iş birliği protokolüyle ‘güncel fıkhi meselelerin ortak çözümü’ çalışması başlatmış bulunuyor. Bu çerçevede İranlı uzmanlar ilahiyat fakültelerimizde fıkıh dersleri vereceklermiş. Bu dönemde bu gelişme kafa karıştırmaya müsait değil mi? İranlı uzmanlar ilahiyatlarımızda ‘uslu durur mu” sizce?

Şİİ İŞGALİNE DE SÜNNİ-Şİİ ÇATIŞMASINA DA HAYIR

Şii işgaline olduğu gibi şii-sünni çatışmasına da karşıyız. İslam’ın geniş özgürlük alanı verdiği fikirler konuşulabilir ve farklılıklara tahammül geliştirilebilir. Şii-sünni çatışması oyunu, emperyalizmin bölgeyi sömürme emelinin gerek şartıdır. Bu oyunu bozan ülkeyi de rahat bırakmayacakları kesindir. Başka nedenlerle birlikte bu konudaki oyun bozuculuğu ile Türkiye’nin de hesaplaşma günü üzerimize doğru geliyor.

Allah büyüktür.

 

ROMANLARDA TEHCİRİN YOLCULUĞU

  • 2.1Bin Görüntülenme Sayısı

Cumhuriyetçiler ve Demokratlar

  • 1.7Bin Görüntülenme Sayısı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hakkımda
Hakkımda
Merhaba. Bu sayfalarda birlikte olmaktan son derece mutluyum. Hoş geldiniz. Hayat yolundayız. Her birimiz ayrı bir mecradan, farklı bir maceradan geliyoruz...

Site Toplam Ziyaretçi: 553

Son Yüklenenler

Paylaşımlarımdan Haberdar Olmak İster misiniz?