TARİHİ OBASINDA TAŞIYAN YİĞİTLER: YÖRÜKLER
Osman ARSLAN
Tarihin binlerce yıl ötelerinden, en doğudan kalkıp en batıya doğru boy boy uzanarak yürüyüp gelen bir millet vardır…
Evleri deve sırtında, sürüleri tozları kaldırarak asırlar süren yürüyüşü dinmeyen; kâh yazıda kâh yaylada mevsim mevsim dolaşan deli dolu yiğitler…
Türküleri bile “Yörü bre yalan dünya” diyen, “Oy oy..” diyen telli sazları durmayan, “Kalktı göç eyledi Avşar elleri/Ağır ağır giden iller bizimdir” diye içli sözleri dinmeyen, “ırağı yakın eden” atlarının teri hiç kurumayan, hep ‘gurbet’, hep ‘hasret’ üzere yaşayan kalpleri çarptıkça nabızları “Allah Allah” diye vuran bir halktır onlar.
“YÖRÜKÂN TÂİFESİ”
Yol kader, yurt otlak, ev çadırdı onlara.
Osmanlı devlet kayıtları 17. Yüzyılda “Yörükân Taifesi” diye andığından beridir ‘Yörük’(Yürüyen/Göçebe) diye anıldılar. Türkçede ‘Yüvrük’ kelimesi de vardır, kahraman demektir. Yörük kelimesinin Yüvrük’ten geldiği de bazı kaynaklarda söylenir.
552 yılında 6 milyon kilometrekareye hükmeden yeryüzünün en görkemli devletlerinden birisinin; ‘Göktürkler’in kurucu unsurlarından oldular. İkiye bölündüğünde devlet, ‘Doğu Göktürkler’ onlardı.
ORHUN VE YENİSEY ONLARDAN KALMA
Türk tarihinin kadem taşları olan yazıtların olduğu Orhon, Altay, Tanrı, Sayan dağlarındaki miras onlardan kalmadır. Devletleri 744 yılında yıkılınca, Uygur Türklerinin bayrağı altında törelerini yaşattılar. Kendileri gibi Türk olanlarla savaşmamaya özen gösterdiler. Kırgız Türkleri, Uygur Devleti’ni yıktığında sene 844’tü ve artık onlar da İslam’la müşerref olmuşlardı.
Bu, aynı zamanda tarihlerinde yeni bir dönemi de müjdeliyordu. Artık tarihler, Müslüman olmalarıyla birlikte onları sadece Türk değil, Türkmen olarak da anacaktır. Onlar, o güne kadar nasıl töreleri için yaşamışlarsa, bundan sonra imanları için de yaşayacaklardı.
ARTIK TARİHE YÜRÜYÜŞ İSLAM İLE…
840’ta kurulan Karahanlılar Devleti Müslüman olunca, Türkmen obaları bu ilk Müslüman Türk Devleti’yle kader birliği yapmayı tercih ettiler, oraya göçtüler. Sonra da Büyük Selçuklu Devleti’nin kurulurken dayandığı önemli toplum kesiti oldular.
Tarih boyu yürüyen bu boyların kaderlerine Selçuklu ile birlikte yine Batı’ya doğru yürümek düşecekti. Büyük Selçuklu’nun başlattığı yeni iskan politikası, Tanrı Dağlarından gelen bu boyları önce Mezopotamya ve Doğu Anadolu’ya, sonra Ege’ye kadar tüm Anadolu’ya yürütecek, ardından Osmanlı Devleti Rumeli’ye çıkınca da Makedonya ve Balkanlar bu Yörük Türkmenlerin samimi dini hayatları, mert ve ahlaklı kişilikleri, tevazu içinde vakur duruşları ile tezyin edilecektir.
ANADOLU VE RUMELİYİ YURT YAPANLAR ONLARDI
Anadolu’yu ve Rumeli’yi Türklere yurt yapanlar, buralarda yaşayan halkları Müslüman yapıp milletleştirenler işte imanlarına ve törelerine tam bağlı bu Yörük Türkmen obaları olacaktır.
Yörük Türkmenlerinin 1071’den önce Anadolu’ya oymaklar halinde gelerek farklı etnik kökenli gruplar arasında yaşadıkları ve Rum yönetimi altında uzun yıllar bulundukları bilinmektedir.
Rum ordusunun Anadolu’dan bu Türkleri paralı asker olarak aldığı, Bizans’ın Anadolu’yu elde tutmasında Yörük Türkmenlerin önemli rolü olduğu bilinir. Ta ki 1071 Malazgirt Savaşı’na kadar. Ne zaman ki karşılarındakilerin kendi ‘karındaşları’ olduğunu gördüler, muharebe meydanında Alparslan ordusunun safına geçerek savaşın kaderini Müslüman Türkler lehine değiştiren tarihi bir rol oynadılar.
YÖRÜKLERE “GÖK ÇADIR, YER DÖŞEK”
Yörükler, Anadolu’nun kapısını açtıkları gibi vatan haline getiren, medeniyet kuran hamlenin de hem mimarı hem harcı oldular. Onlar böyle bir hayattan mutluydu.
Gazilik vardı, şehitliğe yürüyorlardı. Fütühat vardı, ‘gök çadır yer döşek’ deyip yürüyorlardı. ‘Îlâ-yı kelimetullah’ yüreklerinde, Kızıl Elma’larına yürüyorlardı. Onları yürüten bir Hakan, büyüten bir ‘devlet-i ebed Müddet’ vardı. Bir hedefe doğru yürümek onların hayat biçimiydi.
AKAN SUYA DUR DEDİLER
Yörük Türkmen boyları için karanlık günler 17. Yüzyıldan sonra gelecektir. Çünkü artık Devlet-i Âliye’nin fütühâtı durmuştu. İleri gitmeyi düşünmüyordu artık. İskan Gösterecek yeni yerler alamayınca devlet, ikibin yıldır yürüyen çadırlara ‘dur’ diyordu: “Dur, konak yap, iş kur, vergi ver!..”
İşte bu, Yörük aşiretlerine, ‘Yörü’ diye yaşayan yiğitlere söylenebilecek son sözdü. Direndiler. Binlerce yıllık yaşam tarzlarını korumak için savaştılar. Dünyada kafa tutamayacakları bir güç olmadığını ispat edercesine, hep hizmet ettikleri Sultan’a bile isyan ettiler: “Ferman Padişahınsa dağlar bizimdir” dediler.
SON YÖRÜKLER
Özgür ruhlarını bir şehre hapsetmek isteyen yeni nizam onlara göre değildi. İsimleri eşkıyaya çıkan aşiretler oldu. Lakin devlet vardı karşılarında, kendi devletleri. Çare yoktu. Yüzyıl da sürse göçleri indi, çadırlar toplandı. Binlerce yıldır akan su, durdu. Yürüyen obalar bir yerlere ‘köy’ diye, birleşip bir yörede ‘kent’ diye kuruldu.
Anadolu kırsal yerleşimlerinin çoklukla 17. Yy. ve sonrasında gerçekleşmiş olmasının sebebi de zaten budur. Bir yerleşim yerinin tarihi 17. Yy. öncesine uzanmıyorsa, büyük ihtimalle orası ’son Yörük obalarından bir tanesi’dir. Evet, iç burkucu bir dile geliş oldu: “Son Yörükler…”
FÜTÜHATIN İNSAN MODELİ: YÖRÜKLER
Osmanlı düzeninde, Devşirme ve Sipahilerden oluşan ordu ülkeleri fethettikten sonra Anadolu ve Rumeli’nin Hıristiyan halkı, karşılarında hep “Müslüman Türk İnsan modeli” olarak oraya iskan edilen Yörükleri görmüştür. Ve sevmişlerdir. Çünkü onların tabiatında karşılarına ne çıkacağını bilmedikleri yoları aştıklarından dolayı kadere tevekkül vardır. Çok diyar ve çok farklı kültürde insan gördüklerinden hoşgörü, sevecenlik vardır. Zorlukları dayanışma ile aştıklarından yardımlaşma vardır.
Fanatizmden uzak, içten, doğal, güven telkin eden, cesur davranışları Anadolu ve Rumeli’nin Hıristiyan halkı üzerinde öylesine güzel etki yaratmıştı ki onların bu Müslüman komşularını benimsemelerini ve Osmanlının oralarda tutunarak “Cihan Devleti” olmasını kolaylaştırmıştır.
MUHACİRLER DE YÖRÜKLERDİ
Balkan harbinde ve daha sonra mübadelede Anadolu’ya gelenler, hatta son Bulgaristan muhacirleri işte o evlad-ı fatihân olan Yörüklerdi. Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Arnavutluk, Kosova, Bosna-Hersek gibi bölgelerde kalan Türkler de, “Rumeli Türkleri” dediğimiz nüfus da, halen ekseriyetle bu Yörüklerin torunlarıdır. Cumhuriyetten sonra da Toros dağlarında yaylayan ve Çukurova, Antalya, Muğla, Aydın ve İzmir ovalarında kışlayan Yörükleri devletimiz, ülkemizin çeşitli yörelerine yerleştirdi, iskan etti. Hatta son olarak Kıbrıs harekatı sonrasında da, Ada’ya Türk nüfus olarak yine devletin harcı, vatanın evladı, milletin omurgası Yörükler gönderildi.
VATANIN SİGORTASI
Onun için Milli Mücadeleyi başlatırken kendisi de bir Yörük çocuğu olan Mustafa Kemal bu tarihi gerçeği özetlemiştir: “Arkadaşlar! Gidip, Toros Dağları’na bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez.”
Yörük Türkmenler, bütün Anadolu’ya dağınık durumdadır. Onları göremeyeceğiniz yer, neredeyse yoktur. Fakat yoğunlukla, bütün Toros Dağları boyunca adeta çadırları yerine yaptıkları önce tahta, sonra kerpiç, daha sonra briket evlerde yerleşik halde; sürüleriyle, töreleriyle, inançlarıyla dipdiri yaşamaktadırlar.
Vatan kıldıkları bu toprakları bekler gibi hâlâ yaylalarda, otlaklarda, zirvelerden ovaları tutar gibi bakarak yaşamaktalar Yörükler. Türk devleti ne zaman ve nerede tehlikeye düşse onlar kanları ve canlarıyla hazırlar bütün vatan sevdalısı boylar gibi.
BİR KÜLTÜR ATLASI: YÖRÜK ÇADIRI
Yörüklerin yaşam alanı çadırlardır. Çadırı sadece bir barınak olarak görmek Yörük Türkmenleri anlamamaktır. Zira o, kurumsal bir yapının timsalidir. Yazılı olmayan bir kurallar manzumesi, bir düzen, bir hayat tarzı, bir kültür ve medeniyet demektir o.
Çadırın adına göre işlevi, manası, mesajı vardır. “Kara Çadır” adı üzerine bir kültür atlası çıkartılabilir. Kara Çadır, Kıl Çadır, Dört Direkli Çadır, Üç direkli çadır, Beş Kanatlı Çadır, Yedi Kanatlı Çadır, Çanak, Bakara, Bastırık, Sitil, Bağ, Urgan, Kazık, Söğen, Direk, Keçe, Ala keçe, Ocak, Ocak taşı, Yurt, Yurt yeri gibi sözcükleri bugünkü Yörük Türkmen çocuklarına pek bir şey anlatmıyor olabilir. Ancak, Türk Milletinin mayası bu kavramların örgüsünde doğan Çadır’da yoğrulmuş ve o maya tutup bir medeniyet doğurmuştur.
NEYE GÖRE YURT SEÇTİLER?
Yörükler göçebe olduğundan ziraat veya zenaat yapamazlardı. Hayvancılıkla geçinirler. Onun için ‘otlak’ ararlardı sürekli. Yerleşim yerlerini de ‘Mal’, ‘sürü’ gibi adları olan hayvanlarına uygun otlak alanlarından seçerler. Yerleşim yerlerini ‘sürü’lerine uygun yerlerden seçerlerdi.
Bu kritere göre yerleşen Yörük Türkmenler iki ana kola, her kol da kendi içinde ikiye ayrılır:
A- Koyunlu Yörükler : 1.Akkoyunlular 2. Karakoyunlular
B- Keçili Yörükler : 1.Sarıkeçililer 2. Karakeçililer
Sürünün türü hangi iklim çeşidini isterse ona göre göç yollarını çizer obalar. Örneğin “Akkoyun” soğuğa dayanıksız bir tür olduğundan, Akkoyunlular yazın serin kışın sıcak yerleri ararlar. Tahmin edileceği gibi güneye doğru giderler. Güney’de yazın yaylasına kışın ovasına indikleri Toroslar boyu uzananlar Akkoyunlu Yörük Türkmenlerdir. Yani, Maraş, Antep, Osmaniye, Adana, Mersin, Antalya, Muğla, İzmir, Balıkesir ve Çanakkale güzergahı onlar için ideal olmuştur. Sahiller onların yerleşim alanı olmuştur.
AKKOYUN, KARAKOYUN…
“Mor Koyun” dediğimiz koyun türü Karakoyunlu Yörüklerinin sürüleridir. Mor koyun soğuk sever. O nedenle Karakoyunlu Yörük aşiretleri Kars, Erzurum, Sivas, Konya, Ankara kuşağını tercih etmişlerdir.
Keçili Yörüklerde de benzer bir durum vardır. “Sarıkeçi” Akkoyun gibi sıcak hava sever. Onun için Sarıkeçili Yörükleri Toros Dağı silsilesinde yaşamaktadırlar. Sarıkeçili Yörük Türkmenlerinin en yoğun olduğu yer Antalya olduğu için Osmanlı devleti buraya “Teke” Sancağı adını vermişti.
OSMANLI: KARAKEÇİLİ YÖRÜKLERİ
Karakeçili Yörükleri de Karakoyunlulara benzer şekilde soğuk sever. Onlar da Urfa’nın kuzey bölgelerinden başlayarak Maraş, Kırşehir, Yozgat, Kayseri, Konya, Afyon, Ankara, Çankırı, Kastamonu, Eskişehir, Kütahya, güzergahına yayılmışlardır. Osmanlı devletinin kurucusu olan Ertuğrul Obası da Karakeçili Yörüklerinden olduğundan iklimi uygun olan Kütahya, Domaniç, Söğüt bölgesini seçmiştir.
Prof Eröz’ün aktarımıyla eski Türk kaynaklarında ve Osmanlı’da verilen sıraya göre Türk toplum yapısının oluşumu şöyledir:
TÜRK TOPLUM YAPISI
Kavim(Millet), Uruk(Uyruk, Boy)lardan oluşur. Uruk, Cil(Toplum)lerden oluşur. Cil, İl(Beylik)lerden oluşur. İl, Kul(Kabile)lardan; Kul, Bölük(Oymak)lerden oluşur. Bölük, Tir(Cemaat)lerden oluşur. Cemaat, Aşiretlerden, Aşiret, Soy(Sülale)lardan; Soy, Akev(Geniş aile, oba, mahalle)lerden oluşur. Akev Ayal(İyal, Çekirdek aile)lerden oluşur. Ve son olarak; Ayal, Ana’dan; Kavim Ata’dan yürür.
Türk kavim adı, Oğuz Türklerin ortak atalarının adıdır.
Buna göre Örneğin Kayı Obası halkı, Oğuzların(Türklerin) Bozok Boyu’ndan Yıldızhan Cil(Toplum)inden Kayı İli(Beyliği)dir. İlBey’ler, Bölük(Oymak) başlarıyla Toy(Divan) kurar, istişare eder, karar verirler. Toy, Bey’ini seçimle getirir.
Bugün için artık kafaların iyice karıştığı bir konuya da bu vesileyle değinmiş olalım: Kültigin Yazıtları, “iskan edilen Kürt Begleri”nden bahsettiğine göre Kürtler, Göktürk Devleti içinde ‘İl(beylik)lerden oluşan bir Cil(toplum)u oluşturmaktadır. Alparslan Gazi’nin Malazgirt hazırlıklarında Diyarbakır’a gönderdiği “Emmioğullarımız Kürtlere deyin, asker salsınlar” selamı da bu kanıtı pekiştirmektedir. Türkmenlerin göç haritası üzerinde tarih safhalarında iskan oldukları her bölgede halen yaşayan Kürtlerin varlığı, Türkmenlerle kader birliği ile Anadolu’ya geldiklerinin de ayrı bir kanıtıdır. Selçuklu döneminde, Mezopotamya’da Türkmenlerle bir bütün olarak iskan olan Kürt toplumu orayı son durak yapacak, Osmanlı’dan itibaren artık seyr-ü seferin konusu olmaktan da çıkacaktır.
GÖÇEBE OLMAYAN TÜRKLER
Türklerden göçebe olmayanlar Yörük değildir. Bunlara örnek olarak Tatar, Balkar, Özbek, Uygur Türkleri sayılabilir.
Bugün Anadolu’da dar bir anlama ve kapsama hapsedilen Yörük Türkmenler, tarih bize gösteriyor ki önemli bir medeniyet kurucu, büyük bir tarihi aktör ve Türk Milletinin güçlü bir parçasıdır.
Yörük Türkmenler, Anadolu’da bildiğimiz Osmanlı Beyliklerinin hemen hepsini içerir. Balkanlarda bulunan Peçenek, Kuman, Kıpçak ve Uz Türkleri Yörüktürler. Örneğin Boşnaklar, 9. Yüzyılda Balkanlara gelen Peçenek Türklerinin torunlarıdır, Moldova’daki Gagauzlar, Yörük Uzların devamıdır.
Bir de şuna dikkat çekelim: Adana ve yöresinde Avşar, Döğer, Varsak, Yüreğir, Eymür, Beğdili, Çepni, Dodurga Yörükleri; Konya’da Bayat, Yazır, Bayındır, Yüreğir, Beğdili, Salur Yörükleri; Muğla ve yöresinde, Eymür, Beğdili, Kayı, Kızık, Döğer, Çayanlar, Mican, Aydın, Avşar, Tahtacı Yörükleri bulunmaktadır.
Aynı İl’den olmayan pek çok oymak niçin iç içedir de örneğin Avşar illeri(beyleri) cil olarak(toplumca) bir bölgede değildir? İşte bunu açıklayan neden Koyunlu ve Keçili Avşar aşiretlerin hangi tür hayvanı besledikleridir. Zira boyları aynı olsa da her oymak farklı tür hayvan besleyebilmektedir.
FÜTÜHATIN SOSYOLOJİK TABANI: YÖRÜKLER
Özetle, Yörükler has ve halis Türkmen’dirler. Ne zaman ki yerleşik hayata geçtiler, Yörük diye anılmadıklarından yeni nesillere yeterince aktarılamadı kültürleri. Halbuki bu kültür bitmemelidir, tükenmemelidir. Zira Yörüklüğün kültürel kaybı, Türk Milletinin fütühat dinamiği olan kitleyi kaybetmesi demektir.
Son Muğla gezimde ‘Yörük Şenlikleri’ne denk geldim. Antalya’da, Memleketim Adana’da, Aydın’da ve daha pek çok yörede Yörük şenliklerinin yapıldığını biliriz. En meşhuru da Söğüt’te yapılan Ertuğrul Gazi Yörük Şenlikleri’dir. Fakat görünen o ki, Yörüklük kaderine terk edilmiş, zorlukla ayakta duran derneklerin ellerine kalmış bulunmaktadır.
Eğer Türkiye yeniden bir cihan devleti olmak istiyorsa, Yeni Türkiye’nin iddiaları varsa, fethi sağlayan askeri gücün yanında, o topraklarda kalıcı olunmasını sağlayan sosyolojik tabanını; tarihi, obasının sırtında taşıyan Yörükleri ve Yörüklüğü de yaşatmalıdır. Fütühatın sosyolojik tabanı olan Yörükler, Türk Milletinin “Gök çadır, yer döşek” anlayışını yaşatacak yegâne vasıtadır.
YÖRÜKLÜĞÜ YAŞATMAK GÖREVDİR.
Evvelce Bulgaristan’da, dün Irak’ta, bugün Suriye’de yaşanan göç dalgalarının bir tek nedeni var: Sosyolojik savaş kazanılmadan askeri başarı kalıcı olamayacaktır.
Sosyolojik savaşta tarih boyu Türk Milletini barışçıl yollarla egemenliklere taşıyan fetih gücü Yörükleri Türkiye gözden çıkaramaz, çıkarmamalıdır.
Yörük kültürünü yaşatmak, Türkiye Cumhuriyeti için STK’lara bırakılacak bir etnik kültür etkinliği olarak görülemeyecek değerdedir. Devletin ihmal edilemez kültürel ve sosyal görevi, kendi omurgasını taşıyan Yörük Türkmenleri yaşatmak, Yörük Kültürünü canlandırmak olmalıdır.
Yörüklüğün yaşatılması, 2071’e giden Yeni Türkiye’ye kendi tarihinin verdiği bir milli ödevdir.
Bir cevap yazın