VE ÖLÜM TANIDIK SENİ
Osman ARSLAN
Ekim yirmiüç İkibinonbir
Saat onüçkırkbir
Erciş’te, Van’da
Binlerce hanede
Bir daha yırtılmadı takvimler
Ve çalmadı saatler.
Karton gemiler gibi
Bıraktı kendini toprağa
Betonarmeler.
Yutmuştu sahibini binalar,
Yavrusunu yitirmiş anaların ağıdı,
Hançerliyordu göğü.
Yığılmıştı başımıza, yığdıklarımız!
Tek başına ayakta durulacak değildi.
Bir bina
Yaslamış başını komşusunun omzuna
İçini döküyordu:
Bunu yerden ummazdı.
İnsanlar,
Altında kalmıştı yıkılan insanlığın.
Sıcak bedenleri sarmış betonlar
Direksiz kalmıştı kurtulan evler
Yuvasız kuşlar gibi dönüyordu çocuklar
Şanslıydı yıldızları sayan ıslak bir yorganın altında.
Soğuktu
Işıksız ve penceresizdi
Şehrin gözleri çıkmıştı sanki.
Neymiş zemin etüdü,
Fay hattı, Sismoloji,
Komşuluk, dostluk
Yokluk, yoksulluk,
Hayat pahasına okuduk
Sarstı hayat
Ve öğrendik
Bir hayırlı Ölüm dilemenin
Kıymetini.
Tarihin en talihsiz anıydı
Can pazarında hep verdik hiç almadık
Silahlarla koruduğumuz topraktan
Koruyamadık kendimizi.
Anladık.
Artık insanlığın malzemesinden çalmayacağız!
Ellerimizle satın alamayacağız
Bir daha
Acıyı, ölümü ve çileyi !
İnsanlar yaptı yer kaldırmadı
Çöktü.
Lakin insanlar çöküyor şimdi
Kaldıramıyor yerin yaptıklarını…
Çürükmüş ülkenin altı!
Hayır,
Çürüyen insanın tabiatı!
Ve çöken
Yolları, parkları, odaları,
Okulu, camisi, sineması
Çöken insanın hatıratı.
Her enkaz bir ümitsizlik tepesi,
Kiminin perisi
Kiminin prensesi
En kıymetli şeylerin en zor yerde durması gibi
Tonlarca yük altında o canların nefesi.
Turunculu adamları tanıdık,
Sarı makineleri
Elleri ve tırnakları tanıdık
Tanıdık çığlıkları
Ve ölüm tanıdık seni.
Anladık;
Yaşamak tepelemek dünyayı
Ölüm tekmelemektir!
Bir yanıt yazın