ZALİME KIYAMET MAZLUMA SELAMET İÇİN…

ZALİME KIYAMET MAZLUMA SELAMET İÇİN…

Dr. Osman ARSLAN

Dünya’da yaşanan gelişmeler öngördüğümüz gibi gidiyor. Anlatmaya kolaylık olsun diye “Kıtacılar” ve “Küreselciler” diye adlandırabileceğimiz iki rakip Yahudi sermaye gücünün aralarında devam eden dünyayı kendi tercih ettikleri planlarına göre dizayn etme ikili mücadelesinde(1), İkinci Dünya Savaşı sonrasında mileneryanist(binyılcı) küreselcilerin elinde toplanan gücün, İngiltere’de başlayan kıtacılar lehindeki denge değişiminin artından dünyaya da sıçrayacağını savunuyor,  bu değişimin bir sonucu olarak sürecin küreselci/evanjeliklerin aleyhine dönerken bu rekabetin Türkiye’ye de fırsat sunduğunu açıklıyorduk.

DENGELERİ AÇIKLAMA ÇABASI

2014 yılından beri de “Bıçak sırtındaki bu mücadelenin küresel dengelerinde hangi taraf Türkiye’yi safına çekerse ‘o tarafın kazanacağını’, eğer Türkiye seçtiği safa ‘ele geçirilmeden’ girebilirse yeni dünyanın kurucu aktörlerinden bir lider ülke olacağını”(2) dile getiriyorduk. Türkiye’nin, kıyamet savaşını Ortadoğu’da tezgahlayan küreselciler yerine, takip edenler hatırlayacaktır ki Kıtacıları desteklemeyi tercih edeceği öngörümüz yanında, Kıtacıların kuracağı bu yeni düzende süper güç bir devletin olmayacağını, beş kıtada en az beş güçlü devletin kontrolünün sağlanacağını, aradan sıyrılarak bileğinin hakkı ve Allah’ın yardımıyla tarihin önümüze sunduğu fırsatları değerlendirerek üç kıtadaki kendi mirası olan nüfuz alanına himaye sunan Türkiye’nin ‘altıncı güç’ olacağını dile getire gelmiştik(3).

2016 15 Temmuz ihanet darbesini püskürtmeyi başarır başarmaz da “Artık Türkiye dünyanın lider ülkelerinden birisidir. 2023’e kadar bu istikrarı bozmayalım yeter” demiştik ve eklemiştik: Türkiye İngiltere ile çıktığı bu yolda bir gün büyük hesaplaşmayı geçen yüzyıl başında olduğu gibi yine İngiltere ile yapacaktır(4).

GELECEK YÜZYIL İLK İKİDE OLMAK VAR

Şimdi artık bu fırsat elimizde. Savunma sanayiimizle sağladığımız performansın ardından pandemi sürecinde sağlık alanındaki gücümüzü de sergileyerek kendimizi üst ligde andırmaya devam edişimiz bunun bir işareti olarak alınabilir. Katar, Sudan, Etiyopya, Libya, Tunus, Fas gibi pek çok ülke ile Afrika’da, altı Türk devleti(Türk Birliği’ne geçen ay resmen katılan ve Türk olduklarını Anayasalarına işleyen Macaristan’ı da eklersek yedi Türk devleti) ve Pakistan, Malezya, Endonezya ile Asya’da,  Balkanlar yanına yeni eklenen İtalya ittifakı ile Avrupa’da rolünü artıran Türkiye’nin artık hatırı sayılır. Bu dinamizmin, eğer kesintiye uğramazsa bu yüzyıla bir aktör, gelecek yüzyıla dünyanın başat gücü olarak Türkiye’yi dahil edeceğine kuşku duymuyoruz(5).

Bu tezimize göre Avrupa’da Almanya, Asya kıtasında ise Rusya ve Çin öne çıkacaktı. ABD, Amerika kıtasına çekilecekti. Afrika, Mısır, Etiyopya ve Güney Afrika’ya emanet edilecekti. İngiltere dünyanın koordinasyon merkezi gibi ‘teknik’ bir rol üstlenecekti. Gelişmeler de bu oluşuma hizmet eder nitelikte:

YÜZYILIN ŞEKLİ BELİRGİNLEŞİYOR

ABD’de yaşanan Floyd olayı, salgın ayaklanmaları ile ortaya çıkan karışıklığın artçı depremi gibi ülkeyi içine odaklarken ABD’nin dünyadaki gücünü yavaş yavaş azaltan politikaları ile küresel iddiadan da dönme anlamına gelen diğer bazı uluslararası kurullardan sonra Dünya Sağlık Örgütü’nden de çekilmesini eklerseniz, bu, tam da öngördüğümüz gibi “süper gücün sonu”nu haber veriyor.

Almanya, Brexit sonrası Avrupa’da meydanı boş buldu zaten. Çin’in yeni küresel süper güç olması planı pandeminin aleyhlerine dönmesi ile küreselci tarafın kursağında kaldı. Rusya, Asya’da kendine biçilen rolün fazlasını zorlamadan Türkiye’yi alta almaya çalışmak dışında bir şey yapmadan üstlendi. Türkiye ise İdlib’teki mücadelede Rusya karşısında altta kalmadı varlığını ispat etti. Azerbaycan ve Katar ile finansal, Pakistan ile nükleer güç sağlayan Türkiye, Libya anlaşması sayesinde Doğu Akdeniz ile jeostratejik önem elde ederek, Balkanlar ve Türk dünyasıyla girdiği işbirlikleri sayesinde jeopolitik açıdan özgül ağırlığını koydu. Yeni dünya tasarımında ‘kendisine biçilen bir rol olmamasına rağmen’ planların arasından sıyrılarak yeni dünyada yer edinmeyi başardı. Bu, “her şeye rağmen” yaşanan bir gelişmedir.

ULUSAL DEĞERLERLE MANEVİ DEĞERLERİ ÇARPIŞTIRMAK

Türkiye’nin ayak bastığı bu üst basamağa yükselememesi için eteğinden tutup aşağıya çekiştirenler tam kadro içeriden ve dışarıdan iş başına geçtiler. Bunun işaret fişeği olan darbe söylentilerine girmeden önce ‘darbe yapacakların kimliğine’ bakmakta, olacakları anlamlandırmak bakımından önem vardır. Orduda darbe potansiyeli taşıyan, tehdit altındaki –bir türlü temizlenemeyen- gizlenmiş FETÖ unsurları ile özgüvenle –ülkenin sahibi klasında- duruş sergileyen ulusalcı(milliyetçi sol) subayların elinde olabilir. Başka bir etkin grup yok. Öyleyse ‘kaşınacak’ olan ‘ulusalcı değerler’ olmalıdır ki bu potansiyel hareketlerini meşru görebilsin. Doğal olarak darbeye muhatap olacak iktidar ‘muhafazakar’ olunca, tek yol ulusalcı değerlerle manevi değerleri çatıştırmaktan geçiyor, ekonomik hoşnutsuzlukla birleştirerek.

Ve adeta birileri düğmeye basmış gibi ardı ardına  zaman ayarlı biçimde yaşanan gelişmelere, ‘basılan bam tellerine’ bir bakalım:

TESADÜF OLABİLİR Mİ?

Bir taraftan İzmir’de “minareden çav bella” çalınması, diğer taraftan Sevda Noyan’ın “15 Temmuz’da hevesimiz kursağımızda kaldı, bizim sitede (öldürülecekler) listem ve silahlarımız hazır.” beyanı… Bir yandan Hrand Dink Vakfı’nın tehdit edilmesi ve İstanbul’da bir kiliseninin haçının sökülmesi, diğer yanda Diyarbakır’da Camide provokasyon, Adana’da polisle teravih gerilimi yaşanması… Bir yandan gizlenen FETÖ’cü olduğu iddiaları, Libya sınır anlaşmasının gerçek mimarının başkası olduğu savıyla birlikte ortaya atılan bir takım delilleriyle Amiral Cahit Yaycı’nın görevden alınması, diğer yandan Ege’de Yunasitan’la Adalar gerilimi çıkması… Bir yandan ülke içinde uzun aradan sonra yeniden peş peşe şehitler vermeye başlamamız, diğer yandan bu yaz için Suriye’de yeni anayasa kapsamında Doğu Kürdistan’ın kurulacağının duyulması ve HDP’nin sokak eylemlerine başlayacağını açıklaması…

Bütün bunlar tesadüf olabilir mi?

CUMHUR PARTİSİ VE İKİ PARTİLİ DÜZEN

Buna mukabil yaşananları hatırlayalım: Hükümet bloku, Yassıada Demokrasi Müzesi’nin açılışı bağlamında darbe çağrışımı yapacak tüm bu provokasyonları bastıran bir algı yönetimini yapmayı başardı. Bahçeli’nin tavrı ise anlamlıydı: Bir yandan “Darbeye girişenlere kan kusturacaklarını” vurgularken diğer taraftan ”erken seçim” gündemini açtı. Sayın Bahçeli bir eliyle darbecilere sopa gösterirken diğer eliyle “kimin gazını almak için” seçim gündemini açmıştı? Demek ki bir rahatsızlık vardı.

Üstelik Sayın Bahçeli’nin 2022 için telaffuz edilen bu seçimde “tek parti” iktidarının önemine gönderme yapması ve bu pası, AK Parti cephesinin de göğsünde yumuşatarak “tek partinin iktidarı” söylemini tutması ‘provokasyonların hedefini boşaltıcı’ bir operasyondu: Gelecek ve Deva Partileri Cumhur ittifakını zayıf düşürmek ve dengeleri belirleyici aktörler olarak gündeme gire dursun, pandeminin de verdiği bu ağır hava ortamında seçim sisteminde stratejik avantaj sağlayacak olan ‘tek parti çatısı’ söylemleriyle eş zamanlı bir yeni parti kuruluşu sessiz sedasız gerçekleşti: “Cumhur Partisi.” Artık Türkiye iki partili, bu blok partilerinin ardında destekçi partilerin olduğu bir düzene taşınacak.

Yeni seçim sisteminde, “karşı tarafın(Millet İttifakının) ‘tek blok’ olma kabiliyeti varsa da ‘tek çatı’ olma kabiliyeti yoktur” tespitine dayanan yeni stratejinin doğurduğu sonuç da fark edilir şekilde “durulma” oldu. Provokasyonlar silsilesi durdu. Zira, hepsi de birleşse HDP ‘tek çatı’ için kaçınılmaz bir kriz sebebine dönüşecekti! Gidilen seçim akamet olacaktı. ‘Olgunlaştırıcı provokasyonlar’ amaca hizmet etmeyecekse durması ehvendi. Malum güçlerin tetikleyerek ülkeyi sürüklemek istedikleri erken seçimde karşılaşacakları kurguyu Hükümet bloku, böylece, Sayın Bahçeli eliyle göstermiş oldu. Planlar bozuldu, oyun yeniden kuruluncaya kadar istikrar bir kez daha, bir süreliğine yakalanmış oldu.

FIRAT’IN DOĞUSU

Elbette bu istikrar da Fırat’ın doğusunda Kürdistan kurulması aşamasına kadar sürebilir. Şimdi sorun, yine Kuzey Suriye’den gelecek. Türkiye, Barış Pınarı harekatında ABD-Rusya girişimini kabul edip ‘ilerleyişini durdurma hatasının’ bedeli olarak dönen Fırat’ın doğusunda kurulması düşünülen PKK/PYD tabanlı Kürt bölgesini, yerelde edindiği hüsnü kabul ve güce yaslanarak askeri caydırıcılığı ile önleyebilir mi? Bu sefer Türkiye’yi yaslandığı temel iddiası olan ‘meşruiyetçilik’ üzerinden oldu bittiye getirme girişimi ile karşı karşıyayız. Bunu engelleyecek güçteyiz, ama koşullar elverecek mi, kritik soru bu.

Covid-19 Pandemisi, aslında diğer sonuçları yanında dünyayı değiştirmek isteyenlerin değişimi başlatmak için ülkeleri istikrarsızlaştırma amacıyla kullandıkları bir proje olarak kullanılmak istendi. Nitekim Rusya, ABD, Çin, Kore gibi pek çok önemli ülkede halk hareketleri pandemi nedeniyle başladı. Pandora’nın Kutusu bir kez açılacak, yeni ve başka sebepler getirilerek sokaklara dökülmeye başlanan halklar devletlerini zayıflatacaktı. Öyle de olduğu görülüyor.

PANDEMİ PAKETİNDEN ÇIKANLAR

Bunun için ABD’nin PYD içinde de kullandığı, pek çok farklı sol görüş örgüt militanlarının küresel organizasyonu olan Antifa(Antifaşist Hareket), Amerika’yı, Trump’ın sığınağa kaçırılmasına neden olacak kadar bumerang gibi kendini vuruyor, kasıp kavuruyor. Floyd olayı da zaten tam da Antifa duyarlılık noktasına basıyor. Antifa’nın sahipleri, örgütü Fransa ve Almanya’da da uyaracak olay türlerini sahneleyerek eyleme geçirdiler.

Aynısının yapılmak istendiği Türkiye, diğer ülkelerdeki halk tepkilerine, benzer olaylara fırsat vermeyen bir sağlık ve ekonomi politikası yürüterek, krizi kültüründen beslenen ‘kerim devlet’ anlayışıyla aşmayı bildi. Bu, aynı zamanda pandemi paketine sarılarak gönderilmiş küresel bir tuzaktan sıyrılmak demekti. Yoksa Türkiye, diğer yıkıcı faktörler de devreye alınarak bu dalganın içinde boğulmak isteniyordu. Böylece Türkiye, yukarıda bazılarını sıraladığımız provokasyonlara gelebilecek şekilde zayıflatılmış olabilirdi. Bu tuzağı aşan basireti, sağlık politikalarının başarısının sadece sağlık meselesi olmadığının üstüne basarak takdirle anmak gerektir. Elbette, eğer ‘ertelenen ekonomik kriz’ Eylül sonrasında da yönetilebilirse… Türkiye, rehavet kaldırmayan ‘istim üstünde yaşamaya mecbur’ bir ülke maalesef.

VAR OLMAK İÇİN BÜYÜK OLMAK ZORUNDAYIZ

Türkiye’nin yok olmamak için var olmaya mecbur olduğu ve var olmak için üstlenmesi gereken ‘küresel aktörlük’ yolunda yürüttüğü çok yönlü mücadelesinde, ayağının önünde bir taş var. Suriye’de, Arabistan’da, Katar’da, Mısır’da, Suriye’de, Sudan’da, Libya’da, Afganistanda… her yerde karşımıza çıkan bir devlet var. PKK-PYD içindden bile çıkıyorlar. Bütün varlığı ile Türkiye karşıtlığını finanse eden bu ‘tasmalı’ devlet, Birleşik Arap Emirlikleri’dir. Türkiye çalışma sahasını ‘emin’ ve varlığını ‘etkin’ kılacaksa tek yolu var: BAE’yi kendisiyle mücadelesinde ‘bir şekilde’ etkisizleştirmek zorunda. BAE’yi bertaraf etmek için Türkiye’nin hamleler yapmayı planlaması, ‘bir savunma refleksi’ olarak beklenir. Diplomatik ve sempatik bütün yollar tüketildiğine göre, başka gelişmeler yaşanacağını öngörmek ‘hayali’ bulunmamalıdır.

ZALİME KIYAMET MAZLUMA SELAMET

İçeride ve dışarıda yaşanan gelişmelerin bir sarmal gibi girift birliktelik gösterdiği dönemimizde, bir süredir ele almadığımız iç ve dış siyasal gelişmelere ilişkin değerlendirmelerimiz; süreçleri açıklama teorimizin özeti ve bu bakış açısından iç ve dış olayların kısa tahlili ile öngörüşlerimizi bu şekilde özetlemiş oluyoruz.

İnşallah, düzeltilecek pek çok yanlışlığı da toparlayarak çocuklarımıza yaşamaktan gurur duyacakları ‘zalime kıyamet, mazluma selamet’ sunan, ‘kadir ve kerim’ bir ülke bırakmak nasip olur.

 

 

  1. http://www.https://https%3A%2F%2Fhttps:\/\/osmanarslan.org/efendilerin-savasi/
  2. http://www.https://https%3A%2F%2Fhttps:\/\/osmanarslan.org/tarihe-yeniden-cikisimizin-birinci-yilinda/
  3. http://www.https://https%3A%2F%2Fhttps:\/\/osmanarslan.org/15-temmuz-bes-devlet-uc-oyun-bir-darbe-bir-kiyam/
  4. http://www.https://https%3A%2F%2Fhttps:\/\/osmanarslan.org/turkiyenin-buyuk-gunu/
  5. http://www.https://https%3A%2F%2Fhttps:\/\/osmanarslan.org/gercegin-uyanisi/ http://www.https://https%3A%2F%2Fhttps:\/\/osmanarslan.org/ne-amerika-ne-rusya-turkiye-turkiye/

 

ROMANLARDA TEHCİRİN YOLCULUĞU

  • 2.1Bin Görüntülenme Sayısı

Cumhuriyetçiler ve Demokratlar

  • 1.8Bin Görüntülenme Sayısı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hakkımda
Hakkımda
Merhaba. Bu sayfalarda birlikte olmaktan son derece mutluyum. Hoş geldiniz. Hayat yolundayız. Her birimiz ayrı bir mecradan, farklı bir maceradan geliyoruz...

Site Toplam Ziyaretçi: 628

Son Yüklenenler

Paylaşımlarımdan Haberdar Olmak İster misiniz?